Allah Teâlâ’nın lânetlediği Yahudilerin gerçek yüzünü tanıtmak amacıyla yayımlamaya başladığımız serînin “Allah Teâlâ’nın Lânet Ettiği Bir Kavim: Yahudiler” başlıklı ilk makalesine buradan ulaşabilirsiniz.
Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen Allah (Celle Celâluhû)’nün ve peygamberlerinin lânetini hak eden Yahudilerin tabiatı olan bir takım çirkin özellikleri aktarmaya devam ediyoruz:
- Çok nankördürler:
Allah (Celle Celâlühü) onları Firavun’un elinden kurtardı fakat onlar Allah’a ibadet edip, şükranlarını ifade etmeleri gerekirken nankörlük ettiler ve buzağıya taptılar. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilir:
وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْ وَفٖي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظٖيمٌ ﴿٤٩﴾ وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْـنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ ﴿٥٠﴾ وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَعٖينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهٖ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ ﴿٥١﴾ ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٢﴾ وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿٥٣﴾ وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهٖ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ ﴿٥٤﴾
“Hatırlayın ki sizi Firavun’un adamlarından kurtardık. Onlar size işkencenin en kötüsünü revâ görüyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bu size reva görülenlerde rabbinizden büyük bir imtihan vardı. Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık; Firavun’un adamlarını da gözünüzün önünde denizde boğduk. Mûsâ’ya kırk gece için söz vermiştik. Mûsâ gittikten sonra siz, haksızlık ederek buzağıyı (ilah) edindiniz. Bundan sonra da (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik. Doğru yolu bulasınız diye Mûsâ’ya kitabı ve hak ile bâtılı ayıran hükümleri vermiştik. Mûsâ kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Şüphesiz siz buzağıyı (ilah) edinmekle kendinize zulmettiniz. Onun için yaratanınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün. Öyle yapmanız yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir; böylece Allah tövbenizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp tövbeleri kabul eden ancak O’dur” (Bakara: 49-54)
- Zillet, alçaklık ve acizlik damgası vurulmuştur:
Yahudiler Allah’ın âyetlerini inkâr ettikleri ve kendilerinin haksız olduklarını bile bile peygamberlere karşı düşmanlık edip içlerinden bir kısmını yalanladıkları, bir kısmını da öldürdükleri için, bulundukları her yerde üzerlerine zillet, alçaklık ve acizlik damgası vurulmuştur. Allah (Celle Celâlühü) şöyle buyurmuştur:
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
“Onlar (Yahudi’ler) nerede bulunurlarsa boyunlarına zillet ve horluk takılmıştır. Meğerki cizye vermek sureti ile Allah’ın ve müminlerin barış ve emniyeti altına girmiş olsunlar. Onlar dönüp Allah’ın gazabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi şu: Çünkü onlar, Allah’ın âyetlerini inkâr etmişler, peygamberleri haksız yere öldürmüşlerdi; çünkü onlar, isyan etmişler ve aşırı gitmişlerdi.” (Âl-i imrân: 112)
- Allah’a verdikleri sözden dönmüşlerdir:
Allah’tan başka ilah tanımamak, anne babaya, akrabaya, yetimlere ve yoksullara ihsanda bulunmak, insanlara güzel söz söylemek, namaz kılıp zekât vermek, birbirinin kanını dökmemek gibi Allah’a verdikleri sözden dönmüşler, bu hükümleri çiğnemişlerdir.
وَاِذْ اَخَذْنَا مٖيثَاقَ بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْناً وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَلٖيلاً مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ وَاِذْ اَخَذْنَا مٖيثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ
“Hani İsrâîloğullarının kuvvetli sözünü almıştık ki; “Allâh’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlık sahib(ler)ine, yetimlere ve yoksullara da tam bir iyilikle (muamele edeceksiniz)! İnsanlara bir (iyilik ve) güzellik (ifadesi olan hoş ve yumuşak sözler) söyleyin. O (size farz edilen) namazı dosdoğru kılın, zekâtı da verin!” (Ey Yahudiler! Siz bu emirleri tutacağınıza dair evvelce söz vermiştiniz,) sonra (hepiniz ahde vefadan) dönmüştünüz! Ancak içinizden pek azı müstesnâ (ki, onlar neshe uğramadan önce hak dini yaşayanlar, bir de İslâm kendilerine ulaştığında Müslüman olanlardır)! Zaten siz(in ekseriyetiniz vefasızlığı ve itaatsizliği âdet edinmiş olan, haktan ve hakikatten) yüz çevirici kimselersiniz!. (Ey İsrâîloğulları!) Hani kuvvetli sözünüzü almıştık ki; “(Birbirinizi öldürerek, haksız yere) kanlarınızı akıtmayacaksınız ve canlarınız (mesâbesinde olan akrabalarınız)ı yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız!” Sonra (bu sözün gereğini yapacağınızı) ikrar (ve itiraf) etmiştiniz, üstelik siz (buna dair kendi adınıza) şahitlik yapmaktaydınız” (Bakara: 83-84)
- Allah hakkında çirkin sözler sarf etmişlerdir:
Peygamberlerin gösterdiği yoldan ayrılan ve Allah’ın nimetlerine nankörlük eden Yahudiler asırlar boyu zillet ve mahrumiyet içinde yaşamışlardır. Son peygamberin kendi içlerinden çıkması ümidi de boşa çıkınca, içlerinden bazı küstahlar Allah (Celle Celâluhû) hakkında çirkin ifadeler kullanmışlardır.
وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ اَيْدٖيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُواۘ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِۙ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَٓاءُ
“Yahudiler (den bazıları, “Siz Müslümanların inandığı) Allah’ın eli sıkıdır, dediler. (Bu sözlere itiraz etmeyen diğer Yahudiler de aynı iddiaya iştirak etmiş oldular.) Bu sözlerinden dolayı, kendi elleri bağlandı ve (cimrilik, korkaklık, alçaklık, değişmez karakterleri oldu; böylece, ilâhî nimetlerden mahrum bırakılarak Allah tarafından) lânetlendiler. (Oysa Allah ne cimridir ne de güçsüz!) Bilakis, elleri alabildiğince açıktır, (kudret ve cömertliğinin sınırı yoktur) dilediği şekilde dağıtır.
- Yeryüzünde fesad çıkaran bozguncu bir kavimdir:
وَاَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ كُلَّمَٓا اَوْقَدُوا نَاراً لِلْحَرْبِ اَطْفَاَهَا اللّٰهُۙ وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَاداً وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدٖينَ
Onların arasına, kıyâmete kadar (sürecek) düşmanlık ve nefret koyduk; ne zaman (Müslümanlara karşı düşmanlıkları depreşip) bir savaş ateşi tutuşturmaya kalkışsalar, Allah onu söndürecek ve (heveslerini kursaklarında bırakarak onları birbirlerine düşürüp darmadağın edecektir. Fakat yine de akıllanmayacak,) yeryüzünde (sürekli bozgunculuk, fitne ve) fesat çıkarmaya çalışacaklar. Allah ise, fesat çıkaranları sevmez.” (Mâide: 64)
Âyet-i kerimeden anlaşıldığına göre, asırlar boyunca Yahudiler bozgunculuk yaparak yeryüzünde bir savaş ateşi tutuşturmaya gayret etmişler ama Allah’ın lütfu ile buna muvaffak olamamışlardır. Bugün de aynı şekilde Ortadoğu’yu ateşe çevirmek için çaba gösterseler de Allah’ın izniyle başaramayacaklardır.
- Kitaplarını tahrif eden hain bir millettir:
Allah’ın kitabını işitip iyice kavradıktan sonra onu bile bile, kasıtlı olarak tahrif etmişlerdir.[1]
اَفَتَطْمَعُونَ اَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرٖيقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir zümre, Allah’ın kelâmını işitirler; sonra o kelâmı iyice anlamış olmalarına rağmen yine de bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Bakara: 75)
- İkiyüzlü münafık bir millettir:
Yahudiler Müslümanlarla karşılaştıklarında kendilerinin de iman ettiklerini söyler onlara Tevrat’tan bilgiler verirler, daha sonra bir araya geldiklerinde diğer Yahudiler, bu yaptıklarının doğru olmadığını, çünkü verdikleri bu bilgilerin kendilerinin aleyhine olabileceğini hatırlatarak uyarırlardı.
وَاِذَا لَقُوا الَّذٖينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ قَالُٓوا اَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَٓاجُّوكُمْ بِهٖ عِنْدَ رَبِّكُمْ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Onlar inananlarla karşılaştıklarında “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında ise, “Allah’ın size açtıklarını (Tevrat’taki bilgileri) rabbiniz katında sizin aleyhinizde delil getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz; bunları düşünemiyor musunuz!” derler.” (Bakara: 76)
- Kıskanç, hased bir toplumdur:
Onlar yeni bir peygamber geleceğini biliyor; bu peygamberin ve getirdiği kitabın tevhidi yeniden hâkim kılarak, Yahudiliğin de düşmanı olan putperestliği ortadan kaldıracağına inanıyorlardı fakat inkâr ettiler. Çünkü bu peygamber, umduklarının aksine, İsrailoğulları’ndan değil Araplar arasından gönderilmişti.
وَلَمَّا جَٓاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْۙ وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذٖينَ كَفَرُواۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِهٖؗ فَلَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الْكَافِرٖينَ بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهٖٓ اَنْفُسَهُمْ اَنْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بَغْياً اَنْ يُنَزِّلَ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِهٖۚ فَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ عَلٰى غَضَبٍ وَلِلْكَافِرٖينَ عَذَابٌ مُهٖينٌ
“Onlara Allah katından ellerindekini (Tevrat) doğrulayan bir kitap gelince, daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken işte şimdi bilip tanıdıkları (Kur’an) kendilerine gelince onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti böyle inkârcılaradır. Allah’ın, kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah’ın indirdiğini inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü! Böylece onlar gazap üstüne gazaba uğradılar. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.” (Bakara: 89)
- Hakkı gizlerler:
Allah Teâlâ, Yahudilere Hz. Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in geleceğini bildirmişti. Onlar da bu peygamberi bekliyorlar, fakat onun kendi kavimleri arasından çıkması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu sebeple Araplar arasından yetim bir çocuğun büyüyüp Allah tarafından peygamber seçilmiş olmasını hazmedemediler; onun peygamberliğini kabul etmediler ve kendi kitapları vasıtasıyla bilgi sahibi oldukları bir gerçeği gizlediler.
اَلَّذٖينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْ وَاِنَّ فَرٖيقاً مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Kendilerine kitap verdiklerimiz onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de içlerinden bir grup bile bile gerçeği saklıyorlar.” (Bakara: 146)
- Dünya hayatına çok düşkünlerdir:
İnsanlar içinde âhireti düşünmeden dünya hırsına en fazla kapılanlar da onlardır. Bu durum tecrübeyle de sabittir.
وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ وَمِنَ الَّذٖينَ اَشْرَكُوا يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهٖ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَࣖ
“Yemin olsun ki, onları insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun; müşriklerden de çok; her biri ister ki bin sene yaşasın. Oysa çok yaşatılması hiç kimseyi azaptan kurtaramaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.” (Bakara: 96)
- Cahil ve sefih/ beyinsiz bir millettir:
Peygamberleri dahi onları cehalet ve sefih/beyinsiz olmakla vasıflamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
اِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
“Mûsâ dedi ki: “Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz” (A’raf: 138)
اَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَٓاءُ مِنَّاۚ
“(Musa (Aleyhisselâm) dedi ki:) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helâk mi edeceksin? Allahım?” (Araf: 155)
Yahudiler yukarıda zikredilen bütün bu çirkin özelliklere sahip olup, geçmişten günümüze kadar buldukları her fırsatta insanların mallarını gasp etmek, kanlarını dökmek ve her türlü zulüm ve işkence yapmaktan geri durmamıştır. Hatta bu yaptıklarından da son derece zevk duyan barbar bir millettir. Onların bu inkârcı, anarşist yapıları gereği Allah’ın, peygamberlerin ve diğer insanların gazabına ve lânetine uğramıştır.
Yahudiler, en çok Müslümanlara düşmanlık beslemekle beraber kendi menfaat ve çıkarları için bütün insanlığı felakete sürüklemekten çekinmezler. Amaçlarına ulaşmak için medya basın-yayın araçları gibi her yolu kullanarak insanları özellikle Müslümanları ahlaksızlaştırmak, dünyevî arzulara müptelâ etmek, birbirlerine düşürüp birlik ve beraberliklerini kaybetmelerini sağlamak için her türlü fitne-fesat ve yalana başvurmaktan çekinmezler.
Bugün bu yöntemlerle bütün insanlığı zehirlemiş batıda din, iman duygularını, ahlâk ve fazilet gibi değerlerin ortadan kalkmasında etkili olmuş, Müslüman ülkelerde de bu noktada son derece zarar vermiştir. Daha dün batıda dahi çıplaklık büyük bir ahlaksızlık ve suç kabul edilirken bugün cesaret! Ve medenilik! Olarak sergilenmekte ve oradan da Müslüman ülkelere ithal edilmektedir.
Yahudiler, sürekli olarak müminler aleyhinde çalışır, onlara zarar vermek ve içlerinde fesat çıkarmaya gayret ederler. Müslümanların sıkıntıya düşmelerinden memnun olurlar. Müminlerin aleyhinde sürekli olarak propaganda yaparak onlara karşı içlerinde kin beslerler. Müslümanlar inançları gereği, herkesin iyiliğini istedikleri, onların haklarını gözettikleri halde onlar asla müminleri sevmez ve haklarında iyi davranmazlar. Nitekim Mevla Teâlâ bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman etmiş olan kimseler! Kendi (din kardeşleri)nizden başkası(nı, Yahudi ve Hristiyanlar gibi kâfir fırkaları)nı bir sırdaş edinmeyin! (Çünkü) onlar hiçbir (fitne ve) fesat hususunda size (hiçbir şeyi) eksik yapmazlar. Onlar (din ve dünya hususunda daima) sizin sıkıntınızı (ve zarara uğramanızı) istemişlerdir. Gerçekten (size karşı büyük bir kin ve nefret taşıdıklarından, kendilerine hâkim olamamış ve) ağızlarından (dökülen sözlerinde) aşırı öfke açığa çıkmıştır. Onların göğüslerinin gizlemekte olduğu (düşmanlık) ise (açıkladıklarından) daha büyüktür. Muhakkak Biz (Allâh ve Rasûlünün düşmanlarıyla dost olmamanızı ifade eden) âyetleri size iyice açıklamışızdır. Eğer siz (dostla düşman arasındaki farkı düşünüp) anlamakta olduysanız (, gerekeni yaparsınız)!” (Âl-i imran: 118)
Rabbimiz, başta Allah’ın etrafını mübarek kıldığı Kudüs olmak üzere dünyanın dört bir yanında zulme uğrayan bütün mazlum kardeşlerimize sahip çıkmayı, bu yapılan zulümleri ortadan kaldırıp yeniden dünyayı adalet ile yönetmeyi bizlere nasip etsin.
DİPNOTLAR
[1] Tefsirlerde Yahudilerin bilhassa, Tevrat’ta Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in risaleti ile ilgili haberleri ve recim gibi bazı hükümlerle ilgili ayetleri tahrif ettikleri belirtilmektedir. Onlar, kendi kutsal kitaplarını bile tahrif edecek kadar yoldan çıkmışlardır.