Allah Teâlâ’nın lânetlediği Yahudilerin gerçek yüzünü tanıtmak amacıyla yayımlamaya başladığımız serînin “Sözünden Dönmüş Bozguncu Bir Kavim: Yahudiler” başlıklı ikinci makalesine buradan ulaşabilirsiniz.
İsrail, yine gerçek yüzünü gösterdi. Gazze’de çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden her yeri bombaladı. Özellikle de hastane ve okul gibi sivil Müslüman halkın sığındığı yerleri hedef aldı. Öyle gözü dönmüş ki Dünya’nın gözü önünde uluslararası hukukta bile savaş suçu kabul edilen her türlü katliamı yapmaktan çekinmiyor. Buna rağmen Amerika başta olmak üzere, birçok Batı ülkesi kendilerine destek veren açıklamalarda bulunduğu gibi; bazıları da bizzat fiili olarak destekliyor. Biz de İsrail’in bu vahşi tutumuna karşı 3 gün yas ilan edip bayrakları yarıya indirmekle görevimizi ifa ediyoruz!
İsrail’in yaptığı bu vahşet, Yahudilerin ne kadar nankör, insaniyetten yoksun, ne derece zalim, acımasız ve Müslümanlara karşı kin ve nefretle dolu olduklarını bir kere daha göstermiştir. Yahudiler, bugün Ortadoğu’nun işgalinde olduğu gibi tarih boyunca savaşlar, ihtilâller çıkarmış, entrikaları hiç bitmemiştir. Her çeşit fitne-fesat hareketinin altında mutlaka bir Yahudi parmağının çıkması mümkündür.
Kendilerini seçilmiş üstün ırk görerek geçmişte diğer halklara zulmetmekten hiç çekinmemiş bugün de aynı zalimliklerini sürdürmektedirler.
Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen Allah (Celle Celâluhû)’nün ve peygamberlerinin lanetini hak eden Yahudilerin tabiatı olan bir takım çirkin özellikleri şunlardır:
- Yahudiler, Müslümanlara karşı son derece düşmandırlar:
Yahudiler İslâm’ın ilk yıllarından itibaren Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Müslümanları en büyük düşman olarak görmüş ve bu düşmanlıklarını nesilden nesile devam ettirmişlerdir. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
لَتَجِدَنَّ اَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا
“İnsanlar içerisinde Müslümanlara düşmanlıkta en şiddetli olanların, (öncelikle) Yahudiler ve (onlardan sonra, putperest) müşrikler olduğunu görürsün.” (Mâide: 82)
Yalan, haksızlık ve Müslümanlara karşı düşmanlık etmekte birbirleriyle yarışırlar.
وَتَرٰى كَثٖيراً مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Onlardan birçoğunun, günah işlemekte, (size karşı) düşmanlıkta ve haram yemekte (başkalarının mallarını haksız yere yemekte) birbirleriyle yarış ettiklerini görürsün, yaptıkları bu işler, ne kadar çok kötüdür!” (Mâide: 62)
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onların kıyamete kadar sürecek olan bu düşmanlıklarını ve şöyle haber vermiştir:
فَيَهْزِمُ اللَّهُ الْيَهُودَ، فَلَا يَبْقَى شَيْءٌ مِمَّا خَلَقَ اللَّهُ يَتَوَارَى بِهِ يَهُودِيٌّ إِلَّا أَنْطَقَ اللَّهُ ذَلِكَ الشَّيْءَ، لَا حَجَرَ، وَلَا شَجَرَ، وَلَا حَائِطَ، وَلَا دَابَّةَ، إِلَّا الْغَرْقَدَةَ، فَإِنَّهَا مِنْ شَجَرِهِمْ، لَا تَنْطِقُ، إِلَّا قَالَ: يَا عَبْدَ اللَّهِ الْمُسْلِمَ هَذَا يَهُودِيٌّ، فَتَعَالَ اقْتُلْهُ
“Allah Yahudileri hezimete uğratır. Yahudilerin kendisi ile örtünebileceği Allah’ın yarattığı hiçbir şey kalmaz (kendilerini gizleyemezler); taş, ağaç, duvar ve hayvan, ne varsa Allah o şeyi konuşturur. Ancak garḳad müstesnadır. Zira bu onların ağacı olup Yahudiyi haber vermez. Diğerleri konuşup “Ey Allah’ın kulu Müslüman! Şu Yahudi’dir, gel onu öldür.” (derler.)[1]
Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي، فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ، فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ
“Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. O savaşta Müslümanlar (galip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Ancak (bu hengamede bazı) Yahudiler, taşın ve ağacın arkasına saklanacaklar. Bu durumda taş veya ağaç; “Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, gel de onu öldür!” diye haber verecektir. Ancak garḳad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.[2]
- Canlıların en şerlileridir:
Allah Teâlâ’yı inkâr etmeleri, yaptıkları antlaşmaya, verdikleri söze sadık kalmayıp sözünden dönmeleri gibi hasletleri sebebiyle canlıların en şerlileri Yahudilerdir. Allah (Celle Celâluhû) şöyle buyurmuştur:
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الَّذٖينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۚ ﴿٥٥﴾ اَلَّذٖينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ فٖي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ
“Allah katında canlıların en kötüsü, inkâr eden ve bir daha da imana gelmeyenlerdir; kendileriyle antlaşma yapıldığı halde, her defasında Allah’tan korkmadan yaptıkları antlaşmayı bozanlardır.” (Enfâl: 55-56)
- Peygamberleri öldürecek kadar zalimdirler:
Yahudiler o kadar zalim bir millettir ki kendilerine gönderilen peygamberleri bile öldürmekte tereddüt etmemişlerdir. Kendilerini iman ehli gibi göstermeye çalışsalar da Allah’ın âyetlerini, peygamberlerini, mucizelerini inkâr ettikleri ve hakikatleri örtmeye çalıştıkları için küfre girmişler ve elim azabı hak etmişlerdir. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade edilir:
اِنَّ الَّذٖينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّٖنَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذٖينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِؗ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرٖينَ
“Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adalet isteyen insanları öldürenler var ya, onlara can yakan bir azabı müjdele! İşte onlar dünyada da âhirette de emekleri boşa giden kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.” (Âl-i imran: 21-22)
Diğer bir âyet-i kerimede de onların işlerine gelmeyen ve çıkarlarına uymayan hükümler getiren peygamberleri ya yalancılıkla suçladıkları veya öldürdükleri ifade edilmiştir. Âyet-i Kerime’de şöyle buyuruluyor:
لَقَدْ اَخَذْنَا مٖيثَاقَ بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَ وَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلاً كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَرٖيقاً كَذَّبُوا وَفَرٖيقاً يَقْتُلُونَ
“Andolsun biz İsrâiloğulları’ndan kesin söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse, bir kısmına yalancı dediler, bir kısmını da öldürdüler.” (Mâide: 70)
- Allah’a iftira etmişlerdir:
Onlar Allah (Celle Celâlühü) dahi iftira etmekten çekinmemişlerdir.
وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Onlar bile bile Allah hakkında yalan uydurmakta (iftira atmakta)dırlar” (Âl-i imran: 78)
- Allah Teâlâ’nın lanet ettiği bir kavimdir:
Bu husus Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayeti kerimede ifade edilmiştir:[3]
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَصٖيراً
“İşte onlar, Allah’ın lânet ettiği (rahmetinden uzaklaştırdığı) kimselerdir. Ve Allah kime lânet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın.” (Nisâ: 52)
Diğer bir ayet-i kerime de ise şöyle buyrulmuştur:
لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلاً
“Allah, küfürleri sebebiyle (kalplerini mühürleyerek) onları lânetlemiştir, (bundan dolayı içlerinden) pek azı hariç, iman etmezler.” (Nisâ: 46)
- Peygamberleri dahi lanet etmiştir:
Yahudiler Allah Teâlâ’nın emirlerine karşı çımaları ve haddi aşmaları sebebiyle kendilerine gönderilen peygamberler tarafından da lanet edilmişlerdir. Âyet-i kerimede şöyle buyurulmuştur:
لُعِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوُ۫دَ وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
“İsrâiloğullarından o kâfir olmuş kimseler hem Dâvûd’un hem de Meryem oğlu Îsâ’nın lisanı üzere (indirilmiş olan Zebûr ve İncîl’de) lânetlenmiştir. İşte bu, şu nedenledir ki; onlar (emirlere) isyan etmişler ve (Allâh tarafından konulan) haddi aşmışlardır.” (Mâide: 78)[4]
Allah Teâlâ onları, koyduğu yasağı[5] çiğnemeleri sebebiyle maymun şekline çevirmiştir:
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذٖينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـٖٔينَۚ ﴿٦٥﴾ فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقٖينَ
“İçinizden cumartesi günü hakkındaki hükmü çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Bu yüzden onlara, “Aşağılık maymunlar olun!” demiştik. Biz bunu hem çağdaşlarına hem de sonradan gelenlere ibret veren bir ceza, müttakiler için de bir öğüt kıldık.” (Bakara: 65)
Diğer bir ayet-i kerime de ise şöyle buyrulmuştur:
قُلْ هَلْ اُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ مَنْ لَعَنَهُ اللّٰهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَاز۪يرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَۜ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضَلُّ عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ
“De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lanetlediği ve gazap ettiği, bir kısmını maymunlara ve domuzlara çevirdiği, tâguta tapan kimseler (yahudiler)dir.” (Mâide: 60)
Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
فُقِدَتْ أُمَّةٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ يُدْرَى مَا فَعَلَتْ، وَإِنِّي لاَ أُرَاهَا إِلَّا الفَارَ، إِذَا وُضِعَ لَهَا أَلْبَانُ الإِبِلِ لَمْ تَشْرَبْ، وَإِذَا وُضِعَ لَهَا أَلْبَانُ الشَّاءِ شَرِبَتْ» فَحَدَّثْتُ كَعْبًا فَقَالَ: أَنْتَ سَمِعْتَ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُهُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ، قَالَ لِي مِرَارًا، فَقُلْتُ: أَفَأَقْرَأُ التَّوْرَاةَ
“İsrailoğulları’ndan bir topluluk kaybolmuştu. Bu topluluğun ne işlediği bilinmiyordu. Ben bu topluluğun fareden başka bir şeye dönüştüğünü sanmıyorum. Çünkü fare, önüne deve sütü konulursa onu içmez, koyun sütü konulursa onu içer. Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh) demiştir ki: Ben bunu Ka’b’a anlattım. Ka’b ise bana “Sen Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i bunu söylerken işittin mi?” diye sordu. Ben de “evet” cevabını verdim. Ka’b bunu defalarca sorunca, ben de sonunda ona, “Ben Tevrat mı okuyorum?” dedim.”[6]
DİPNOTLAR
[1] İbn Mâce, Fiten, no: 4077; Nuaym b. Hammad, Kitabu’l-Fiten, 2/568, no: 1591; İbn Ebî Asım, el-Âhâd ve’l-Mesânî, 2/446, no: 1249.
[2] Müslim, Fiten, no: 82 – (2922); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 15/233, no: 9398.
[3] Bkz: Bakara: 61, 90; Âl-i İmrân: 112; Mâide: 13, 64, 78.
[4] İbn Abbâs (Radıyallâhu anhümâ)’nın beyanına göre; İsrâiloğullarının kâfirleri tüm peygamberlerin diliyle lânetlenmişlerdir. Nitekim Musâ (Aleyhisselâm)’ın diliyle Tevrât’ta, Davud (Aleyhisselâm)ın devrinde Zebur’da, İsa (Aleyhisselâm) döneminde İncil’de, Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in lisanıyla da Kur’ân-ı Kerîm’de bu lânet kendilerine ulaşmıştır. Bkz: Taberî, Câmi’ul Beyân fi Tefsir’il Kur’ân, 4/656; no: 12305-12306.Beğavî, Meâlimü’t-Tenzil, 2/55; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, 6/211
[5] Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm) Sînâ dağında iken Allah ona, kendisiyle İsrâiloğulları arasında nesiller boyu sürecek bir alâmet olmak üzere, cumartesi (sebt) gününü kutsal tatil günü olarak ayırdığını bildirmiş, bugün de çalışmalarını kesin olarak yasaklamış ve bu yasağın ebedî olarak uygulanmasına hükmetmiştir. Hatta on emir’den biri de cumartesi günü çalışma yasağıdır.
[6] Buhari, Bedu’l-Halḳ, no: 3305; Müslim, Zühd ve Rekâik, no: 61 – (2997).