*Ana-babaya, dedeye, büyükanneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire zekât verilmez. Fakir olmak şartıyla geline, kardeş, hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa zekât verilir. Eğer salih iseler, yakın akrabaya zekât vermek daha çok sevab olur.
*İddet beklemekte olan boşanmış zevcesine de veremez. Çünkü buna vereceği zekâtın yararı kısmen de olsa kendisine ait bulunmuş olur. Oysa bu yarar, tamamen kendisinden kesilmiş bulunmalıdır.
*Kadın, dinen fakir olan kocasına İmameyn’e göre zekât verir. Kocası maddî sıkıntı içinde ise, bu kavle uymakta mahzur olmaz.
*Hayır kurumlarına (medrese, Kur’ân kursu veya vakıflara), câmi, mescid, yol, köprü gibi temlik bulunmayan şeylerin inşâ ve tâmirine zekât verilmez. Hayır işlerine zekât verilemezse de, zekât alan bir fakir, almış olduğu bu parayı yol, cami, köprü ve çeşme gibi hayır işlerine harcayabilir. Bunda zekât veren de, harcayan fakir de sevap kazanır. Buralara zekât olarak verilen paralar bir fakire temlik edildikten sonra, o fakirin de kendi gönül rızâsıyla, herhangi bir baskı ve zorlama olmaksızın bu parayı o kuruma veya vakfa hibe (hediye) etmesiyle birlikte orada bulunan talebelerin veya kurumun ihtiyaçlarına sarf edilebilir.
*Temel ihtiyaçlarından başka nisab miktarı bir mala sahip olana da zekât verilemez; çünkü bu kimse zengin sayılır, ihtiyaçtan fazla olarak elde bulunan malın ticaret eşyası, nakit para gibi artan bir mal yahut ev ve ev eşyası gibi artmayan bir mal olması fark etmez.
*Bir kimse zekâtını, zengin bir erkeğin (bülûğa ermemiş) küçük çocuğuna veremez. Çünkü bu çocuk, babasının malı ile zengin sayılır. Fakat zengin bir kadının fakir ve yetim olan ve babası Müslüman olan çocuğuna zekât verilebilir. Çünkü bu çocuğun nesebi, baba tarafından sabittir; anasının serveti ile zengin sayılmaz. Yine bir kimse zekâtını, zengin bir adamın fakir ve müslüman olan babasına veya zengin bir adamın fakir ve müslüman olan (bülûğa ermiş) büyük çocuğuna veya o şahsın fakir ve müslüman bulunan zevcesine verebilir. Çünkü bunlar birer şahıs olarak tasarrufa ehildirler, birbirlerinin serveti ile zengin sayılmazlar.
*Verilen bir zekât, fakir tarafından veya fakir olan çocuğun ve mecnunun velisi veya vasisi tarafından alınmadıkça tamam olmaz. Fakir olan bir bunağın veya bülûğa yaklaşmışın veya paranın kıymetini bilip aldanmayacak bir yaşta bulunan çocuğun zekâtı alması yeterlidir.
*Hâşim Oğulları ile bunların âzadlılarına zekât verilemeyeceği gibi, öşür, adak, keffâret benzeri diğer sadakalar da verilemez. Zekât ve bunun cinsinden sayılan şeyler, insanların yıkantısı sayılır. Hâşim oğullarının şeref ve kıymeti böyle bir şeyi kabulden beridir. Bunlara ancak bir ikram ve hediye şekli ile sadaka verilebilir. Hâşim Oğullarından maksad; Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin amcaları Hazret-i Abbas ile Hazreti Hâris’in evlâd ve torunlarından ve Hazreti Ali ile kardeşleri Hazreti Akîl ve Hazreti Câfer’in (Radıyallâhu Anhüm) neslinden gelenlerdir. Bu şahısların, ihtiyaçlarına göre, Hazîne’nin ganîmetler kısmından payları vardır. Bu paylarını almadıkları takdirde, ihtiyaçtan kurtulmaları için kendilerine zekât verilebileceğini söyleyen fıkıh alimleri de vardır. Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyidlere ve şeriflere eskiden zekât verilmezdi. Günümüzde, bunlara da zekât verilir.
*Kendisine zekât verilecek kimse, zekâtı alma zamanında zekât almaya ehil bulunmalıdır. Bu ehliyetin sonradan kaybolması, peşin verilen zekâtın sıhhatine engel olmaz.
Buna göre, bir malın zekâtı daha sene dolmadan bir fakire verildikten sonra, sene henüz sona ermeden o fakir zengin olsa veya ölse, o malın zekâtını yeniden vermek gerekmez ve böyle verilen zekât da geri alınamaz. Çünkü verilmesinden beklenen sevab kazanılmıştır.
*Zekâtı, malın bulunduğu yerdeki fakirlere vermelidir. Yıl sonunda başka memleketlerdeki fakirlere gönderilmesi mekruhtur. Ancak kendilerine zekât gönderilecek kimseler, akraba iseler veya malın bulunduğu yerdeki fakirlerden daha muhtaç iseler, o zaman uzakta olan bu gibilere gönderilmesinde kerahet olmaz. Bununla beraber zekâtı, daha senesi dolmadan başka bir memlekete göndermekte bir sakınca yoktur.
*Bayramlarda ve diğer günlerde muhtaç olan hizmetçilere veya çocuklara veya müjde getiren fakir kimselere verilecek bahşişlerin zekât niyeti ile verilmesi caizdir.
*Zekât, müslüman olmayanlara verilemez. Çünkü zekât müslim olan fakirlerin hakkıdır. Bir hadis-i şerifde: “Zekâtı, müslümanların zenginlerinden alıp fakirlerine veriniz,” buyrulmuştur. Bunun için müslüman olmayanlar zekât vermekle yükümlü değillerdir. Bu ibadet, müslümanlara ait dinî ve içtimaî (sosyal) bir görevdir. Bu göreve ortaklık etmeyenlerin bundan faydalanma hakları olamaz. Yalnız İmam Züfer, zekâtın zimmîlere (İslam idaresi altındaki gayri müslimlere) de verilmesini caiz görmüştür. Çünkü zekâttan maksad, bir ibadet yolu ile muhtaç kimseleri ihtiyaçtan kurtarmaktır. Bu maksad da, fakir zimmîlere zekâtı vermekle elde edilir. Bununla beraber nafile sayılan sadakaların zimmîlere verilebileceğinde ittifak vardır.
*Zekât verilecek kimseyi araştırmak gerekir, zan üzerine zekât verilmez. Zengine, ana baba, evlat gibi yakına veya Müslüman olmayana zekât vermek sahih değildir. Ancak zekât verilecek kimseyi araştırarak zekâtını verdikten sonra, bunun zengin veya zekât verilmesi caiz olmayan biri olduğu anlaşılsa zararı olmaz. Yani zekâtı sahihtir. Araştırıp verdiği için tekrar vermesi gerekmez. Bir kimse zekâtını vermek için araştırma yapıp zekâta ehil olduğunu anladığı bir adama zekâtını verir de, gerçekten o adamın zekâta ehil olduğu meydana çıkarsa, ittifakla bu zekât caiz olur. Aksine durumu anlaşılamaz veya zengin olduğu sonradan meydana çıkarsa, İmamı Azam ile İmam Muhammed’e göre, yine zekât geçerli olur. Fakat araştırma yapmaksızın ve zekâta ehil olup olmadığını hiç düşünmeden zekât verilecek olsa, geçerli olursa da, zekâta ehil olmadığı sonradan meydana çıkarsa, yeniden zekâtı vermek gerekir. Çünkü araştırma işinde noksanlık yapılmıştır. Zekâta ehil olup olmadığında şübhe edilen bir kimseye araştırma yapmaksızın verilen zekât, geçerli olmamak tehlikesindedir. Eğer sonradan o kimsenin fakir olduğu meydana çıkmış olursa, zekât yerini bulmuş olur, değilse olmaz.
*Zekâtta salih akrabayı tercih etmeli, çünkü zekâtı, salih olan fakir akrabaya vermek daha sevabdır. Hadis-i şerifte, “Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabul etmez” buyuruldu. Yani zekât borcundan kurtulursa da, zekâttan hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz. Zekâtı akrabaya vermek daha faziletlidir. Şöyle ki: Önce muhtaç olan erkek veya kız kardeşlere, sonra bunların çocuklarına, sonra amcalara, halalara, sonra bunların çocuklarına; sonra dayılara, teyzelere ve bunların çocuklarına, daha sonra akraba sayılan diğer yakınlara vermek daha faziletlidir. Bunlardan sonra da fakir komşulara ve meslek arkadaşlarına vermekte fazilet vardır.
*Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalı. Borçsuz fakire nisap miktarı yani 96 gram altın veya daha çok zekât vermek, mekruh olur. 10 gr altın borcu varsa, 100 gr altını alması mekruh olmaz.
*Zekât verirken, zekât demek gerekmez, hediye dense de caizdir.
*Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır, fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Zekâtı mümkünse, salih olan muhtaçlara vermeli.
*Fakire zekât için altın verip, tekrar onu ucuza satın almak mekruhtur.
*Fakirdeki alacağını zekâta saymak caiz olmaz. Ancak fakirde alacağı olan zenginin, zekâtını fakire vermesi, fakirin de, aldıktan sonra, tekrar zengine geri vererek borcunu ödemesi gerekir.
*Fakirde alacağı olan, fakirin, borcunu vereceğine güvenemiyorsa, güvendiği birini fakire gösterip, (Zekâtını almak ve borcunu ödemek için, bunu vekil yap) der. Zekâtı bu vekile verir. Vekil de, zengine geri vererek, fakirin borcunu öder. Böylece hem zekât dine uygun verilmiş, hem de, fakirin borcu ödenmiş olur.
*Ev kirasını ödeyemeyen fakir kiracıya, mal sahibi, kirayı almadan bağışlasa, bu para zekât yerine geçmez, sadaka olur.
*Bir koca, hanımının başka bir kocadan olma fakir çocuklarına zekât verebilir.
*Bir kimse, oğlunun fakir olan hanımına zekât verebilir.
Not: Zekâtın kimlere verilip verilemeyeceği mevzuu bu maddelerle sınırlı değildir. Daha fazla bilgi isteyenler; Ömer Nasûhî Bilmen Hazretlerinin “Büyük İslâm İlmihâli” isimli kıymetli eserine ve Ali Fikri Yavuz Hoca efendinin “Açıklamalı-Muâmelatlı İslâm İlmihâli İslâm Fıkhı ve Hukûku” nâmındaki değerli kitabına müracaat edebilirler.
Zekât ve Fitreleriniz İlim ve Yardımlaşma Yolunda Köprü Olsun!
Peygamberlerin sünnetinden olan ihtiyaç sahiplerine ikrâm ve yardımda bulunmaya yönelik infâk hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine mânevî bir köprü vazifesi gören aşevleri ve sosyal yardım müesseseleri ile müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır.İsmailağa, biri Avrupa diğeri Anadolu yakasında olmak üzere her gün ortalama 2500 kişilik sıcak yemek ikrâmında bulunduğu iki ayrı aşeviyle ve düzenlediği kumanya organizasyonlarıyla bu mânevî köprüyü günümüzde de muhafaza etmektedir. Sizler de bu hizmetlere ve hayra zekât ve fitrelerinizle destek sağlayarak bütün bu faaliyetlerden hâsıl olacak ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz.
Zekâtlarınızı kolay bir şekilde göndermek ve konuyla ilgili detaylı bilgi almak için tıklayınız…
Aşevi hizmetlerimiz ve kumanya organizasyonumuz konusunda detaylı bilgi için tıklayınız…
Arapça ve Hâfızlık Talebelerimizle ilgili detaylı bilgi için tıklayınız…