Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Vedâ hutbesini, hicretin 10. senesi, Zilhicce ayının 9. gününde îrâd buyurmuştur. Bu tarih, milâdî takvime göre 8 Mart gününe tekabül etmektedir. Bu vesileyle Vedâ hutbesinin muhtevasında yer alan öğütleri önemle hatırlıyor ve bu nebevî ikazlardan âzamî derecede müstefid olmayı temennî ediyoruz.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Vedâ Haccını vefâtından üç ay önce yaklaşık 124 bin kişiden oluşan Sahâbe-i Kirâm ile edâ etmiş ve hac menâsikini bu süre zarfında onlara, en ince ayrıntılarına varıncaya kadar öğretmiştir.
Araplar arasında “nesi” olarak ifade edilen takvimi kaydırmaya yönelik bir uygulama vardı. Bu uygulamaya göre hac ibâdeti Zilkâde ayına kaydırılmıştı. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) veda haccını Zilhicce ayında edâ ederek Allah Te‘âlâ’nın emrettiği ayda edâ edilmesini de sağlamış oldu.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in tebliğ vazifesinin ikmâli anlamına gelen “…İşte bugün sizin için dininiz(le alâkalı hükümleri bildirmey)i kemâle erdirdim, (Mekke fethini nasip edip, dininizi bütün bâtıl dinlere üstün kılarak) üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim!..”[1] âyet-i kerîmesi de Vedâ haccı esnasında nâzil oldu.
Bu âyet-i kerîmenin nâzil olduğu gün ve fazîleti hakkında tefsirlerde pek çok noktaya dikkat çekilmiştir.
“Bu âyet-i celîle hicret`in onuncu yılında Vedâ Haccı`nın, Cuma gününe denk gelen arefe gününde, ikindiden sonra nâzil olmuş ve vahyin ağırlığından dolayı Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in devesi çökecek hâle gelmiştir. Yahudilerden biri, Ömer (Radıyallâhu anh)a gelerek: ‘Sizin ki tabınızda bir âyet var ki; o, biz Yahudiler cemaatine inmiş olsaydı elbette o günü bayram edinirdik!’ dediğinde, Ömer (Radıyallâhu Anh) ona o âyetin hangi âyet olduğunu sormuş, o: ‘Bugün, sizin için dininizi kemâle erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim!’ âyetini okuyunca Ömer (Radıyallâhu Anh): ‘Şüphesiz ki ben onun ne zaman indirildiğini, nerede indirildiğini ve indirildiği sırada Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nerede olduğunu biliyorum; o arefe günü indirilmiştir ki, vallâhi o gün biz Arafat’ta idik!’ buyurarak o günün zaten bayram olduğuna işaret etmiştir. Bundan dolayı İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ): ‘Bu âyet (bir değil, iki) bayram gününde; Cuma gününde ve arefe gününde nâzil oldu!’ demiştir.”[2]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Vedâ haccı sırasında Arafat, Mina ve Akabe gibi önemli yerlerde konakladığında Ashâbına hitâb etti. Bu hitâbelerin derlenmiş hâline “Vedâ Hutbesi” denilmiştir.
Vedâ hutbesi, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in cevâmiü’l-kelîm mucizesinin ürünü olarak kısa ifadelerle çok şeylerin anlatıldığı, dinî ve içtimaî birçok konunun vurgulandığı, gelecekte yaşanacak birtakım fitnelere dair ikazların bulunduğu, hazır bulunan Sahâbiler tarafından sonraki nesillere aktarılması yönünde uyarıların yer aldığı müstesna bir edebî hitâbeler bütünüdür.
Peygamber Efendimiz(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Vedâ Hutbesi
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Vedâ haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevâlden sonra Kusvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vâdisi’nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitâb etti:
“Hamd, Allah’a (Celle Celâluhû) mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım isteriz. Allah (Celle Celâluhû) kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah (Celle Celâluhû)dan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.
Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, fâizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah (Celle Celâluhû) böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım fâiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbâs’ın fâizidir. Lâkin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
Ashabım! Dikkat ediniz, câhiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Câhiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu Iyas ibnü Râbia’nın kan davasıdır.
Ey insanlar! Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.
Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah (Celle Celâluhû)dan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah (Celle Celâluhû)nun emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah (Celle Celâluhû)nun emriyle helâl kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.
Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah (Celle Celâluhû), size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah (Celle Celâluhû)nun kitabı Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamberinizin sünnetidir.
Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helâl olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem (Aleyhisselâm)ın çocuklarısınız, Âdem (Aleyhisselâm) ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah (Celle Celâluhû)dan korkmaktadır. Allah (Celle Celâluhû)nun yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınızs amir olarak tayin edilse, sizi Allah (Celle Celâluhû)nun kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:
-Allah’ hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.
-Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.
-Zina etmeyeceksiniz.
-Hırsızlık yapmayacaksınız.
İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahâbe-i Kirâm şöyle dediler:
‘Allah (Celle Celâluhû)nun elçiliğini îfâ ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şehadet ederiz!’
Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şehadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:
Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab!”[3]
Dipnotlar
[1] Mâide Sûresi:3’ten.
[2] İktibâs: Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si, Mâide Sûresi 3. âyet-i kerîme tefsiri.
[3] İktibâs: Mustafa Âsım Köksal, İslâm Tarihi, c.8, s.140-148