On sekiz bin âlemin Rabbi olan Allah Te‘âlâ, zamanlar arasında bazı zamanları ve mekânlar arasında bazı mekânları seçip üstün kılmıştır. Mahlûkat arasındaki bu efdaliyet farkı, birçok açıdan incelenmiştir. Bütün mahlûkat arasında üstünlük, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e aittir.
Mevlâ Te‘âlâ’nın seçmesi; Rab oluşuna, dilediğini yapabilme kudretine, vahdetine, ilmi ve hikmetine bağlı olarak açıklanmıştır. Semânın katları arasında arş ve kürsînin; cennetin dereceleri arasında firdevsin; melekler arasında dört büyük meleğin; peygamberler arasında ülü’l-azm enbiyânın; âdemoğulları arasında Hazreti İsmail’in soyunun seçilmesi, bu konuda başlıca örneklerdendir.
Allah Te‘âlâ, ümmetler arasında Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ümmetini; insanlar arasında Kureyş mensuplarını, Sahâbe-i Kirâm arasında râşid halifeleri, beldeler arasında ise Mekke, Medine ve Kudüs’ü seçmiştir.
Zamanın Kıymeti
Mevlâ Te‘âlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerîmede genel olarak zaman ve çeşitli vakitler üzerine yemin etmiştir. Bu yeminler hiç şüphesiz ki, zamana verilen kıymeti ifade etmekte ve bu mefhumun önemi konusunda bizler için uyarıcı olmaktadır.
Bir mü’min için zaman büyük bir hazinedir. Vaktin kıymetini bilenler, onu ebedî hayat olan âhirete uygun şekilde ihyâya gayret ederler.
“Oysa muhakkak sizin üzerinizde elbette (yaptıklarınızı ve konuştuklarınızı gözeten) bekçiler bulunmaktadır; (Katımızda) pek değerliler ve (amellerinizi) yazıcılar ki; (küçük-büyük) yapmakta olduğunuz şeyleri(n tümünü) bilmektedirler!”[1] âyet-i kerîmesinin hitâbında yer alan; her yapılanın kayıt altına alındığına dair hakikat, aksi yönde bir anlayışı boşa çıkarır.
İnsanoğlu hesap verirken elbette ki zamanını nerede geçirdiğinden de sorulacaktır. Zira âyet-i kerîmede, bahşedilen nimetlerden sorgu olacağı açıkça beyân edilmiş ve şöyle buyrulmuştur:
“Sonra (tekrar) kasem olsun ki; elbette siz işte o gün (dünyada sizi Rabbinize itaat ve şükürden alıkoymuş olan) nimetlerden kesinlikle sorulacaksınız!”[2]
Zaman hakkında sualin tasrih edildiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde bir kul şu dört şeyden sorguya çekilmeden bir tarafa adım atamaz: Ömrünü nerede tükettiğini, gençliğini nerede eskittiğini, malını nereden kazanıp nerede harcadığını ve öğrendiği ilmiyle neler yaptığını…”[3]
İnsanın kulluk etmek için yaratılmış olduğu hakikati, “boş vakit” şeklinde bir duruma müsaade etmez. İbn Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)nın rivâyet etmiş olduğu bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mü’minleri şöyle ikaz etmiştir: “Sağlık ve boş vakit, insanlardan pek çoğunun bunlardan faydalanmak hususunda aldandıkları iki büyük nimettir.”[4]
Fazîletli Zamanlar
Birçok husus arasında seçimler yapan Mevlâ Te‘âlâ, aylardan Ramazân-ı Şerîf’i, haram ayları ve Şa‘bân-ı Şerîf’i; haftanın günlerinden de Cuma gününü seçmiştir. Senenin günleri arasında bayram günleriyle arefe günü; hususî olarak da Kadir Gecesi ve ileride zikredeceğimiz mübârek gün ve geceler ilâhî takdirle seçilip diğerlerine üstün kılınmış ve sonsuz bereketlerle mü’minlere lütfedilmiş müstesna zaman dilimleridir.
Özellikle “Üç Aylar” terkibiyle ifade edilen zaman diliminde sırasıyla müşerref olduğumuz gecelerin ihyâsı, Müslümanların nazarında zaman bilincinin gelişmesine büyük katkı sağlamaktadır. Reğâib ve Mi‘râc geceleri bu sene gönül dünyamızı teşrîf ederek bizleri geride bıraktılar. Önümüzde Berâet Gecesi bulunuyor ve Kadir Gecesini hâvî Ramazân-ı Şerîf ayı ile müşerref olacağız inşallâh.
İhyâ edilmesinde büyük fazîlet ve mükâfatlar olan bu geceler hakkında detaylı malûmata ilgili içeriklerimizden ulaşabilirsiniz:
Dipnotlar
[1] İnfitâr Sûresi: 10,11,12.
[2] Tekâsür Sûresi: 8.
[3] Tirmizî, Kıyâme: 1
[4] Buhârî, Rikâk: 1.