Riyâ Nedir?
Riya, ihlas’ın zıddı olarak; söylenen sözlerin, işlenen fiillerin ve yapılan ibadetlerin, Allah rızası için değil, başkalarının rızasını kazanmak, onların gönlüne girmek ve onlar tarafından beğenilmek için yapılmasına denir.
Haris el-Muhasibi Hazretlerine göre riya’nın iki türü vardır. Biri ağır diğeri hafif riyadır.[1]
Riyanın ağır ve büyük olanı, kulun Allah’a itaat eder görünüp diğer kullara yaranmak istemesidir. Bu haliyle onun muradı Allah değil, O’nun gayrısında olan şeylerdir. Amelleri Allah için değil de başkası için yapmak kişiyi şirke götürür.
Allah Teala Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurdu:
“Kim dünya hayatını ve süsünü istemekte ise, amellerinin karşılığını onlara (dünyada) eksiksiz olarak veririz. Ve onlar hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları amelleri de boşa gitmiştir. Zaten yapmış oldukları batıldır.”[2]
Bir hadisi şerifte Rasulüllah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu: “Sizi,adınıza korktuğum küçük şirkten sakındırıyorum. Küçük şirk nedir ya Rasulüllah? dediler. Kâinatın Efendisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle cevap verdi: Riyadır. Sonra devam etti. Allah Teâlâ amellerinin karşılıklarını görecekleri günde kullarına şöyle buyuracaktır: Dünyada iken yaranmaya çalıştığınız kimselerin yanına gidin. Bakın bakalım onlardan bir karşılık görebilecek misiniz?”[3]
Hafif riyaya gelince kul, Allah’a itaat edip ondan sevap beklediği halde, aynı zamanda Allah’ın kullarına da yaranma arzusu taşımaktadır. Bu ise kişinin iradesi yoluyla amelde şirk’e düşmesi demektir.
Hazreti Ebu Hureyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: Allah Teâlâ Hazretleri diyor ki: “Ben ortakların şirkten en müstağnî olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım.”[4]
Birinci riyada, Allah’ın değil kullarının rızasını istemek, ikincisinde ise hem Allah’ın hem de kullarının rızasını gözetmek vardır. İnsanın bu gibi çirkin ve kötü işlere tevessül etmesinin asıl sebebi, nefsi emmarenin itaat altına alınamamasıdır.
Riyânın Sebepleri
Riyaya neyin sebep olduğunu Haris el-Muhâsibî Hazretleri “Riya Kitabı” isimli eserinde şöyle anlatıyor:
Nefsin dibinde üç düğüm vardır, övülme isteği, dünyada yerilme ve kötülenme korkusu, insanların elinde olanlara karşı hırs beslemek.
a) Övülme isteği.
Kul Allah’a itaat ettiğini insanların bilmesini ister. İnsanlar onun Allah’a itaatkâr bir kul olduğunu bilsinler ki, etrafında pervane olsunlar ve kendisine izzet ve ikramda bulunsunlar. Nefis övülmeyi, methedilmeyi ve yüceltilmeyi sever. Kötülenmekten hoşlanmaz ve kötülenmemek için de isteksizce itaatkarlık yapar.[5]
b) Yerilme korkusu.
Kul yerilmekten korktuğu için kimi zaman yalan söyler. Yerilme korkusu yüzünden kişi kendisine sorulan fetvaya bilgisizce cevap verir. Oysa kendisinden bekleneni hakkıyla yerine getirmediğini ve üzerine düşen görevin bu konuda fetva vermemesi gerektiğini bilmektedir. Bu durumda ona yakışan “bilmiyorum” diyebilmesidir. Ama nefsi yerilmekten çekindiği için bu yalanı söyler.[6]
Yine kişi, insanlar tarafından yerilmekten kaçtığı için helal kazancı bile terk edebilir. Aynı şekilde emrettiği ve sakındırdığı kimselerin kendisini yermesinden kaçarak emri bi’l-ma‘ruf ve nehy-i ani’l-münkeri de terk eder.
c) İnsanların elindekilere göz dikmek.
Kul diğer insanlardan sadece maddi anlamda menfaat değil, bilakis kalplerini de kazanıp onlardan manevi anlamda da menfaat temin etmek ister. Böyle kişiler iyilik beklediği kimselere karşı, kendisini onların beğeneceği halde gösterip onların gönlüne girer. Onlarla sıcak ilişkiler kurar, iyilikler yapar. Onlara iyi görünmek için yaptıklarının onlar tarafından fark edilmesini ister. Nefis bundan büyük zevk alır.
Gözüne girmek istediği kişi tarafından günah işlerken görülürse kahrolur. Halbuki O bu haliyle kendisinden menfaat beklemediği biri tarafından görülse ondan kederlenmez. Yine eğer menfaatlenmek istediği kişi tarafından Allah’a itaat ederken görülürse çok mutlu olur. Menfaat beklemediği kimse onun bu itaatine şahit olsa, onda herhangi bir mutluluğa sebep olmaz.
Aynı şekilde kul birisiyle alışverişte bulunur. Kâr eder, karşısındakini de kâr ettirir. Ondan bu iyiliğine karşılık övgüler bekler. Kendisine güvenilsin ve iş ortaklığı devam etsin diye, sözüne güvenilir adam rolü yapar. O kimsenin gözüne girmeyi arzular. Menfaati devam etsin diye onun tarafından beğenilmek ister.[7]
Kulun böyle davranmaktaki amacı ise, insanların kendisini övdüğünü bildiği zaman, onun kadrini yüceltmeleri ve huzurunda saygı göstermeleridir. Herhangi bir toplulukta ona yer açmaları, teşrifi nedeniyle kendisine ikramda bulunmalarıdır.
Ondan doğan herhangi bir hata ya da günahı iyilik ve hayra yoracak kadar kendisine hüsnü zan besleyip onu tasdik etmeleridir. İnsanlar onun emrine itaat edecekler, yasakladığından kaçınacaklardır. Kendisine duymaktan haz duyacağı övgü ve methiyeler söylenecektir. Bütün bunlar kişinin nefsinin hoşuna gidecektir.
Peki bunları yapan kulun eline ne geçecektir. Eline geçecek olan şey kendisi gibi kulların nezdinde itibar ve onlardan elde ettiği dünyalık mefaatten başka bir şey değildir. Mürâilik yaparak gösterdiği Allah’a itaatinden dolayı insanlar ona iyilik yapacaklar ve ihtiyacını gidereceklerdir. Kendisine hediyeler yağacak, böylelikle oda emeli olan dünya malına kavuşmuş olacaktır.[8]
Hazreti Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh) “Rasülullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i şöyle buyururken dinledim dedi: “Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teala ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenab-ı Hak:
-Peki, bunlara karşılık ne yaptın? buyurur.
-Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim, diye cevap verir.
-Yalan söylüyorsun! Sen, “babayiğit adam” desinler diye savaştın, o da denildi, buyurur. Sonra emir verilir o kişi yüzüstü cehenneme atılır.
Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:
-Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye sorar.
-İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızan için Kur’an okudum, cevabını verir.
-Yalan söylüyorsun! Sen “âlim” desinler diye ilim öğrendin, “ne güzel okuyor” desinler diye Kur’an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi, buyurur. Sonra emir verilir o kişi de yüzüstü cehenneme atılır.
Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder.
-Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın? buyurur.
-Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece senin rızanı kazanmak için verdim, harcadım, der.
-Yalan söylüyorsun! Halbuki sen, bütün yaptıklarını “ne cömert adam” desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi, buyurur. Emir o verilir bu kişide yüzüstü cehenneme atılır. ”[9]
Görüldüğü gibi mürâinin amelinin sonunda ele geçen şeyler ancak dünyalık olur. Bunun da sonu ahirette elbet hüsran olur. Çünkü ne insanların övmesi ona bir yarar sağlar, ne de yermeleri zarar verir. Çünkü insanlar onun Rabbine itaati karşılığında kendilerinden övgü beklediğini bilemezler. Zira onun Allah’a itaati esnasında, kalbinde nelerin olduğunu bilmezler. Görünüşte kullar için bu kişinin durumu iyidir, çünkü Allah’a itaat eden bir kul olarak görülmektedir. Ama onun gerçek niyeti Allah tarafından bilinmektedir.
Sadece Allah’a itaati kastederek ihlaslı bir şekilde ibadet edenle, ibadetine riya karıştıranın hali dışarıdan bakanlar için pek de farklı değildir. İnsanların sahip olduklarına göz diken kişi, kendisi için Allah’ın takdir ettiğinden başkasına ulaşamaz. Ne rızkına ne ömrüne ne de bu dünyada onun için takdir edilenlere ziyadede bulunamaz.
Kendisi için takdir edileni değil de mürâilik yaparak insanların elindekilere göz diken kişi Allah’ın gazabını üzerine çektiği gibi, işlemiş olduğu amelleri de boşa gider. Eğer halis bir niyetle Rabbine yönelirse ulaşmak istediği şeye mutlaka nail olur.
Hükümranlığında ve hakimiyetinde hiçbir ortağı olmayan, kâinatın sahibinden başkasının ne övgüsü ne yergisi kişiye fayda vermez. Kul yaptıklarını başkalarının övgü ve yergisini düşünmeksizin sadece Allah’ın rızasını düşünerek yaparsa kalbinde zühd yerleşir. Allah’tan yardım görür, kalbi temizlenir ve Allah’tan gayrısını memnun etmek için dağılmış olan dikkati toplanır. Sadece Rabbine yönelir ve onunla muamelesi dosdoğru olur. Böylelikle kalbinde ihlas yerleşir ve riyanın zilletinden azad olur.
İkiyüzlü insan riyakarlığını birçok şekilde gösterir. Mürâiliğini bedeniyle, elbisesiyle, sözleriyle, amelleriyle ve hareketleriyle yapar.
Riyanın Yapılış Şekilleri
1-Bedenle Yapılan Riya
Kişi bedeniyle dini bakımdan ikiyüzlülük eder. Allah için çok çalışan ve yorulan, Allah korkusundan üzüntü duyan bir kul olduğunu söylesinler diye zayıf ve bitkin görünmek suretiyle, mürâilik yapar. Sesini kısar, gözlerini oğuşturur ve dudaklarını kurutur. Böyle davranmaktaki amacı ise insanlar kendisini oruçlu ve geceleri Rabbi’ne itaatle ihya eden bir kul olarak bilsinler diyedir.
Aynı şekilde zayıf ve yetersiz beslenme nedeniyle takatsiz kalır. Benzinin sararıp solması, oruçlu olduğunu, geceleyin sürekli ibadet ettiğini, hüzün ve gam deryası içinde gark olduğunu göstermek içindir. Bununla birlikte bedenle yapılan riya’da, amellerindeki yorgunluktan dolayı Rabbine karşı bir sitemde söz konusudur.
Dünyalıklara gelince, onlar yemeleriyle, içmeleriyle, semirmeleriyle devamlı riyakarlık yaparlar. Ama yine de bu dünyevi riya, dini riyadan daha hafiftir.[10]
2-Giysiyle Yapılan Riya
Saçı başı dağılmış, kıyafeti garip ve bakımsızdır. Kendisini derviş gibi göstermeye çalışarak çevresindekilere kendisinin dünya değil, ahiret ehli olduğu imajını vermeye çalışır. Kendisinin din ehlinden olduğu intibaını vermek için onlarla beraber olur.
Ya da öyle giyinir ki hem dini hem de dünyevi bakımdan, başkaları tarafından övülmek ister. Özellikle giydiği elbise yeni olur. Hem dünya hem de ahiret ehline sevimli görünmek ister. Bazen devlet adamlarının gözüne girmek ve dindarlığıyla onların övgüsüne kavuşmak için çok şık elbiseler giyer. Yöneticilere güzel görünmek için hem din ehline hem dünya ehline bol infakta bulunur ve onların gözüne girmek için din ehliyle oturup kalkar.
Bazıları da hem hak hem de batıl ehli arasında itibar sahibi olabilmek için ikisine karşı da itaatkâr davranır. Yani hem Müslümanlara hem de gayrimüslimlere şirin görünmek için türlü türlü riyakarlığı yapar.
Giysilerinde dini değil, dünyevi mürâilik yapanların durumu diğerlerinden daha hafiftir.[11]
3-Sözle Yapılan Riya
İlmi tartışmalarda, meseleyi ilmi olarak kavradığını göstermek için ayetten ve hadisten delil getirmek suretiyle mürâilik yapar. Zikir ehli olduğunu söyleyip Allah’tan ürperdiğine kanıt olması için konuşurken sesini titretir.
Ka‘b b. Mâlik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor:
“Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle söylediğini işittim: “Kim alim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksadlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar.”[12]
Dünyevi meseleler konusundaki tartışmalarda hikmetli konuşmalar yapmak ve güçlü deliller getirmek suretiyle ikiyüzlü davranır. Kişinin kalbinde sakladığı niyetini muhatapları bilemediği için onun samimi mi davrandığı, yoksa ikiyüzlülük mü yaptığını bilinemezler.
4-Amelle Yapılan Riya
Kişi namazını uzun eda etmek suretiyle mürâilik yapar. Ruküda ve secdede uzun durur. Namazda hüzünlenmiş taklidi yaparak okuyuşunu titretir. Oruçta, hacda, vakarlı bir şekilde sessiz durmakta, zekât ve sadaka verirken malı dağıtmada, yedirmede ve içirmede hep ikiyüzlü davranır.
Mesela gözlerini büyük bir edayla açıp kapatır, bir meseleyle karşılaştığında güya vakarlı bir edayla düşünürveya yolda birisiyle karşılaştığında ona karşı sözde alçak gönüllü davranarak riyakarlık yapar. [13]
5-Hareketlerinde İkiyüzlü Davranarak Yapılan Riya
Kendi dünyevi ihtiyacını karşılamak için hızlı hareket eder, bir yerden bir yere giderken hızlı yürür. Ama kendisini vakarlı, huşu sahibi ve sekinet ehli olarak bilmelerini istediği kişilerin yanında ağırbaşlı ve oturaklı davranır. Onların yanında tez canlı görüntüsü vermemek için hızlı davranışlardan kaçınır.
Daha önce öyle olmadığı halde huşulu bir edayla konuşur. Ancak ne Allah’ın azametini anmak ne de ahireti düşünmek onun kalbinde herhangi bir ürperti medya getirmez.
Bir takım dünya ehli insanlar, ilim ve itaatte üstün kimseler olan dünya ehline yaranmak için ikiyüzlülük yaparlar. Kendisinin alim ve abidlerle beraber olduğu görüntüsünü vermek için onlarla kolkola girerek dolaşırlar.
Böylesi ikiyüzlü insanlar çeşit çeşittir. Kimi insanlar nezdinde prestij sahibi olmanın derdine düşer ve kendisinin her zaman, her yerde övülmesini ister.
Kimi makam, mevki derdine düşer, ziyade övülmeyi ve danışılan kişi olmayı ister. Bu davranışıyla yöneticiler indinde şöhret kazanmak ve onlar aracılığıyla dünyevi ihtiraslarına ulaşmak ve nefsinin tutkularına kavuşmak isterler.
Kimi de var ki, kendilerine inanılmasını ve güvenilmesini sağlayarak malları üzerine alıp insanlara zulmetmeyi hedefler. İşte bunlar en şerli gruptur.[14]
Allah Teala mürâilerin şerrinden cümlemizi korusun.
Dipnotlar
[1] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.295.
[2] Hûd suresi 15. ve 16. Âyet-i kerimeler.
[3] İbn Mâce, Fiten, 19.
[4] Müslim, Zühd, 46 .
[5] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.298.
[6] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.299.
[7] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.300.
[8] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.301.
[9] Müslim, İmâre, 152.
[10] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.307.
[11] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.308.
[12] Tirmizî, İlm, 6.
[13] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.310.
[14] Haris el-Muhasibi, Riya kitabı, s.311.