Kur’an-ı Kerim bize ta ne zamandan gelen haberlerdir. Bu haberler kâinatı yaratan sevgili Allah’ımızdan gelmekledir. Onu büyük bir dikkat ve sevgi ile dinleyelim. Öğreneceğimizle amel etmeye talip olalım. İlmi olup amel etmeyen kimse meyvesiz ağaç gibidir. Neden meyvesiz ağacın derdini çekelim. Allah-u Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki:
“Yad et o zamanı ki Rabbin meleklere: ‘Muhakkak ben yeryüzünde (benim emirlerimi duyurma ve yerine getirmeğe memur) bir halife (insan, Âdem) yaratacağım’ buyurmuştu. Melekler de: ‘Orada (yeryüzünde) Fesat çıkaracak, kan dökecek kimse mi yaratacaksın?’ demişlerdi. Allah Teâlâ: ‘Şüphe yok ki sizin bilemeyeceğiniz şeyleri ben bilirim’ buyurmuştu.”[1]
Yarabbi okuduklarımızın kıymetini bildir bunlarla amel nasip eyle bizler rızayı şerifini istiyoruz, bize ver ya Rabbi. 60 milyon Türk halkının hemen hemen hepsi yere serildi ya Rabbi; sen heves ver, takat ve imkân ver bizi muhafaza eyle. Habibinin sünnetlerini, güzel ahlakını onun gayretlerini ihsan eyle. (Âmin) En güzel şey bunlardır. Böyle bir zaman da İslamiyet’i yaşamak mesele fakat darlıklar çekemezsen ahirette genişlik bulamazsın. Bu kadarına da çok şükür şimdi kendinizi unutup dersi dinleyin.
Hatırında tut o zamana ki Rabbin meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti.” O zaman kâinat var melekler var İnsan yok. Allâh-u Teâlâ ayet-i kerimede “ben buyurdum” demiyor da “Rabbin buyurdu” diyor. Ne güzel bizim Rabbimizdir O. Onun bize Rab olmasından büyük devlet olamaz.
Halifeyi nasıl anlayacağız? Bir hadis-i şerifle bu bize açıklanıyor. Şöyle ki: “Her kim emr-i bil maruf ve nehyi münker yaparsa Allah’ın, Resulullah’ın, Kitabullah’ın halifesidir.”
Efendi Baba (Kuddise Sirruhû) derdi ki: Cehenneme girenlerin hepsi ehli iman olacaklar. Bu nasıl olur denildiğinde “Çünkü imansız olanlar da orada iman edecekler. Şimdi bu milletten görmediğimize iman etmeyiz diyenler var. Ama Amerika’yı görmedikleri halde inanıyorlar. Bir Müslüman bir Müslümana “Kardeşim namazını kıl dese emri bil maruf yapmış olur. Bir Müslüman bir Müslümana “iman et” dese bu emri bil maruftur. “Lâ ilahe illallah de” dese bu da emr-i bil maruftur. Yani iyilikleri bir kimseye söylemek emri bil maruftur. Bir kimseye “rakı içme” denilse bu nehyi anil münkerdir. Münker bilinmemiş şeriatta tanınmamış demektir. Münker nekir diyoruz, niçin? Şeriatta tanınmadığı için. Vaaz eden bir kimse hem emr-l bil maruf hem nehy-i anil münker yapmış olur.
Bir gün Güngören semtinde vaaz ederken birisi “Hoca Efendi bir hanım getirdim öldükten sonra dirileceğini cennetin ve cehennemin var olduğuna inanmıyor buna bir şey söyleyin” dedi. Ona Teğabün sûresinin 7. âyet-i kerimesini okudum: “Kâfir olanlar, asla öldükten sonra diriltilmeyeceklerini zannedip iddia ettiler. Ey Resulüm (onlara) de ki. “Hayır (Zannettiğiniz gibi değil) Rabbim hakkı için muhakkak yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu ise, Allaha göre kolaydır.”[2] Bir gün de camide Mektubat okuyordum. Mektubat’ta “ahirete inanmak Allah’a inanmak kadar mühimdir.” diyordu. Dinleyenlerden biri öldükten sonra dirilecek miyiz diye sordu. Şaka mı söylüyorsun ciddi mi? deyince; “Ciddi söylüyorum, bizim oralarda hocalar atomdan, hidrojenden bahsediyor” dedi. Bu adam 60 senedir namaz kılıyormuş. Fakat ahirete inanmıyor. Nereli olduğunu sordum. “Trakyalıyım dedi. Onun için size okuyun diyorum. Trakya tarafı çok perişan. Oğlum Abdullah Trakya tarafındaki köylere gittiğinde “Camiler bomboştu” diyor. Bir köye gittiklerinde o köyde düğün varmış. Düğün sahibine “Müsaade ederseniz cemiyetinizde vaaz edelim.” deyince: “olmaz. Burası meyhaneye döndü. Çok içtiler” diye cevap vermiş. Oğlum: “Niçin o kadar içirdiniz?” deyince de bizim adetimiz böyledir, demiş. Allâh Teâlâ Hazretleri meleklere “Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yapacağım” buyurunca melekler dediler ki: Nasıl şeylerdir onlar? Cenab-ı Hak “Onlar biraz aksilikte ederler, adam öldürürler, fesatlık ederler.” O zaman melekler de: “Biz seni hamd ile tesbih eder, takdis ederken, orada fesat çıkaracak, kan dökecek kimse mi yaratacaksın?” dediler. Cenab-ı Hak ise: “Ben daha iyi bilirim.” buyurdu. Burada büyük hikmetler, maslahatlar var. Mevla kendini bildirecek. Büyük şeyh Efendi ismet Garibullah Risale-i Kudsiyesinde şöyle buyurmaktadır:
O zatı zatına mirat eyledi can
Celâliyle cemâli oldu seyran
Hem ânın ayinesinden o subhan
Nikap açtı kemâli oldu ilân
Nikaplardan geçip hakka gidelim
Cemali bâ kemâle seyredelim
Anın nuru cemâlinden bu alem
Düzüldü hem vücuda geldi âdem
Anın feyzi kemâlinden bu alem
Zuhur buldu bilindi sırrı âdem
Hicaplardan geçip hakka gidelim
Cemal bâ kemâle seyredelim
Mevlânın yaptığı her şey yerli yerindedir. En ufak bir hata bulmaya İmkân yok. Bir hata bulan olursa bilmediğinden bulur. Mevlâ hiç hatasızdır. Derseniz ki ejderhayı niçin yarattı? Ayıyı niçin yarattı? Şeytanı niçin yarattı? Hepsinin hikmetleri vardır. Mesela şeytanı yaratmasaydı bizler ne olduğumuzu bilemezdik. Şeytan hiçbir kimseye zorla kötülük ettiremez. O ancak İnsanın boyasını meydana çıkarır. Yani şeytan insanın hatalarının açığa çıkmasına sebep olur. Nitekim Sure-i Sebe ayet: 20-21’de şöyle buyurulmaktadır: “And olsun ki elbette muhakkak İblis onlar halikındaki zannını doğru çıkarmış ve mü’minlerden bir topluluk hariç ona tabi olmuşlardır. Halbuki İblis’in onlar üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktur. Ancak biz, ahirete İnananlarla ondan şüphede olanları belirtmek için yaptık. Ve Rabbin her şeye Hafız’dır.”[3]
İblis Allah’a isyan ettiğinde Allâh-u Teâlâ da sünnetullah gereği ona mühlet verdi, o zaman şeytan küstahça “Yemin olsun onları yoldan saptıracağım” demişti. Fakat bu sözü söylediği zaman onları yoldan çıkaracağını kati olarak bilmiyordu. Zaman gelip insanları azdırmaya başlayıp onların çoğunun da kendisine tabi olmaya başladığını görünce o zamanki zannını sonra tasdik etti. Yani asilerin isyanlarını iblis tasdik etti. Çünkü ekserisi küfranı nimet ederek şeytana tabi oldular. Allâh-u Teâlâ şeytana İnsanları zorla yoldan çıkarma kudreti vermedi. Ebu Cehil’i şeytan mı iman ettirmedi? Hayır, O iman etmedi. Şeytanın buna gücü olsaydı Hz. Ebu Bekir’e de iman ettirmezdi. Namazda da zikrullâhda da cihatta da durum böyledir. Şeytanın insanlar üzerine musallat olması, nasıl adam oldukları ortaya çıksın içindir. Ahirete, kıyamete, hesap ve cezaya inanlar ta dünyada Rablerine ibadet edenlerle, onda şüphede olanları ayırıp belirtmek içindir. Sure-i Âl-i İmran’da şöyle buyurulur:
“Ey mü’minlerle, münafıklar! Allâh-u Teâlâ murdarı (münafığı) temiz (mümln)den ayır, etmeksizin müminleri bulunduğunuz karışık hal üzere bırakacak değildir. (Bununla beraber Allâh Teâlâ size gaybı da bildirecek değildir. Velâkin Allâh Teâlâ peygamberlerinden dilediğini seçer (ve ona vahiy yoluyla nice gizli şeyleri bildirir.) Öyleyse Allah Teâlâ’ya ve Peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve (nifaktan) sakınırsanız sizin için çok büyük bir ecir (dünyada da ahirette de sınırsız ve sonsuz bir mükâfat) vardır?[4]
Ey Müslümanlar! “Benim kalbim temiz, namaz kılmama ne gerek var” diyenler var. Kalbi temiz olan namaz kılmadan durmaz. Kalbi temiz olanın kalbi İslâm kabiliyeti ile doludur.
Bir hadis-i şerifte buyurulur ki: “Doğan her çocuk İslâm fıtratı üzeredir. Sonra ebeveyni onu ya yahudi ya nasrani (Hıristiyan veya müşrik yapar.” Çocuğa fıtratı gereği İslâm öğretilse o çocuk namaz da kılacaktır, oruçta tutacaktır. Fakat analar babalar çocuklarına haram yedirir veya çocuklarına kâfir modasına göre giydirirlerse durum değişir, öyle ana babalar vardır ki çocuğunu Yahudi eder, Hıristiyan eder, müşrik eder. Hem kendini yakar hem de çocuklarını. Yarabbi iyi çocukları, kötü ana baba şerrinden halas eyle. (Âmin)
Demek ki şeytan bir adama mesela sadece ona namaz kılma diyor. Başka bir şey yamıyor. Şeytanın ne ikası vardır ne de hocası ama insanın kendindedir. İşte şeytan vasıtasıyla o meydana çıkarılıyor.
Ne benim elimde bir şey var ne de onun elinde bir şey vardır. Eğer şeytanın gücü yetseydi ‘bir kimseye namaz kıldırtmazdı. Eğer benim gücüm yetseydi erkekler sakal bırakır kadınlar çarşaf giyerdi.
Gelelim dersimizin İkinci âyet-i kerimesine:
“Ve Allâh-u Teâlâ Âdem Aleyhisselâm’a bütün (eşyanın bütün lügatlarıyla beraber) fazlasıyla bildirdi, sonra da (meleklerin aczi yetini izhar güçsüzlüklerini açıklamak için) onları (bu eşyayı) meleklere göstererek: “Eğer siz (benim seçeceğim halifeden daha faziletli daha üstün olduğunuza dair olan iddianızda sadıklarsanız bunların isimlerini bana haber verin buyurdu.”[5]
Mevlâ Teâlâ bütün yarattığı şeylerin cinslerini Âdem (Aleyhisselâm)’a gösterdi. Ve ona meselâ “Şunun ismi attır”, “şunun ismi karıncadır”, “şu şuna yarar”, “bu buna yarar” şeklinde bütün eşyanın ismini ve her birinin menfaatlerini bütün lügatlarıyla ona ilham etti. Sonra eşyayı meleklere gösterip “şu eşyanın isimlerini bana haber verin bakalım” buyurdu. Bunun üzerine melekler bundan aciz kalarak:
“(Melekler cevaptan aciz kalınca) seni (bütün noksan sıfatlardan) tenzih (pak, uzak) ederiz. Senin bize bildirdiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Çünkü (her şeyi) hakkıyla bilen ve (her yaptığını) hikmetle (yerli yerinde) yapan şüphesiz ki ancak sensin sen dediler.”
Meleklerin suallerinden hasıl olan mahcubiyetleriyle teşbihlerini ve vaki olan kusurlarına nedametlerini kabul buyurduktan sonra Mevlâ Teâlâ hazretleri Âdem (Aleyhisselam’a) hitaben şöyle buyurdu:
“(Melaike-I Kiram Hazeratı eşyanın isimlerini haber vermekten aciz olduklarını itiraf edince) Mevlâ Teâlâ Hazretleri Âdem Aleyhisselam’ın onlardan üstünlüğünü ispat için ona): “Ey Âdem’ Onlara (meleklere) İsimlerini bilmekten aciz kaldıkları, onların (şu eşyanın) isimlerini haber ver buyurdu. O da onlara (meleklere) onların (eşyanın) isimlerini haber verince, (Mevla Teâlâ meleklere) muhakkak ben size göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim, sizin açıkladığınız ve gizler olduğunuz her şeyi de bilirim demedim mi? buyurdu. Bu ayet-i celileler; insanın şerefine, ilmin meziyetine ve ibadetten kıymetli olduğuna delalet eder. Çünkü melekler Âdem (Aleyhisselam)dan daha çok ibadet ettikleri halde, Mevlâ’nın halifesi olmaya layık olamadılar.
“(Ey Habibim) Meleklere Âdem (Aleyhisselam)a secde edin dediğimiz vakti hatırla (bu emri alır almaz) onlar (bütün melekler) secde ettiler, iblis müstesna. O emrolunduğu secdeden kaçındı kibirlendi ve kâfirlerden oldu.”[6]
Her şeyi Allah (Celle Celâlühû) için yapalım, sonra ahirette rezil oluruz. Benim en çok korktuğum şey bu. Sadıkane kul olalım. Zira ahirette bize fayda verecek olan sadakatimizdir. Nitekim Mevlâ Teâlâ şöyle buyurur: “Bugün, doğru söyleyenlerin sadakatleri kendilerine fayda vereceği bir gündür. Onlara, ağaç lan altından ırmaklar akar cennetler vardır. Onlar orada devamlı olarak kabadırlar. Allah kendilerinden razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır, iş te bu. En büyük kurtuluş!..”[7] Ya erhamerrahimin bizleri bu ayet-i celileye dahil olanlardan eyle. Âmin.
Güçtür kat’ı hakkın yolu
Dergâhı hem gayet ulu
Sıdk ile olursan kulu
Asan eder Mevla yolu
Hoştur bana senden gelen
Ya gonca gül yahut diken
Yahut hil’at yahut kefen
Lütfunda hoş kahrında hoş
Kendimizi beğenmekten Allah’a her zaman sığınalım. Şeytan kendini beğenmekten ne hallere düştü. Zenginliğinize aldanmayın, güzelliğinize aldanmayın, gençliğinize aldanmayın. Vücutlar kabirde böceklere azık olacaktır. İnsanın burnu akıntı, ağzı tükürük, avret mahalli idrar yolu, kulaklarının gerisinden devamlı kir geliyor insan daha nesini beğenecek.
Yarabbi Buraya gelen kulların senin misafirlerindir. Onlara ikram et. Bu fakire de onlar arasında ikram et. Şimdi dersimize geçiyoruz. İblis secde etmedi. O iblis ki yirmi bin sene meleklere hocalık etti, vaaz etti. Yerlerde, göklerde secde etmediği yer kalmadı fakat ne fayda’ (Ene hayrun) var ya İblisin yuvasını işte bu yıktı 20 bin senelik ibadeti gitti. İçinizde “ben daha hayırlıyım” diyen bir fert olmasın. Kasas sûresinde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor. “Şu ahiret yurdunu (cenneti) biz yeryüzünde ne bir zulüm ne de bir fesat istemeyen kimselere veririz, kİ akıbet sakınanlarındır.”[8]
Bir adam “benim ayakkabım bir başkasının ayakkabısından güzel olsun dese” bu ayete girer. Demek ki üstünlük isteyen fesat kopartan kimseye cennet hazırlanmayacak. Bir adam da sadece “ayakkabım güzel olsun” arzusu bulunsa bunda bir şey yok; ama “şu kimseden güzel olsun” istenirse bu âyete girilir. Dikkat ediniz! Şeriatı muhafaza etmezsek bu işler hiç yürümez. Anlamayarak olsa da bu olayın ismi hıyanettir. Ben beceriksiz adamın biriyim, ama belki haramlardan kaçınmak sayesinde becerikli olurum. Allah (Celle Celâlühû) bütün meleklere Âdem (Aleyhisselâm)’a “secde edin” buyurduğunda bütün melekler secde etmiş ancak şeytan secde etmekten kaçınmıştı. Şeytanın kamburu işte o zaman çıktı meydana. Demek ki Cenab-ı Hakk’ın imtihan etmesi var, imtihanın sonucunda kim iyi kim kötü ortaya çıkıyor. “Ve biz (Âdem Aleyhisselam’a) demiştik ki: Ey Âdem! Sen zevcenle (eşinle) beraber şu cennette yerleş ve dilediğiniz yerlerde, ondan bol bol yiyin ve (fakat) şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de nefsinize zulmedenlerden olursunuz.”[9]
Ey Müslümanlar! Dikkat edin! Allah-u Teâlâ) Hazreti Âdem’i ve Hz. Havva’yı cennete koydu ama şeytanın bacağı bağlanmadı. Muhalefet etmedikçe tehlike yoktur. Muhalefet ettin mi tehlike var. Şeytan, Âdem’i ne kolundan asılmakla ne de vurmakla yendi. Ancak muhalefet ettirmekle yendi.
Bugünkü vaazda ince noktalar vardır. Bunlar vaazın ruhudur. Amerika’da olanlar ta nerelerden buraya tesir ediyor. Orada bir model çıkarılıyor, o hemen kapılıp burada aynısı yapılıyor.
Ah kardeşler! İnsan yularını şeytanın eline vermeye görsün. Allâh-u Teâlâ şeytanın eline yularını vermedi sen niye veresin. Allâh-u Teâlâ bizlere bir âyet-l celileslnde şöyle buyuruyor:
“Her kim, Rahman’m zikrinden göz yumarsa biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu, ona arkadaştır.”[10]
Sure-i A’raf’ın 19-20-21. ayetleri dersimiz ile alâkalıdır. Şöyle ki: “Ey Âdem! Sen zevcenle birlikte cennete yerleşte, ikiniz dilediğiniz nimetlerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın ki, sonra zalimlerden olursunuz. Nihayet şeytan onların örtülü avret yerlerini açmak için vesvese verip şöyle dedi: “Rabbiniz size bu ağacı, iki melek olacağınız yahut devamlı kalıcılardan bulunacağınız için yasak etti. Bir de onlara: “Muhakkak ki, ben sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye yemin etti.”[11]
Âdem (Aleyhisselâm) sandı ki Allah’ın ismi hiçbir yalana karışılmaz. “Böylece ikisini de aldatarak onları mevkilerinden düşürdü. Ağacın meyvesini tattıkları zaman ayıp yerleri kendilerine açılıverdi. Onlar da hemen Cennet yapraklarından üst üste koymakla örtünmeğe başladılar. Rableri onlara şöyle nida etti: “Ben, ikinize de bu ağacı yasak etmedim mi; şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?”
Ey Müslümanlar! Bugünkü çıplaklık o ağaçtandır. O ağaç burada da vardır. Faiz o ağaçtır, rüşvet o ağaçtır besmelesiz et yemek o ağaçtır, alışverişte hile yapmak o ağaçtır, memuriyette hakkıyla çalışmamak o ağaçtır, orucu terk etmek o ağaçtır. Bugünkü dersten alacağımız şu: “Muhalefet etmeyeceğiz.” vazifelerde noksanlık etmekte muhalefettir. Hiç yapmamak daha da fena tabi Allâh-u Teâlâ örtünme emrini verdi. Kim örtünmüyorsa şeytana yularını verdi demektir. Muhalefet etmek demektir. Amma size yanlış fetva verenler olur. İnanmayın onları Şeytan saliki üç şey ile aldatır. Evlendirmekle, hafızlık yapmakla, hacca yollamakla. Evlenmek sünnettir. Fakat öyle bir hayırdır ki bin tane hap çiğnetir sana. Bu sebepten manevi yola girenleri sofiler hemen evlendirmezler. “Adam ol! Ondan sonra evlen. Allah’ın aşkı kalbine yerleşsin” derler. Büyük meşayıhtan birisi halifesine nasihat verirken “Dinini satar da yersin, evlenme” dedi. Bugünkü dersin can nokta şudur: Muhalefet ettin mi bitti yuların elinden gitti demektir.
Bir de bakıyoruz en güvenilir adam kayıyor. Neyle? Muhalefet etmekle, söz dinlememekle. Bize Kur’an-ı Kerim gönderildi kendimizi tam Âdem babamızın yerinde bilelim. Tüm dünya devletler bir araya toplansa bir şey yapamazlar size. Ama birazcık ayrılmaya gelmez. Âdem babamız yasak ağaç yedi cennetten çıktı sen de İslamiyet’ten çıkarsın.
Yenilmemek sırtımızın yere gelmemesini istiyorsak muhalefet etmeyelim. Bildiğimizle amel edelim. Şimdi keyif zamanı değil adam olmak istiyorsak bu dini mübin-i İslama uyacağız, inşallah Osmanlı imparatorluğu zamanında olduğu gibi gene ilerleyeceğiz. Yeter ki sebat edelim.
Bugün sizleri yordum ama mesele anlaşıldı. Mikrop keşfedildi ilaç verildi. Allah kolaylık versin, hepimizin yardımcısı olsun.
[1] (Bakara Sûresi, 30)
[2] (Teğabün Sûresi, 7)
[3] (Sebe Sûresi, 20-21)
[4] (Âl-i İmrân Sûresi, 179)
[5] (Bakara Sûresi, 31)
[6] (Bakara Sûresi, 34)
[7] (Maide Sûresi, 119)
[8] (Kasas Sûresi, 23)
[9] (Bakara Sûresi, 35)
[10] (Ahzab Sûresi, 41)
[11] (A’raf Sûresi, 19-20-21)