Cuma günü birçok fazîlete sahip, mü’minlere hediye mübârek bir bayramdır. Bu günün fazîletlerine erişmek ve müjdelerine nâiliyet konusunda, Cuma namazını edâ etmekle beraber yapılması gereken başka görevler de vardır. Cuma gününün fazîletlerine tam mânâsıyla erişebilme hususunda bu amel ve davranışlar bir vazife bilinci ve hassasiyetiyle yerine getirilmelidir. Cuma gününün sünnetleri hakkında bilgi almak için tıklayınız…
Cuma gününün fazîletleri arasında “icâbet saati” olarak ifade edilen ve duâların kabul edileceği bildirilen zaman dilimi mühim bir hususiyete sahiptir. Konuyla ilgili olarak Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “O (Cuma günü)nde bir saat vardır ki, Müslüman bir kul kalkıp namaz kılarken ona rastlayıp da Allah Te‘âlâ’dan bir şey istesin, illâ O (Allah Te‘âlâ) o (kulu)na bu (istediği)ni verir.”[1]
Hadîs-i şerîfte geçen “Saat” ifadesi, uzun veya kısa, mutlak bir zaman anlamına gelmektedir. Bu “Saat” Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Ben onu biliyordum, ancak Kadir gecesi gibi o da bana sonradan unutturuldu.”[2] hadîs-i şerîfinden de anlaşılacağı üzere, Ramazân-ı şerîf gecelerinde Kadir gecesinin ve Kur’ân-ı Kerîm’in içinde İsm-i A‘zâm’ın gizlenmesi gibi, mübhem bırakılmış kıymetli bir vakittir.
Gizli bırakılması ise, duânın kabul saatini arayan kimsenin, günün hangi cüzünde olduğunu bilemeyince, o saate rast gelir düşüncesiyle bütün gün kalbini huzur içinde tutup zikre, duâya devam etmesi ve dünya vesveselerinden uzaklaşmaya çalışması hikmetine dayanmaktadır.
Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bu müjdeyi verirken “”Müslüman kul” buyurmakla Cuma’nın şerefi Müslümanlara mahsus olduğundan, duânın kabulünün de Müslümanlara mahsus olduğunu beyan etmiş ve Cuma gününün bu ümmet hakkında ayrıca bir rahmet olduğunu bildirmiştir.
O saatte duâ edenin, ayakta namaz kılar bir hâlde bulunması da şart değildir. Zira hadîs-i şerîfteki vurgu, duâya yöneliktir ve o saatte huzur üzere namazı bekleyen kimse, “Namazı beklemekte olan namazda gibidir.”[3] hadîs-i şerîfinin hükmünce bu kapsama dâhildir. Dolayısıyla o saati namazı bekler bir vaziyette huzur üzere geçirenler, -rast gelmeleri durumunda- o kıymetli saatten istifâde edebileceklerdir.
İcâbet Saatinin Vakti
“İcâbet Saati” olarak anılan bu saatin hangi zaman dilimi olduğu hakkında birçok şey görüş vardır; bunlardan bazıları şöyledir:
1- Cuma sabahı fecrin doğuşu ile güneşin doğuşu arası,
2- Cuma günü zeval vaktinin başlangıcından (Cuma) namazın(ın) başlangıcına kadar geçen zaman,
3- Müezzinin ezân okuduğu zaman.
4- Hatîbin minberde bulunduğu zaman,
5- Hatîbin minberden inip Cuma namazının birinci rekâtının rükûuna varıncaya kadar olan zaman,
6- Cuma günü ikindiyle akşam arasında kalan zaman.
İcâbet saatinin vaktiyle ilgili ihtimallerin kırka kadar ulaştığı zikredilir. En doğrusu, zamanın belli olmadığıdır. Lâkin ikindiyle akşam arasında olduğuna dair rivâyet daha kuvvetli görülmektedir. Bazı âlimlerimiz de, her Cuma değişebileceğine kail olmuşlardır.
Peygamberimiz Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), bu saatin kısalığını, başparmağını elinin ortasına isabet eden parmaklarına bastıktan sonra küçük parmağını kaldırarak işaret etmiştir.
Cuma Gününün Fazîletinden İstifâde Etmek
Cuma gününün “Şâhid” olarak tesmiye edilmesi, (Cuma) namaz(ın)a katılanlara şâhidlik edeceğindendir. Ayrıca Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) o güne, “Mü’minin bayramı” demiştir. Zira Enes (Radıyallâhu Anh)ın rivâyet etmiş olduğu bir hadîs-i şerîfte: “Ümmetimin bayramlarından, Cuma gününden daha fazîletli bayramı olmadı.”[4] buyrulmuştur.
Cenâb-ı Hakk’ın semâvat ve arzı yarattığı senede, mahlûkatın yaratılışının ikmâl edildiği altıncı gün, Cuma günüdür. Âdem (Aleyhisselâm)ın o gün yaratıldığı, Cennet’e o gün girdirildiği, Cennet’ten o gün çıkarıldığı, Havvâ (Aleyhesselâm) vâlidemizle (yeryüzünde) o gün buluştukları, o gün vefât ettiği ve kıyametin de o gün kopacağı haber verilmiştir.
Nitekim Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. Âdem (Aleyhisselâm) o gün yaratıldı, o gün Cennet’e girdirildi ve Cennet’ten o gün çıkarıldı. Kıyamet de ancak Cuma gününde kopacaktır.”[5] buyurmuştur.
Böylesine fazîletli zaman dilimleri, Allah Te‘âlâ’nın mü’minlere büyük bir lütfu ve ihsânıdır. Bizler de âciz kullar olarak, ulemamızın zikrettiği ihtimalleri kapsayıcı bir amel anlayışıyla mübârek Cuma gününü gecesinden başlayarak güneş batıncaya dek ihyâya gayret etmeliyiz. Nitekim Efendi Babamız Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin de Cuma günü ikindi namazı edâ edildikten sonra güneş batıncaya dek zikirle meşgul olunmasını tavsiye ettiği bilinen bir husustur.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Cuma:36, Talâk:24, De‘avât:61; Müslim, Cuma:13, No:852; Nesâî, Cuma:45, No:115-116; Muvatta‘, Cuma:15, No:108.
[2] Hâkim, el-Müstedrek, 1/279
[3] Buhârî, Mevâkît:25
[4] Deylemî, Firdevs, 3/3838, No:5167
[5] Müslim, Cuma:5, No:854