Gönül dünyamızı her hafta teşrîf eden Cuma günü, mü’minlerin bayramı olma niteliğini hâiz, sayısız fazîlete sahip, ihyâya lâyık bir gündür. Bu üstünlüğüne bağlı olarak, insanlık için hayır ve bereket doludur. Onun fazîletinden, hayrından ve bereketinden hissedar olabilmek, ona ta‘zîm etmek ve bu ta‘zîmin gereğini yapmakla mümkündür. Cuma namazı hakkında bilgiler; Cuma gününün fazîleti ve sünnetleri hakkında detaylı malûmat için tıklayınız.
Cuma gününün mühim hususiyetlerinden biri de Cennet’te Cemâlullâhı temâşâ günlerinden oluşudur. Nitekim Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan şöyle rivâyet edilmiştir: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e Cuma günü arz olundu; Cebrâil (Aleyhisselâm) ortasında siyah bir alâmet olan beyaz bir ayna avucunda olduğu hâlde geldi. Rasûlüllâh: ‘Bu nedir ey Cibrîl?’ diye sual ettiğinde, Cebrâil (Aleyhisselâm): ‘Bu, sana ve senden sonraki ümmetine bayram olması için Allah Te‘âlâ’nın sana sunduğu Cuma’dır. O günde öyle bir saat vardır ki; o saatte kendisine taksim edilen bir hayrı isteyenin istediğini Allah Te‘âlâ verir, bir şerden sakınandan da o şerrin daha büyüğünü def eder. Biz onu âhirette ‘yevm-i mezîd’ (hayrı bol gün) diye adlandırırız’ buyurdu.”[1]
Nimetin Zirveye Ulaştığı Gün
Kaynaklarımızda geçtiğine göre; ‘yevm-i mezîd’, mü’minlerin Cennet’te Cemâlullâh’ı temâşâ edecekleri gündür. Bu nimet, Cuma günleri ikram olunacaktır. Bu itibarla Cuma günü nimetlerin zirveye ulaştığı gündür.
Câbir (Radıyallâhu Anh)dan, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
“Cennet ehli Cennette âlimlere muhtaç olacaklardır. Bu da şöyle olacaktır: Her Cuma günü Allah Te‘âlâ’yı ziyâret ettiklerinde; Allah Te‘âlâ: ‘Dilediğinizi benden isteyin!’ buyuracak. Onlar âlimlere bakacaklar ve ‘Ne isteyelim?’ diye soracaklar, âlimler: ‘Şunu şunu isteyin’ diyecekler. Onlar dünyada âlimlere muhtaç oldukları gibi Cennette de muhtaç olacaklar.”[2]
Nimetlere kavuşacak olan Cennetliklerin istifadesi, mertebelerine göre olacaktır. Cemâlullâh’ı daima temâşâ edecek kimselerin bulunduğu bir mertebe var olduğu gibi sabah-akşam temâşâ edecek kimselerin ve haftada bir gün olmak üzere; Cuma günü temâşâ edecek kimselerin bulunacağı farklı mertebeler de mevzu bahistir.
Rü‘yetullâh Hak’tır
Rü‘yetullâh mevzuu, kelâm kitaplarımızda konuyla ilgili deliller çerçevesinde detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Kelâm âlimlerimiz, Cemâlullâh’a Cennette bakılabilmesinin naklen sabit, aklen de mümkün olduğunu beyan etmişlerdir. Allah Te‘âlâ’nın mevcûdiyeti, keyfiyet ve mahiyeti bize meçhul bir manada görülebileceğinin aklî yönden ispatıdır.
Naklî delil noktasında, “İşte o gün birtakım yüzler çok güzeldir, nûrlu ve parlaktır. Rabbin(in cemâlin)e bakıcıdır! (Ama bir şekil verme, kavrar şekilde görme ve başka bir bakışa benzetilebilecek bir görme söz konusu değildir.)”[3] âyet-i kerîmesi ve konuyla ilgili diğer âyet-i kerîmelerin yanı sıra, konuyu tafsîl eden hadîs-i şerîflerle istidlâl edilmiştir. Konu bağlamında birçok hadîs-i şerîf kaydedilmiş olmuş olup, Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)ın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle vâriddir:
«İnsanlar; “Ey Allah’ın Rasûlü, kıyâmet günü Rabbimizi görecek miyiz?” diye sordular. Hazreti Peygamber onlara: “Bulutsuz bir günde ve öğle vaktinde güneşi görmekte zorlanır mısınız?” diye sordu. “Hayır!” dediler. Tekrar: “Bulutsuz ve dolunaylı bir gecede ayı görmekte zorlanır mısınız?” diye sordu. Yine, “Hayır!” dediler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber şunları söyledi: “Hayatım yed(-i kudret)inde (ve tasarrufunda) olan Allah Te‘âlâ’ya yemin ederim ki, (o gün) Rabbinizi görmek konusunda çekeceğiniz zorluk, ancak (bugün) ay ve güneşi görmek konusunda çektiğiniz zorluk kadar olacaktır”»[4]
Sözünü ettiğimiz “görüş”; âhirette mü’minlere farklı meziyetlerde bir görme vasfının bahşedilmesiyle, bugün bize mahiyet ve keyfiyeti meçhul bir manada vâki olacaktır. Âlimlerimiz, rü‘yetullâh konusunu inkâr edenin dalâlete düşmüş olacağını beyân etmişlerdir. Mevlâ Te‘âlâ, ayaklarımızı Ehl-i Sünnet yolu üzere sabit kılsın!
Dipnotlar
[1] Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, Hadîs No:4228; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, No:2105.
[2] İmam es-Süyûtî, el-Câmi‘u’s-Sağîr, s. 135, Hadîs No:2235.
[3] Kıyâmet Sûresi:22-23.
[4] Müslim, Zühd:16.