Cuma kelimesinin kökeni, haftanın günlerinden birisinin bu şekilde isimlendirilmesine yönelik tarihî malûmat ve Cuma gününün fazîletine dair bilgiler için tıklayınız.
Cuma namazının ne zaman farz olduğu konusunda; birisi hicretten evvel Mekke’de farz olduğu yönünde, diğeri ise hicret esnasında farz olduğu yönünde, iki görüş bulunmaktadır. Buna göre; Müslümanlar için cuma gününün fazileti sabit olduktan sonra bugünde Es‘ad ibni Zürâre (Radıyallâhu Anh) Müslümanlara iki rekât nafile namaz kıldırmış ve koyun keserek öğle ve akşam (veya akşam ve sabah), iki öğün olmak üzere yemek vermiştir. Bu namaz, kılındığında nâfile hükmündedir ve Cuma namazı, daha sonra inzâl buyurulmuş olan âyet-i kerîme ile farz kılınmıştır.[1] Yine Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kendisi yolculuk sebebiyle kıldıramadığı için Rânûnâ vadisi gibi uygun bir mevkide bulunan Mus‘ab ibni Umeyr (Radıyallâhu Anh)a bu namazı kıldırttığı rivâyet edilmiştir.[2]
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kıldırdığı ilk Cuma namazı
Muhâcirûndan Ebû Seleme ibni Abdilesed (Radıyallâhu Anh) ve beraberindekiler Kuba’ya vâsıl olduklarında burada bir mescid inşa etmişler ve Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bölgeye intikaline kadar Ebû Huzeyfe (Radıyallâhu Anh)ın azatlısı Sâlim (Radıyallâhu Anh), muhâcirlere namaz kıldırmıştır. Peygamber Efendimiz (Salllallâhu Aleyhi ve Sellem)in Kuba’ya varıp da onları müşerref kılmasının ardından cuma günü geldiğinde Kuba’daki ‘Benî Sâlim’ mescidi, O kutlu Nebî (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kıldırdığı ve hutbe îrâd ettiği ilk Cuma namazına şâhidlik etmiştir.
Cuma Namazının Farziyeti
Cuma namazı, Peygamber Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)ın bi‘setinin onuncu senesi, hicret esnasında farz kılınmıştır. Sıhhat sahibi, hür ve mukîm erkekler üzerine, edâ edilmesi gereken bir borçtur.[3] Râşid Hâlifeler ve sonraki İslâm halifeleri yoluyla günümüze kadar edâ edilmiş olan Cuma namazı, geniş kitleler hâlinde edâ edildiğinden, siyasî ve toplumsal açıdan da ayrıca önem taşımaktadır.
Rabbimiz (Celle Celâluhû)nun: ‘’Ey îmân etmiş olan kimseler! Cuma günü o (cuma) namaz(ı) için (ezan okunularak) çağrıda bulunulduğu zaman, hemen Allâh’ın zikri (olan cuma namazının ikamesi)ne koşun ve alış-veriş (gibi tüm muameleler)i bırakın! İşte size! Bu(, alış-verişin geçici kârından) sizin için daha iyidir! Eğer (kalıcı olan hayır ve şerri) bilmekte bulunmuş olduysanız (, sonsuz ticareti tercih edersiniz)!’’[4] hitabına muhatap olan Ashâb-ı Kirâm Hazerâtı (Radıyallâhu Anhum), o andan itibaren Cuma namazını edâ etmek niyetiyle, dünyalık bütün işleri terk edip mescidlere yönelmiştir. Aynı hassasiyet bugün, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in ve Ashâbı’nın yolunu takip eden mü’minler tarafından da sürdürülmektedir.
Cuma Namazının Farziyeti Konusunda Vârid Olmuş Hadîs-i Şerîfler
İbni Mes‘ûd (Radıyallahu Anh)dan yapılan rivâyette, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin, cumaya gitmeyip geri kalan bir kavme şöyle buyurduğu belirtilmektedir: “Azmettim ki, insanlara namaz kıldırması için bir adama emredeyim, sonra da cumaya gitmeyip geri kalanların üzerine evlerini yakıp yıkayım!”[5]
Ebû Hüreyre ve İbn Ömer (Radıyallâhu Anhum)dan yapılan rivâyette, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in minberi üzerinde şöyle buyurduğunu işittikleri belirtilmektedir: “Ya şu kavim ve topluluklar cumayı terk etmekten vaz geçerler ya da Cenâb-ı Hak onların kalplerinin üzerini mühürler de hepsi gafillerden olurlar.”[6]
Ebû Ca‘d ed-Damerî’den rivâyet edilmiştir ki, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ile sohbeti vardır. Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim gevşeklik göstererek üç cumayı (üst üste) terk ederse, Allah onun kalbini mühürler.”[7] (Nesâî, Cuma, 2; Tirmizî, Cuma, 7; İbn Mâce, İkamet, 93; Dârimî, Salât, 205; Taberânî, Cuma, 20; Âhmed ibni Hanbel, el-Müsned, 5/8.)
Abdullah ibni Amr (Radıyallâhu Anh)dan yapılan rivâyete göre, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Cuma (namazı) nidayı (cuma ezanını) işiten kimseye gereklidir (farzdır).”[8]
Hafse (Radıyallâhu Anh)dan yapılan rivâyete göre, Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ergen olan her erkeğe cumaya gitmek vacibdir.”[9]
Tarık ibni Şihâb (Radıyallâhu Anh)dan yapılan rivâyete göre, Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Cuma namazı cemaat hâlinde her Müslüman üzerine vâcib bir haktır; ancak şu dört kimse müstesna: Başkasının mülkü olan köle, kadın, çocuk ve hasta.”[10]
Cuma Namazının farziyetine ve sıhhatine dair şartlarla ilgili malûmatın yanı sıra, bu konuya taallûk eden diğer hususlara dair bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.
Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in Îrâd Ettikleri İlk Cuma Hutbesi
1. Hutbe
Ey insanlar!
Ölmeden önce tevbe edin; fırsat elde iken sâlih ameller işlemeye bakın! Gizli-açık bolca sadaka vermek ve Allâh’ı çok çok zikretmekle Rabbinizle aranızı düzeltin! Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görür ve kaçırmış olduğunuz şeyleri elde edersiniz.
Biliniz ki Allâh, bu yılınızın bu ayında, bu yerde size kıyâmete kadar «cuma namazı»nı farz kılmıştır. Âdil olsun-olmasın, başında bir imâm varken benim sağlığımda veya benden sonra her kim hafife alarak veya inkâr ederek bu namazı bırakırsa, onun iki yakası bir araya gelmesin! Ve Allâh, onun işlerini başarıya ulaştırmasın! O kimsenin başka namazı yoktur; tevbe edenler müstesnâ… Çünkü kim tevbe ederse, Allâh onun tevbesini kabûl eder.”[11]
“Ey insanlar!
Sağlığınızda âhiretiniz için hazırlık yapınız! Muhakkak her biriniz ölecek ve sürüsünü çobansız bırakacaktır. Sonra Allâh, ona tercümansız ve vâsıtasız olarak diyecek ki: «Benim Rasûlüm gelip de size emirlerimi bildirmedi mi? Ben sana mal-mülk verdim, pek çok iyiliklerde, ihsanlarda bulundum; sen kendin için ne getirdin?»
Bu suâl ile karşılaşan herkes, sağa-sola bakacak bir şey göremeyecek, önüne baktığı zaman cehennemi görecek…
O hâlde uyanınız! Kim yarım hurma ile dahî ateşten korunmaya muktedirse, onu yapsın! Kim ki o yarım hurmayı bulamazsa, bâri tatlı bir söz söyleyerek iyilik etmeye çalışsın! Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir.
Allâh’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!”[12]
2. HUTBE
“Allâh’a hamd ederim ve O’ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidâyete erdirdiğini kimse saptıramaz; saptırdığını da kimse doğru yola iletemez.
Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ilâh yoktur. O, birdir; ortağı yoktur. Sözlerin en güzeli Allâh’ın kitâbıdır. Allâh, kimin kalbini Kur’ân’la süsler ve onu küfürden sonra İslâm’a hidâyet buyurur, o da Kur’ân’ı başka sözlere tercîh ederse, işte o kimse kurtuluşa ermiştir.
Doğrusu Allâh’ın kitâbı, sözlerin en güzeli ve en belîğidir.
Allâh’ın sevdiğini seviniz! Allâh’ın Kelâmı’ndan ve O’nu zikretmekten usanmayınız. Allâh’ın kelâmından kalbinize darlık gelmesin! Çünkü Allâh’ın kelâmı, her şeyin üstününü ayırıp seçer. Amellerin hayırlısını, kulların seçkini olan peygamberleri, kıssaların en güzel ve ibretlilerini anlatır. Helâl ve harâmı açıklar.
Siz ancak Allâh’a ibâdet ediniz ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız! O’ndan hakkı ile sakınınız! Yaptığınız iyi işleri diliniz te’yîd etsin! Allâh’ın kelâmı ile birbirinizi seviniz! Muhakkak biliniz ki Allâh Teâlâ, ahdini bozanlara gazab eder.
Allâh’ın selâmı üzerinize olsun!”[13]
Dipnotlar
[1] İbn Hişâm, es-Sîre, 2/77.
[2] İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, 3/118.
[3] Büyük İslâm İlmihâli, s. 215.
[4] Cuma Sûresi, 9
[5] Müslim, Mesâcid, 251, 254; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 2/531, 539.
[6] Müslim, Cuma, 40; Nesâî, Cuma, 2; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 1/239, 254, 335, 2/84
[7] Nesâî, Cuma, 2; Tirmizî, Cuma, 7; İbn Mâce, İkamet, 93; Dârimî, Salât, 205; Taberânî, Cuma, 20; Âhmed ibni Hanbel, el-Müsned, 5/8.
[8] Ebû Dâvûd, Tahâret, 127, Nesâî, Cuma, 2.
[9] Nesâî,
[10] Ebû Dâvûd, Cuma
[11] İbn-i Mâce, İkâme, 78
[12] İbn Hişâm, 1/118-119; Beyhakî, Delâil, 2/524; M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, 3/31-35.
[13] Beyhakî, Delâil, 2/ 524-525; M. Âsım Köksal, 3/31-35.