İslâmiyet’i kabul ettikten sonra Türkler’in İslâm’a çok önemli hizmetleri geçti. Dînin ahkâmıyla amel konusunda büyük bir hassasiyet gösterdiler ve devlet yönetiminde de bunu esas aldılar. Onlar, İslâm’ı benimser benimsemez hem cihâdı öncelediler hem de yüce dînimiz İslâm’ın tebliğ yoluyla yayılması için büyük gayret gösterdiler. Arapların kurduğu devletlerde dahî siyâsî, idârî ve askerî alanlarda, hem başarıları hem de güvenilirlikleri sebebiyle Türkler görevlendirildiler. Bu etkileşim sadece bu alanlarda da kalmadı ve kültürel alana da taşındı. Araplar ve Türkler, büyük İslâm Medeniyetinin kurucu iki temel unsuru oldular.
Karahanlılar, Türklerin İslâmiyet’i kabul ettikten sonra kurdukları ilk devlet olması açısından önem taşır. Bu dönemin dil ve kültürel açıdan özellikleri yine aynı sebebe dayalı olarak inceleme ve dikkate değerdir. Zira yeni bir dini kabul eden bir milletin bu dini kısa bir süre içerisinde kültürel hayatına varıncaya kadar her konuda benimsemiş olması tarihte alışılmış bir durum değildir. Arapça, Kur’ân-ı Kerîm’in ve İslâmî İlimlerin dili olduğundan Türkler, Arapça öğrenme konusuna özellikle ihtimam gösterdiler.
Kaşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugâti’t-Türk
Tam adı Mahmud ibni Hüseyin ibni Muhammed olan Kaşgarlı Mahmud’un babasının adı Hüseyin’dir. Kendisi ve ailesi hakkında pek bilgi yoktur. Eserinde kaydettiği bilgilerden, babasının Barsganlı olduğu anlaşılmaktadır. Kaşgarlı Mahmud, Arapçayı iyi bilen ve Türk lehçelerine de son derece hâkim olan biridir. Kaynaklarda, “Cevahirü’n-Nahv fî Lugâti’t-Türk (Türk Dilinin Gramer Cevherleri) adlı, günümüze ulaşmamış olan bir başka kitabından daha bahsedilir.
Kaşgarlı Mahmud, üzerinde durduğumuz eserinin adını bizzat, “Kitâbu Dîvân-i Lugâti’t-Türk” olarak kaydetmiştir. Yazmaya (25 Ocak) 1072 tarihinde başlamış, 1074 senesinde dört kez ilaveli düzenleme ve tashihten geçirdikten sonra tamamlamış ve Bağdat’ta Halife Muktedî-Biemrillâh’ın oğlu Ebü’l-Kasım Abdullah’a takdim etmiştir. Dîvânu Lugâti’t-Türk, Karahanlı Türkçesinden günümüze kalan 2. eser olması sebebiyle, yazıldığı dönemin özelliklerini tespit etme açısından da önemlidir.
Kaşgarlı Mahmud bu eserini, önemli bir alan taraması yaparak, coğrafyada hâkim olan lehçeleri detaylı bir şekilde araştırdıktan sonra kaleme almıştır. Öyle ki lehçelerin arasındaki farkları ortaya koymuş, manilerden atasözlerine kadar pek çok noktaya temas etmiştir. Kaşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü kaleme alırken yaptığı alan taramasını ve dikkate aldığı hususları şöyle anlatmıştır:
“Ben onların (yani Türklerin) en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum halde onların şarlarını (şehirlerini), çöllerini baştanbaşa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım; öyle ki, bende onlardan her boyun dili en iyi yolda yerleşmiştir. Ben onları en iyi surette sıralamış, en iyi düzenle düzenlemişimdir.”
Eserin Yazılış Gayesi
Türkler Arapça öğrenirken, Arapların da Türkçe ile tanışmaları gündeme geldi. Bunun üzerine Kaşgarlı Mahmud, bu lugati hazırladı. Türkçeden Arapçaya Ansiklopedik bir lugat olma özelliği taşıyan ve Türkçe’nin ilk lugati, ilk ansiklopedisi ve ilk dil bilgisi kitabı olma hususiyetlerini taşıyan eserin kaleme alınmasındaki asıl amaç, Araplara Türkçe hakkında bilgi vermek ve bu dili öğrenmek isteyen Arapların öğrenmesine fayda sağlamaktır. Zira İslâmiyet’in kabul edildiği o bölgede dinin dili olan Arapça ile önemli bir bağ kurulmuş, ilmî birikim akışının sağlanması için Arapların da Türkçe hakkında bilgi sahibi olmasının fayda sağlayacağı düşünülmüştür.
Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Nüshaları
Dîvânu Lugâti’t-Türk kadîm bir eser olduğundan asıl nüshalarına ulaşmak son derece mühimdir. Osmanlı döneminin ardından bu alana gerektiği kadar önem verilmemesi sebebiyle birçok eserin asıl nüshalarına dair bilgilere günümüzde ulaşabilmek maalesef zordur.
Yakın dönem edebiyat tarihinin önemli isimlerinden biri olan Diyarbakırlı Ali Emiri Efendi, 1917 senesinde araştırmaları esnasında sahaflardan birinde eserin asıl nüshadan istinsah edilmiş olan bir yazmasını fark eder ve satın almak ister. Lâkin üzerinde, sahafın esere biçtiği değer kadar para bulunmaz. Bu paha biçilmez nüshayı alma ve literatüre kazandırma konusunda ısrarlıdır. Borç para bulur ve eseri satın alır. Eser günümüzde, Ali Emiri Efendi’nin bağışladığı kitaplarla kurulmuş olan Millet Kütüphanesinde bulunmaktadır.