Mevlâ (Celle Celâlühü) bizi uyandırıyor fakat uyanmak isteyen yok denecek kadar az. İnsanlar çok derin bir uykuda. Neler oluyor. Bu millet Avrupa’nın sinemasına, tiyatrosuna, kulübüne, maçına, haçına her şeyine âşık olup, Allah’a (Celle Celâlühü) baş düşman olmuşlar.
Onun için Mevlâ Teâlâ buyuruyor: “(O âşık olduğunuz, hayran kaldığınız kâfirler var ya) Allah’ın (Celle Celâlühü) nûrunu, Kur’ân’ını, ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah Teâlâ ise nurunu tamamlamaktan başka bir şey murad etmez. İsterse kâfirler bundan hoşlanmasınlar.”[1]
Şimdi bundan şu işareti anlıyorum âcizane, Rabbimin izniyle. Onlar ne kadar büyük silahlarla ne kadar kalabalık ordularla ne kadar fazla kuvvetlerle Kur’an-ı söndürmeye çalışır olsalar da Mevlâ’nın (Celle Celâlühü) nurunu söndürmeye uğraşmaları, kürre-i arzdan Mevlâ’nın (Celle Celâlühü) güneşine üflemeye benzer. Ancak bunu yapabilirler. Dünyadan güneşe üflemekle birşey olur mu? Olmaz, işte en büyük güçleriyle Kur’an-ı söndürmeye çalışanlar da hiçbir şeye nail olamazlar.
Fakat! Bir fakat var. O nedir?
Eğer Müslümanlar Kur’ân-ı Kerim’e sahip çıkmazlarsa, o zaman kâfirler muradlarına erer. Meselâ Müslümanlar kesilmeyi bekleyen bir buzağı gibi yere yatarlarsa, kâfirlerin çizmesi altında ezilirler. Ne kadar acıdır ki günümüzdeki Müslümanların çoğu böyledir.
Kur’ân-ı Kerim’e, ilme, medreselere, sakala, sarığa, çarşafa sahip olsaydık şimdi nerelerdeydik. Fakat bugüne kadar bunlara gereken önem verilmedi. İnşâallah şu kadar çarşaf giyenlerin hürmetine Mevlâ Teâlâ memleketimizi düşmanların eline vermez. Sizler buna inanın. Ancak arada sırada öyle haberler geliyor ki, çarşaflı bir hanımın Avrupa modasına meyyal olduğunu ve benimsediğini duyuyoruz, olur mu böyle şey?
Müslüman bir hanım dininden asla taviz vermemelidir. Bu mülkün Allah’ı (Celle Celâlühü) vardır. İmansızlar onu saymıyorlar. Demin dediğimiz gibi onlar anlamaz, bizde mi anlamayalım.
Allah (Celle Celâlühü) nurunu nasıl tamamlıyor biliyor musunuz?
Herkes Din-i Mübîn-i İslâm’ı bir tarafa bırakıp nefse, keyfe ve Avrupa’nın modasına uyduğu vakit o arada, Kur’an’ı anlamaya ve amel etmeye çalışan birtakım insanlar çıkıyor.
Meselâ bize İzmit’ten birisi geldi. Bütün zeytinlerimizde afet var, ağaçlarımız mahsul vermiyor dedi. O zeytinlikte bir zaman sonra bazı patlamalar olup yeni filizler bitecek. Sonra bir bakacaksın o filizlerden yeni zeytinler canlanacak.
İşte bir küfür rüzgârı gelince bütün Müminleri kupkuru bir hale getirir. Fakat aradan küçük bir çocuk çıkar. Koca zeytin ağaçlarının kuruyup arasından bir filizin çıkması gibi İslamiyet’i canlandırır.
“O (Mevlâ Teâlâ Hazretleri) her şeye kadirdir.”[2]
Bir polis, kızını medreseye tahsile verdi. Çocuk İslami ilimler okudu ve yetişti. Babası bir gün dedi ki: ”Bu kızla derde kaldık. Sabah namazına vaktinde kalkmamız için zorla üstümüzden yorganı atıyor.”
Allah’tan (Celle Celâlühü) ümit kesmemeliyiz. Onun için sizler kendinizi az olarak görmeyin. Onlar, çok olsa da muhakkak Allah Teâlâ Hazretleri, Müminlerle beraberdir. Yalnız bizler okuyalım, amel edelim.
Soruyorum size düşman teyyareleri İstanbul üzerine gelse bomba atsa nereye kaçılır. Farz edelim ki kaçtık, kırlara gittik. Orada bakkal mı var, fırın mı var? Çeşme mi var, eczane mi var? Hiçbiri yok!
Allah’ın (Celle Celâlühü) dinine karşı nedir bu yapılan zalimlikler? Rahmetli anam şöyle anlatırdı: Ben 7-8 yaşlarında iken Ruslar geldiler, bizi memleketten çıkardılar, sırtlarda un torbası, önümüzde inekler, kucaklarda, kundakta çocuklar deniz boyunca gidiyoruz.
Rus gemilerinin sahile doğru geldiğini görünce kendimizi bir dağın arkasına atıp saklanıyoruz. Arka arkaya bomba atılıyor. Bir defasında ineğimizin kafasına bir şarapnel isabet edip kafasını vurdu. Öyle gidiyoruz. Ama nereye gidiyoruz belli değil. Akşam oluyor girecek ev yok, mutfak yok, yiyecek yok, abdest alacak yer yok. Düşman insanı böyle rüsvaylıklara düşürür, ahirette uğranılacak cezalar daha ağırdır.
Anam Fatsa’ya kadar gittik, diyor. Köylerine çıktık. Yine bir kere inekleri bekliyoruz. Ermeniler mi, Rumlar mı bilemiyorum birileri geldiler. Ben onları görür görmez ifteri dediğimiz uzun eğrelti otların altına saklanarak kaçtım. Beni göremediler. Düşmanlar fark etseydiler acaba anamın hali ne olurdu? Bunun gibi daha fazla ne rezaletler olurdu!
Bizi aslında kimse yenemez. Ancak nefis ve şeytan yendirir. Gene söylüyorum. Mevlâ’ya (Celle Celâlühü) itaat edelim İslamiyete sıkıca sarılalım. Bize keyif yok. Bize İslamiyeti yaşamak var. Biz Mevlâ’ya (Celle Celâlühü) kulluk için yaratıldığımızı hiç unutmamalıyız. Bu âyât-ı beyyinâtı görüyorsunuz tam zamanına göre ders veriyor bize.
Dipnotlar