Kalp, feyze ne ile açılır? Zikretmekle, hatırlamakla. Zikretmekle Mevlâ Teâlâ’nın feyzi giriyor, zikredilmediği vakit Mevlâ Teâlâ’nın feyzinden mahrum kalınıyor. Adaleti ilahiye böyledir. Allah-u Teâlâ dileseydi o feyzi her durumda devamlı indirebilirdi. Ama kalbe feyzin gelmesini Allah-u Teâlâ kula verdiği irade-i cüziye ile çalışmasına bağladı. İşte bu nedenle de:
اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
“Allah’ı çok zikretmekle zikredin (ki kalbiniz feyze açık olsun)”[1] buyuruldu.
İnsan ne kadar çok zikrederse o kadar çok feyiz gelir. Bakınız! Dikkat ediniz! Rabbimiz önce O’nu çok zikretmemizi istiyor. O, çok zikretmekle emrolunduğumuz Allah (Celle Celâlühü) var ya! O, çok büyüktür. Rahmet yağdırıyor, sevgi yağdırıyor, nur yağdırıyor.
Âyet-i kerimede buyuruluyor:
هُوَ الَّذٖي يُصَلّٖي عَلَيْكُمْ وَمَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِؕ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيماً
“O (Halık-ı Kerim’dir) ki, sizi zulmetlerden nura çıkarmak için melekleriyle beraber size rahmetini gönderir. Ve (Allah) Müminler için pek merhametli bulunmaktadır.”[2]
Efendi Babam (Kuddise Sirruhu) buyurdu ki: “Böyle bir âyet hiçbir ümmet hakkında nâzil olmadı.”
Cenâb-ı Hak Peygamberi hakkında ne buyurduysa biz aciz ümmetine de aynı şeyi lütfetmiştir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakkında da:
اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّؕ يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيماً
“Muhakkak ki Allah (-u Teâlâ) ve melekleri peygamber üzerine salâtta bulunurlar. Ey iman etmiş kimseler! Onun üzerine salâtta ve tam bir teslimiyetle selâmda bulunun” buyurmuştur.[3]
O vermekte devamlıdır, biz almakta gevşeğiz. Eğer kalbimizi açık bulundursak, oraya devamlı nur yağacak, nefis ve şeytan tesirsiz kalacak. İmam Masum Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhu) Mektûbatında okudum: Şeytan bir adama diyor ki: “Kalbinin her yerini zikrullahla doldurdun. Bir boş yer yok ki sokulayım.” Şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateşin, nur karşısında dayanma gücü yoktur. Nitekim bir Mümin sırattan geçerken ateş ona seslenecektir: “Çabuk geç, senin nurun benim ateşimi söndürüyor.” Zikreden kalp nur ile doludur, şeytan işte böyle kalplere giremez. Öyleyse bizim de daima zikir üzere olup böyle bir kalbe sahip olmaya çalışmamız gerekir.
Mevlâ Teâlâ Hazretleri şöyle buyuruyor:
اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُؕ
“Haberdar olunuz ki! Kalpler ancak Allah (-u Teâlâ’n) ın zikri ile mutmain olur.”[4]
Mutmain oluyor demek; yerleşiyor, rahat ediyor, huzura kavu- şuyor, vesveselere, evhamlara, ümitsizliklere yer kalmıyor. Böyle bir kalp, sağlam bir kalptir. Zikir, bütün hayırların kapısıdır. Zikretmek en büyük matlûb ve maksattır. Zira hakkında:
وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُؕ
“Ve elbette zikrullah her şeyden büyüktür.” buyurulmuştur.[5]
İnsan Allah Teâlâ Hazretleri’nin kendisine nur vermesini istiyorsa, kalbini zikrullaha devamlı açık tutacak.
Mısra:
“Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadıkça.” Bir insan dahi, kirli, tozlu, dağınık olan bir eve girmek istemez.
Bir hadis-i kudside de şöyle buyuruluyor:
لا يسعني ارضي ولا سمائي ولكن وسعني قلب عبدي المؤمن
“Beni yerim ve göğüm almaz. Ancak Mümin kulumun kalbi alır.”[6]
Yerler ve gökler her ne kadar geniş ise de mekâniyet üzeredir. Allah-u Teâlâ Hazretleri ise lâ mekânîdir. Lâ mekânî ise mekâna sığmaz. Allah-u Teâlâ, kalbi lâ mekâniyet üzere yarattı. Onun için: “Mümin kulumun kalbine sığarım” buyurdu.
Not: Mahmud Efendi Hazretlerimizin Sohbetler kitabının 1. cilt, 113-115. sahifelerinden derlenmiştir.
Dipnotlar
[1] Ahzâb Sûresi, 41.
[2] Ahzâb Sûresi, 43.
[3] Ahzâb Sûresi, 56.
[4] Ra’d Suresi, 28.
[5] Ankebût Sûresi, 45.
[6] Gazali, İhya, 3/14