Bütün hamdlerimiz bizlere göz nimetini bahşeden Yüce Mevlamız’a, Salat ve Selamlarımız, gözümüzün nuru Hazreti Muhammed Mustafa’ya, onun âl ve ashabına olsun!
Yüce Mevla’mızın insanda en değer verdiği şey kalptir. Gönül nazargâh-ı ilâhîdir, iman nurlarının hangâhıdır. İnsana bahşedilen kalp manevi bir cevherdir. Yüce Allah’a yakınlığın ve dostluğun merkezi gönüldür. Gönül ve kalp yerine göre aynı manada kullanılmıştır. Yüce Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “İnsan bedeninde bir et parçası vardır, eğer o sağlam olursa, bedenin tamamı sağlam olur; eğer o bozulursa, beden de bozulur.’’[1] diye buyurduğu merkez, kalptir. Kalp/gönül, bedenin sarayı, gözler ve diğer azalar ise onun birer kapısı gibidir. ‘’Gönül bir sırça saraydır’’ demiş evvelki dervişler. Göz-gönül ilişkisinin ne kadar sıkı olduğunu belirtmek için “göz görür, gönül ister’’, “göz bakar, gönül akar’’ denmiştir.
Göz, Allâh’ın (Celle Celâluhû) varlığını gösteren kâinatı temaşa, yaşadığımız âlemi görmek, tanımak ve ibret almak için verilmiştir. Göz, gönlü doğrudan etkilediği için önemlidir. Gönül en çok gözden etkilenir. Bunun için gözün her işi gönlü de ilgilendirir. Gözü korumak, gönlü afetten kurtarmaktır. Öyleyse gözlere dikkat etmek aynı zamanda gönle, dolayısıyla bütün bedene dikkat etmek anlamına gelir.
Kusursuz kitabımız Kur’an-ı Kerim’de huzurlu, iffetli ve namuslu bir toplumun fertlerinin gözlerine sahip olması gerektiği şöyle beyan ediliyor:
“Habibim! Mümin erkeklere söyle ‘Gözlerini –haramlardan- sakınsın, (bellerine sahip olarak zinadan uzak durup) namuslu olsunlar.’ Böyle yapmaları onlar için daha -uygun ve- temizdir. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini -haramlardan- çevirsinler, namuslarını korusunlar…”[2]
Bu ayetlerin izahında İslam âlimleri şu hususa dikkat çekmişlerdir:
Kur’an-ı Kerim’de Allâh’ın (Celle Celâluhû) buyruklarını bildiren hitap genel olarak erkeklere yapılır, kadınlar da bu hitabın içinde yer alır, ayrıca kadınlara özel hitap edilmez, namazın, orucun farz olduğunu bildiren ayetler gibi. Bu ayetlerde ise erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı olarak hitap edilmiş, tabiri caizse kadına ve erkeğe ayrı ayrı tembih edilmiş, dikkatleri çekilmiş, ama her iki tarafa aynı talimat gelmiştir: “Gözlerinizi haramlardan sakının ve namuslarınızı koruyun.”
“Habibim! Mümin erkeklere söyle ‘Gözlerini –haramlardan- sakınsın, (bellerine sahip olarak zinadan uzak durup) namuslu olsunlar.’’ İslam’da ilk tesettür emri erkeklerin göz kapaklarına inmiştir. İslam’a göre bir yaşantıda erkekler gözlerini namahremden sakınacak ve bayanlarda tam tesettüre riayet ederek kendilerini erkeklerin bakışlarından koruyacaktır. Yapılması gerekenler karşılıklıdır. Oysa günümüz toplumunda bayanların bir kısmı tesettürsüz olduğu, diğer bir kısım ise doğru dürüst tesettüre riayet etmediği için artık erkeklerin tam manasıyla gözlerine sahip olması gerekmektedir. Bugün Mü’minler olarak belki de en çok zorlandığımız, gözlerimizi haramdan korumaktır. Nefis, emmare olarak kaldığı sürece haramlara meyleder, haramlar ona hoş gelir, velakin kalbe huzur veren bir imanın tadı, neşesi gönülleri kaplarsa, o zaman nefsin arzuları değil Allah’ın buyrukları insana daha hoş gelir, onlardan zevk alır. Haramlardan, günahlardan rahatsız olur. Bu manayı bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle anlatmaktadır:
“Bakılması helâl olmayan bir kadına bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim gözünü haramdan korursa, Yüce Allah ona öyle bir ibadet (başka bir rivayette iman) ihsan eder ki, o ibadetin (imanın) tadı, hazzı kalbini, gönlünü kaplar.”[3]
Bu hadis-i şerifin izahında Hakim Tirmizi (Rahimehullâh) şöyle der: “Senin iyiliğini isteyen âlimler, gözleri boş, yersiz bakışlardan koruman için seni güzelce uyarıyorlar; zira bakış, gönle ekilen bir tohum gibidir. Eğer ibretle bakarsan, ekilen tohumla gönül gülistan olur. Ama bakış gafletle, şehvetle olursa, o zaman gönül çöplüğe döner.”[4]
“Böyle yapmaları onlar için daha -uygun ve- temizdir. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır’’ Bu ayete göre, gözü haramlardan korumak aslında hayatımızdaki pek çok şeyi de korumak anlamına geliyor. İnsan içinde yaşadığı toplumda canından, malından, namusundan emin olmak ister, dünyanın neresinde olursa olsun bütün insanlık için bu durum aynıdır. İster Müslümanlar için, ister insanlığın geri kalanı için en uygun, en doğru, en hayırlı, daha iyisi, en güzeli, kadın- erkek herkesin gözlerini başkalarının namusundan korumasıdır. Bundan öteye söz yoktur.
“Mümine kadınlara da söyle: Gözlerini -haramlardan- çevirsinler, namuslarını korusunlar…” Gözünü haramdan koruyan kadın ve erkek, diğer azalarını haramdan daha rahat korur. Gözü harama bulaşmayan kimsenin, kolay kolay dili, eli ve bedeni de harama bulaşmaz. Bu ayetlerdeki sıralama da ayrıca dikkat çekicidir. Önce göz korunsun, sonra namus korunsun, buyruluyor.
Gözü Haramlardan Korumak Tasavvufun Esaslarındandır
Allah dostları göze sahip olmada bütün hak yolcularını uyarmışlar, gerçek kulluğa ulaşmak için birçok usul öğretmişlerdir. Bu usuller, Kur’an ve Sünnetin edebinden alınmıştır. Bu usullerden birisi de “nazar ber kadem= yürürken ayaklarına bakmak”tır. Dervişler yolda yürürken sağa sola değil, hem önlerine bakacaklar hem de adım attıkları yeri görüp adımlarını ona göre ayarlayacaklardır. Arifler, “nazar ber kadem” tabiriyle hak yolcusunun hem zahirine hem de batınına ait pek çok edebi anlatmışlardır. Mustafa Efendi hocamızın Üstadımız Mahmud Efendi hazretlerinden şöyle bir söz naklettiğini duymuştum:
مَنْ لَمْ يَمْلِكْ عَيْنَهُ فَلَيْسَ القَلْبُ عِنْدَهُ
“Kim ki gözlerine sahip olmadı, kalbini toplayamadı.’’
Kalbi günahlarla kirlenmiş, paslanmış kimse gerçek imanın tadını alamaz. Kalbin manevi hayatı, tadı ve aşkı için gözün haramlardan korunması gerekir. Tasavvuf büyüklerimizden Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh Hazretleri (Kuddise Sirruhû) bu konuda müridleri şöyle uyarıyor:
Sakın Namahreme Bakma Göz Atma
Budur Redde Sebep, Gafletle Yatma.
Gözümüze ve gönlümüze sahip olmayı bizlere ihsan eyle Ya Rabbi, âmin.
Dipnotlar
[1] Buhârî, İmân:52; Müslim, Musâkât:107
[2] Nûr Sûresi:30-31
[3] Hakim et-Tirmizi, Nevadir-l Usul, 1282; Taberani, Mucemu-l Kebir, 10362; Hakim, el-Müstedrek, 7875
[4] Hakim et-Tirmizi, Nevadir-l Usul, 5/441