Şehâdetinin sene-i devriyesi vesilesiyle Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ı hayır ve minnetle yâd ediyoruz. Hal tercemesini daha evvel yayınladığımızdan bu makalede şehadetine sebep olan hadise üzerinde durmak istiyoruz. Hayatına dair malumata site içeriğimizden de erişim sağlayabilirsiniz. Terceme-i hâli için tıklayınız
Hicretin 23. senesi geldiğinde Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh), zevcelerine haccettirdi. Bu onun son haccı oldu. Tarih kitaplarının aktardığına göre hac farizasını ifa ettikten sonra Mekke ile Mina arasında yer alan Abtah semtine indi ve devesini çökertip yerde bulunan çakılları toplayıp istif ettikten sonra sırtını yaslayarak Allah Te‘âlâ’ya yöneldi ve yaşının ilerlemesinden mütevellit devlet adamlığındaki kudretini yitirmiş olması sebebiyle şehit olmayı diledi. Duâsının: ‘’Allah’ım, senden, senin yolunda şehit olmayı ve Rasûlünün beldesinde ölmeyi diliyorum,’’ şeklinde olduğu kaydedilmiştir. Şehadetiyle birlikte, Allah Te‘âlâ’nın, onun bu dileğine icâbet ettiğini görüyoruz.
Ebû Salih es-Semmân, Ka’bu’l-Ahbar’ın Hazreti Ömer’e, kendisinin şehadetinin Tevrat’ta yer aldığını söylediğini, Hazreti Ömer’inse: ‘’ben Arap yarım adasındayım savaş olan bir ortamda değilim şehitlik bana nasıl nasip olacak,’’ şeklinde cevap verdiğini rivayet etmiştir.
Elim Bir Suikast ve Adalet Timsali Mübârek Halifenin Şehâdeti
Münafıklar birçok maskeyle Müslümanların arasında Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’ın devrinden itibaren hep bulundular. Fitne için pusuya yatıp beklediler. Ne zaman ki fitnenin uyandırılması konusunda müsait bir ortam buldular, derhal harekete geçtiler. Kimi zaman farklı dinlere ait kimliklerini muhafaza ederek acınacak bir köle vaziyetinde sahne aldılar. Hazreti Ömer’e (Radıyallâhu Anh) düzenlenen suikast de İslâm’ı çökertmeye yönelik bu anlayışın önemli bir parçasıdır.
Suikast Nasıl Gerçekleşti?
Suikastı gerçekleştiren Ebû Lü’lü Firûz, Muğîre b. Şube (Radıyallâhu Anh)ın kölesi, sanatkâr biridir. İyi bir marangoz, demircilikte usta ve ayrıca nakış-desen işleme konusunda mahir bir kimsedir. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh), müşrik esirlerinden buluğ çağına gelenlerin Medine’ye girişine müsaade etmemektedir. Suikastı gerçekleştiren şahsın dönemin valisi Muğîre b. Şube’nin özel mektubuyla Medine’ye alınması da şüphesiz ilginç bir durumdur.
Devlet bünyesinde usta olarak görev yapmakta olan köle, sahibine her gün iki dirhem getirirken bir gün bu ücretin arttırılması talep edilir. Bu talep değerlendirildiğinde ustalığı ve işçiliğindeki başarısı vesilesiyle Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) onun ücretini az bulup büyük oranda zam yapar ve aralarında son derece manidar bir mükâleme geçer:
-Duyduğuma göre sen çok iyi yel değirmeni yapıyormuşsun.
-Allâh’a yemin ederim ki, sana öyle bir değirmen yapacağım ki, insanlar doğularda ve batılarda ondan söz edecekler.
Aralarındaki bu konuşma Salı günü akşam cereyan eder. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) bu söylem üzerine aslında Ebû Lü’lü’ün kendisini tehdit ettiğini de anlar.
Günlerden Çarşamba günü, vakitlerden sabahtır ve Zilhicce ayının bitimine dört gün vardır. Olay mahalli Mescîd-i Nebevî’dir ve Halife, sabah namazını kılmak üzere mihrabdadır. Ebû Lü’lü de cemaat arasındadır, beraberindeki hançerini gizlemiş durumdadır. Uygun zamanı kollar ve bulduktan sonra harekete geçer, iki tarafı keskin hançeri elinde bulunduğu halde Hazreti Ömer’e (Radıyallâhu Anh) yaklaşarak hançeriyle birbiri ardına üç ya da altı darbe indirir. Bu darbelerden birisi göbeğinin altına isabet ederek derisi ile bağırsakları arasındaki zarı parçalayınca kudretli halife, darbenin etkisiyle yere yığılır ve bayılır. Ebû Lü’lü kaçarken de boş durmaz, önüne gelen şahıslara da darbeler indirir, bu darbeler sonucu on üç kadar şahıs da yara alır; yaralılardan altısı vefât eder. Abdurrahman b. Avf’ın darbesiyle sarsılan Ebû Lü’lü bunun üzerine hançerini bir de kendisine saplamak suretiyle intihar eder.
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) yaralı biçimde evine götürülür. Genellikle baygın durumda olmakla beraber, ara ara kendisine gelir. Namaz hatırlatıldığında kalkar ve namaz kılar. Kendisine geldiği anlardan birinde saldırıyı kimin gerçekleştirdiğinden sual eder. Kendisine Ebû Lü’lü ismi zikredildiğinde: ‘’Ölümümü iman iddiasında bulunan ve Allâh’a bir kez secde etmiş olan bir kimsenin eliyle gerçekleştirmemiş olan Allâh’a hamd olsun. Allah onu kahretsin. Biz ona iyilik edilmesini ve iyi davranılmasını emretmiştik,’’ şeklinde mukabele eder.
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh), üç gün kadar vefât hastalığı çeker ve üç günün sonunda şehâdet şerbetini içer. Cenazesi, Muharrem’in ilk Pazartesi günü Hazreti Ali ve Hazreti Aişe’nin (Radıyallâhu Anhumâ) müsaadeleriyle Efendimiz Aleyhissalât Vesselâm’ın yanı başına defnedilir.
Fitne Kapısı Kırılınca…
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın şehâdeti, İslâm tarihinin dönüm noktalarından birisidir ve nebevî hitapla da ihbâr edilmiş bir husustur. Riddet hadiseleriyle mücadele etmekle geçen Hazreti Ebûbekir (Radıyallâhu Anh) döneminden sonra Futuhât ile süren Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) dönemi, Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’ın ‘’fitne kapısının kırılması’’ şeklinde haber verdiği bir şehâdet hadisesiyle son bulmuştur. Vakıa da Halifenin vefâtından sonra özellikle Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh)ın hilafetinin son yıllarında başlayan ve hiçbir zaman durmayan fitnelerle bu nebevî ihbarı desteklemiştir. Cemel, Sıffin vakalarını peyderpey çok ciddi fitneler takip edegelmiştir. Bu fitneler günümüzde de durmuş değildir. Hadîs-i Şerîfte özellikle ‘’kapı kırılacak mı, açılacak mı?’’ şeklindeki sualin ‘’kırılacak’’ şeklinde cevaplandırılmış olması, bu kapının tekrar kapanmayacağını yani fitnelerin durmayacağını ifade sadedinde önemli bulunmuş ve bu hadîs-i şerîf ‘’fitneyi haber veren hadis’’ şeklinde halk arasında da meşhur olmuştur.
Huzeyfe İbnu Yemân (Radıyallâhu Anh) rivâyet etmiştir:
‘’Hz. Ömer’in (Radıyallâhu Anh) yanında idik: Bize: “Resulullah (Sallahu Aleyhi ve Sellem)’in fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?” dedi. Ben atılıp: “Ben biliyorum!” dedim. “Sen iyi cür’etlisin, nasılmış söyle bakalım!” dedi. Ben de anlattım: “Resulullah (sav)’ı işittim. Demişti ki: “Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker bu fitneye kefaret olur!” Ömer (Radıyallâhu Anh) atılıp: “Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!” dedi. Bunun üzerine ben: “Ey mü’minlerin emiri! O fitne ile sizin ne alakanız var! Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!” dedim. “Bu kapı kırılacak mı, açılacak mı?” dedi. “Hayır açılmayacak bilakis kırılacak!” dedim. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) (hayıflanarak): “(Eyvah) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!” buyurdu.” Ravi der ki: “Biz Huzeyfe (Radıyallâhu Anh)’a sorduk: “Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?” “Evet,” dedi, “Yarından önce bu gecenin olacağını bildiği katiyyette onu biliyordu. Ben hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlatmadım.” Huzeyfe (Radıyallâhu Anh)’a soruldu: “O kapı kimdir?” “Ömer (Radıyallâhu Anh)‘dir!” buyurdu.’’
Kaynakça
[[İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları, c.V; İbn-i Kesîr, el-Bidâye Ve’n-Nihâye, Akçağ Yayınları, c.VIII.