Güneş takvimine göre 23 Ağustos tarihine tekabül eden vefâtı vesilesiyle, Peygamberlerden sonra insanların en şereflisi olan Hazreti Ebû Bekir Sıddık (Radiyallâhu Anh) efendimizi hayırla ve minnetle yâd ediyoruz.
Hazreti Ebû Bekir Sıddık (Radiyallâhu Anh) Efendimiz, vefatından beridir Mü’minler tarafından birçok konuda örnek kabul edilmiş bir zâttır. Onun bu hususiyeti, İslâmiyet’i kabul eden ilk hür erkek olmak, aşere-i mübeşşereden olmak, Efendimiz’in hayatı boyunca veziri olmak, hicrette yol arkadaşlığında bulunmak, râşid halifelerden ilki olmak ve Kur’ân’ı ilk cem eden olmak gibi ve daha pek çok özelliğine bağlı bir şekilde gelişmiştir.
Azaptan âzâd edilmiş manasında ‘’atîk’’ olarak anılmıştır. Deve yavrusunun babası anlamındaki ‘’Ebû Bekir’’ lakabının nereden geldiği hususunda değişik görüşler varsa da, bağlı bulunduğu bekir kabilesinin reisi anlamında bu şekilde anıldığı haber verilmektedir. Onun herkes tarafından bilinen meşhur lakabı, sadakatini ifade eden ‘’sıddîk’’ lakabıdır. Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın peygamberliğini hiç sorgulamaksızın tasdik ettiği ve Mi’râç gibi olağanüstü haller ve haberler söz konusu olduğunda dahi bu halini muhafaza ettiği için bu şekilde anılmış ve bu sıfat zikredildiğinde akla gelen ilk kimse olarak sadakatin timsali haline gelmiştir.
Hazreti Ebû Bekir Kimdir?
Kendisi, Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın bi’setinden önce de putlara hiç tapmamış, o dönemde de güzel ahlaklı ve yardımsever, son derece iffetli biri olarak tanınmış, cahiliyyede yaygın olan kötü işlerden uzak durmuştur. Lider şahsiyeti, İslâmiyet’ten önceki dönemde de, birtakım ticari anlaşmazlıkları çözmek amacıyla kurulup geliştirilmiş olan ‘’eşnâk’’ (kan diyeti ve kefâlet işlerinin yürütüldüğü kurum) kurumu bağlamında ön plana çıkmıştır. Ticaretle meşgul olmuş, variyetini Allah (Celle Celâluhû) yolunda sarf etmiş, manevi olarak ve bedenen olduğu gibi maddi yönden de en zor zamanlarda (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın ve Mü’minlerin en büyük destekçisi olmuştur.
Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın yanında Bedir, Uhud ve Hendek muharebelerinde yer aldı, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke’nin fethi, Huneyn ve Taif gazvelerinde de çarpışmış, otuzdan fazla savaşta yer aldığı haber verilmiştir. Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Hazreti Ebû Bekir Sıddık’ı hac emiri tayin etmiş ve vefât hastalığı da dâhil olmak üzere yerine İmam olarak görevlendirmiştir.
Bütün bu hususiyetleri Hazreti Ebû Bekir’in, Efendimiz’den (Aleyhissalâtu Vesselâm) sonra halife olarak ümmetin ittifakla kabulünün ve Hâlifet-i Rasulullâh olarak anılmasının vesilesi olmuştur. Hilâfete geçer geçmez riddet olaylarıyla ve sahte peygamberlerin zuhuruyla mücadele etmiş, gerektiğinde Allah Azze ve Celle’nin dinîni muhafaza için savaşmanın her şeyden mühim olduğunu bizlere öğretmiştir.
571 senesinde ya da daha sağlam haberlere göre Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’dan yaklaşık iki sene evvel Mekke’de doğmuş olan Hazreti Ebû Bekir (Radiyallâhu Anh), hicretin 13. yılı, Cemâziyelâhir ayının başında Medine’de vefât etmiş ve Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın omuz hizasına defnedilmiştir.
Hazreti Ebû Bekir (Radiyallâhu Anh) aynı zamanda Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın ve cennetle müjdelenmiş olan sahâbîlerden Zübeyr b. Avvâm (Radiyallâhu Anh)‘ında kayınpederi olma faziletine erişmiş bir sahâbîdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Hazreti Ebû Bekir Radıyallâhu Anh
Hazreti Ebû Bekir Sıddîk (Radiyallâhu Anh)’ın fazîleti, ilk Mü’minlerden ve ilk bi’atlarda bulunanlardan olması hasebiyle, Ashâbın fazîletlerinden bahseden âyet-i kerîmelerin tamamında tasdik edilmiştir. Bununla beraber onun hassaten yer aldığı bazı âyetler de vardır. Onlardan birkaçını şu şekilde sıralayabilmemiz mümkündür:
‘’Her kim Allâh’a ve o Rasûl’e itaat ederse, işte onlar Allâh’ın kendilerine in`âm (ve ikram) da bulunmuş olduğu; o peygamberler, sıddîklar, şehitler ve (iyi amel sahibi olan) sâlihlerle beraberdirler. İşte arkadaş olarak ne de güzel olmuştur onlar!
‘’Siz o (peygamber-i zîşa)na yardım etmezseniz, (bu ona hiçbir zarar vermez, çünkü) gerçekten de Allâh ona (her zaman ve mekânda ve her türlü zor şartlar altında) yardım etmiştir. Hani o kâfir olmuş kimseler onu (Ebû Bekr-i Sıddîk) ile beraber iki kişinin biriyken (Mekke’den) çıkarmıştı; hani o ikisi o (Sevr dağındaki) mağaradaydılar; vaktâ ki o, (kendisini koruma telâşına düşen) arkadaşına: “Üzülme! Gerçekten de Allâh(ın koruma ve yardımı) bizimle beraberdir!” diyordu da, nihâyet Allâh onun üzerine (kendisiyle huzur ve sükûnetinin artacağı rahmet ve) sekînetini indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım (melek) ordular(ıy)la onu desteklemiş ve böylece o kâfir olmuş kimselerin davasını en alçak yapmıştı. Allâh’ın kelimesi (olan Kelime-i Tevhid ve İslâm davası) ise, (her zaman) en üstün olanın ta kendisi ancak odur! Allâh (hiç mağlup edilemeyen bir) Azîz’dir; (dostlarını azîz ve müşrikleri zelîl kılma gibi, tüm karar ve uygulamalarında tam isâbet sahibi olan bir) Hakîm’dir.’’ [[(et-Tevbe 40)]]
Âyet-i kerimenin tefsirine yönelik hadis-i şeriflere göre ‘’iki kişinin biri/o ikisi’’ ifadelerindeki ikinci kişiden kasıt Hazreti Ebû Bekir Sıddık (Radiyallâhu Anh)’tır. Özellikle bu âyet-i kerîme, Hazreti Ebû Bekir’in fazîleti hususunda nass kabul edilmiştir. Bu bağlamda, Hazreti Sıddîk’in sahâbeden oluşunun reddi ya da onun aleyhinde olma durumunun hükmü konusunda kısa bir nakilde bulunmak yerinde olacaktır.
Hazreti Ebû Bekir’in Sahâbîliğini İnkâr Etmek Küfürdür
Rivayete göre; Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke’den Medîne’ye hicreti sırasında, Mekke’ye bir saatlik mesafede bulunan Sevr dağının tepesindeki bir mağarada Ebû Bekr-i Sıddîk (Radiyallâhu Anh) ile üç gün gizlendiler. Bu itibarla Ebû Bekr-i Sıddîk (Radiyallâhu Anh) Rasûlûllâh (Aleyhissalâtu Vesselâm)`ın mağaradaki arkadaşı olma şerefine nâil olmaktan öte, sahâbîliği Kur’ân’ın nassıyla sabit oldu. Nitekim Rasûlûllâh (Aleyhissalâtu Vesselâm) ona: “Sen benim mağarada arkadaşımdın, havzın başında da arkadaşımsın!” (Tirmizî, Menâkıb: 16, no: 3670, 5/613) buyurarak kendisini övmüştür. Bu yüzden diğer sahâbîlerin sohbetini inkâr eden kişi kâfir olmayıp, Ehl-i Sünnet dışına çıkmış bir mübtedi’ olurken, Ebû Bekr-i Sıddîk (Radiyallâhu Anh)’ın sahâbîliğini inkâr eden kâfir olmaktadır. (Hâzin, Beyzâvî ve Nesefî tefsirleri; ilgili âyet-i kerîme tefsiri, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Me’âli ‘Âlîsi adlı tefsirli mealin, ilgili âyet-i kerimeye dair bölümünden naklen.)
Kaynakça
[[Mahmud Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd Tefsirli Me’âli ‘Âlisi, Ahıska Yayınları, İstanbul, 200; Mustafa Fayda, ‘’Ebû Bekir’’, DİA, C.X; İbn-i Kesîr, el-Bidâye Ve’n-Nihâye (Büyük İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin), Çağrı Yayınları, İstanbul; Hayâtü’s-Sahâbe, Yusuf Kandehlevî, Yasin Yayınevi, İstanbul, 2010; Ramazanoğlu Mahmud Sâmi, Hazreti Ebû Bekir Sıddık, Erkâm Yayınları, İstanbul, 2004.