Hicrî ayların ikincisi olan Safer Ayı, Evliyâ-i Kirâm’dan bazı büyük zâtlar tarafından sığınma vesilesi olarak görülmüş bir ay olma özelliği taşımaktadır. Bu hususiyetine binaen, ay boyunca tevbe-istiğfâr ve duâyı elden bırakmamak, ibâdet ve tâat konusunda daha hassas olmak güzel görülmüştür.
Yaratılmış olan hiçbir şeyde özü itibariyla uğur ya da uğursuzluk gibi bir hâl söz konusu olmayıp bereket ve bereketlenme de, birtakım belâların isabeti de sadece ve sadece Hâlik olan Allah Te‘âlâ’dandır. Bu ölçü amentüde; ‘’Hayrın ve şerrin Allah Te‘âlâ’dan olduğuna inanmak’’ şeklinde bir i‘tikâd umdesi olarak yer almaktadır.
Uğursuzluğun olup olmadığı gündeme geldiğinde, ilgili nassların bir kısmının uğursuzluk diye bir şey olmadığı yönünde bir anlatıma sahip olduğu, bir kısmınınsa uğursuzluk tasavvurunun varlığına delâlet ettiği görülmekte, bu nasslar arasında ilk bakışta bir tearuz (çelişki/çatışma) olduğu zannedilmektedir.
İslâm’da Uğursuzluk Var mıdır?
Konuyla ilgili nassları şu şekilde te’lif edebilmek mümkündür: Yaratılmış hiçbir şeyde uğursuzluk olmadığını beyan eden nasslar[1], bu uğursuzluğun eşyanın -bizzat- kendisinden olmadığını (ancak Allah Te‘âlâ’nın takdiriyle olabileceğini) anlatmaktadır. Uğursuzluğun varlığından bahseden ve özellikle Kur‘ân-ı Azîmüşşân’da bazı kavimlere gönderilen ve onların helâkine sebep olan belâların uğursuzluk olduğunu ifade eden, bazı hadîs-i şeriflerde de musibetlerin isabeti noktasında Çarşamba günü gibi belli zaman dilimlerinin takdir edilmiş olduğunu beyan eden nasslardaki[2] anlatım da esasında bundan farklı değildir. İkinci kısımda işaret etmiş olduğumuz nasslar, söz konusu belâların, vaktiyle beraber Allâh (Celle Celâlühû)nun takdiriyle indirilip isabet ettiğini anlatmaktadır. Bahsettiğimiz deliller konu bütünlüğü içerisinde değerlendirildiği takdirde bir teâruz durumu olmadığı anlaşılacaktır.
Dolayısıyla Safer ayında bir uğursuzluk bulunduğunu ya da belâların yeryüzü ve üzerinde bulunanlarla bu ayda buluşup onlara bu ayda isabet etmesi yönündeki tasavvuru savunan bazı velîlerin[3] anlayışıyla mezkûr nasslar arasında bir teâruz bulunmadığını söyleyebilmek hiç de zor değildir. Söz konusu tartışma ve münakaşaların hepsi bir yana, bizlere böyle bir haber ulaşmış olmasına ve Safer ayında insanlar için fena hâdiselerin arttığı yönündeki istatistiki verilere binaen, bu haberleri Allah Te‘âlâ’ya sığınma vesilesi edinmemiz bir eleştiri sebebi değil bilâkis yerinde bir davranış olarak görülmelidir.
Hülâsa; Rabbimiz, sene içerisindeki bazı zaman dilimlerini huzûr ve felâh vesilesi günler olarak takdir ettiği gibi, bazı zaman dilimlerini de kendisine sığınma, ilticâ etme günleri kılmıştır.
Bu Konu İ‘tikâdî Bir Konu mudur?
Safer ayıyla ilgili münakaşaların sebeplerinden biri de bu konunun i‘tikâdî bir konu olduğunun iddia edilip tartışmaların bu zeminde sürdürülmeye çalışılması ve bu konuyla ilgili gündeme getirilen bazı hadîslerin taz‘îf edilerek (zayıf sayılarak) değerlendirme dışı bırakılmasıdır. Oysaki bu mesele i‘tikâda taallûk eden bir mesele olmayıp terğîb ve terhîb alanında ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir meseledir. Bu sebeple, konuya delâlet eden hadîs-i şerîflerin bazısı sıhhat-zaaf durumu esas alındığında zayıf olmuş olsa bile; fazîletler, terğîb ve terhîb alanında zayıf hadîsle amel etmek meşrû ve tavsiye edilen bir iştir. Sene içerisinde 320 bin kadar belânın dünya semâsına indirildiğini ve yeryüzüne inişinin ise bu ayda (Safer ayında) gerçekleştiğini keşfen haber vermiş olan velîlerin ifşaatları da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Keşif, her ne kadar dinîn aslından müstakil bir delil sayılmasa da, şer‘î ölçülerle ortaya konulmuş bir konuya aykırılık içermediği hatta söz konusu şer‘î açıklamaya uygun düşmekle beraber, tafsîl edici bir nitelik taşıdığı takdirde kabule ve amele konu olabilmektedir. Sözü edilen keşif ayrıca ifşaat açısından birden çok velinin ittifakıyla nakledildiğinde, bu yolla edinilmiş olan bilginin keşif sahibi velîlere itimat eden kimseler için değerli ve kıymetli bir bilgi niteliği kazanması yerilecek bir iş olarak görülmemeli, bu ittifak ihtiyat ve edeple karşılanmalıdır.
Safer Ayı İlticâ ve Sığınma Vesilesi İttihâz Edilmelidir
Bu itibarla Safer ayı, Rabbimizin çokça hatırlanmayı ve çokça sığınılmayı murâd ettiği önemli bir aydır. Bundan dolayı Safer ayını bir sığınma vesilesi edinmeli, tevârüs etmiş olduğumuz müktesebatın bize tavsiye ettiği duâ, zikir, evrâd, ezkâr ve ibâdetlerle Allah Te‘âlâ’ya elimizden geldiğince sığınmalı, bu ayda elde edeceğimiz hassasiyet ve manevî irtibatı, bütün seneye yayacak bir bilinç ve anlayışı kazanma konusunda değerlendirmeliyiz.
Safer Ayında Yapılacak Duâ ve İbâdetler
Safer Ayında yapılacak duâ, ibâdet ve terkibler hakkında malûmata site içeriğimizde yer alan makalelerimizden erişim sağlayabilirsiniz.
Safer ayına mahsus duâlar, genel olarak haftalık muhafaza niyetiyle okunacak duâ, Safer ayında tekrarlanması hayırlara vesile olan duâlar ve Safer ayında kılınacak namazlara dair malûmata erişmek için tıklayınız.
Safer ayının son Çarşamba gecesi ve eski (Rûmî) Mart ayının ilk Çarşamba gecesi okunacak, bir senelik belâlardan korunmaya vesile olacak duâ, Safer ayının ilk gece namazı, Safer ayının son Çarşamba günü namazı ve bu aya mahsus Salavât-ı Şerîfelere erişmek için tıklayınız
Dipnot
[1] Buhârî, Cihâd:47, Nikâh:17, Tıb:43, 54; Müslim, Selâm:102, Tıb:117-120.
[2] Fussilet Sûresi:16; Buharî, Edebü’l-Müfred, s. 293, No:725; Beyhaki, Şua‘bu’l-Îmân, Sıyam, No:3874; İbn Arrak, Tenzîhu’ş-Şeria‘, 1/53-56, No:19-24; Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 15/333; Âlûsi, Rûhu’l-Meânî, 13/173.
[3] Dünya semâsına inen belâların yeryüzüne Safer ayında indirildiğini beyan ederek bundan sakınıp Allah Te‘âlâ’ya ilticâ etmeye dair konuya evrâd ve ezkâr türü eserlerinde yer vermiş olan âlimlerden bazıları: İsmail Hakkı Bursevî (Ruhû’l-Beyân’ında), İbrahim İbnu Muhammed el-Ensârî, Şeyh Muhammed Ebu’l-Yüsr Âbidin, es-Seyyid Mâü’l-Ayneyn, Muhammed İbnu Hâtiruddîn, Allâme Şeyh Muhammed İbnu Abdi’l-Hayy ed-Dâvûdî, (bu zâtın Şeyhi) Şeyh İlyas, eş-Şeyh Ferîdüddîn en-Nakşibendî, Ferîdüddîn Şekergenç, Hâce Mu‘înüddîn ve Efendi Babamız Ali Haydar Efendi Hazretlerinin yakın dostlarından Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (Kaddesallâhu Esrârahum).