Milâdî 18 Aralık tarihi, Hüccetü’l-İslâm İmâm-ı Ğazâlî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin vefât ettiği gün olması hasebiyle takvimlerimiz için mühim bir tarihtir. Sene-i devriyesi vesilesiyle İslâm âlimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Ğazâlî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerini bıraktığı büyük külliyatı ve İslâm’a olan hizmetleriyle hatırlıyor, şükranla ve minnetle yâd ediyoruz.
Unvanı ve künyesiyle beraber tam adı; Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed ibni Muhammed ibni Muhammed ibni Ahmed el-Ğazâlî et-Tûsî’dir. H.450 senesinde Tûs’ta doğmuş, H.505 senesinde, doğduğu yer olan Tûs’ta vefât etmiştir. Hayatı hakkında detaylı malûmata site içeriğimizden erişim sağlayabilirsiniz. İlgili içeriklerimize ulaşmak için lütfen tıklayınız…
Kelâm ilminde büyük bir müctehid olduğu gibi, İslâmî ilimlerin diğer alanlarında da söz sahibi olan, tarihte eşine ender rastlanan âlimler arasında yer alan İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri (Kuddise Sirruhû), tasavvuf alanında da önemli eserler bırakmıştır. İhyâ-u Ulûmiddîn’in önemli bir kısmı tasavvufla ilgilidir; ve eser, bütünü itibarıyla da diğer ilimlerle tasavvufu meczetmiş bir eserdir. Kalplerin Keşfi, Kimyâ-yi Saâdet gibi eserleri de yine onun tasavvufî terbiye alanında kaleme aldığı ve aradan bin seneyi aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen bugün dahî âzami şekilde istifade ettiğimiz eserleridir.
İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri ve Mevlânâ Ebû Ali el-Fâremedî (Kuddise Sirruhumâ)
İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri (Kuddise Sirruhû), bir ilim adamının hayatı boyunca erişebileceği en üst makamlara erişmişti. Buna rağmen iç dünyasında, kendisini oldukça sıkan, devlet adamlarıyla yoğun mesai birlikteliğinin de getirdiği boğucu bir durum söz konusuydu. Bundan bir an önce kurtulması gerektiğini düşündü ve uzlete çekildi; kendisini ibâdete verdi.
Nizâmülmülk (Rahmetullâhi Aleyh) vefât etmiş, oğlu Fahrülmülk vezir olmuştu. İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri (Kuddise Sirruhû)nun fazîletlerinin ve insanların istifade etmesi gereken bir zât olduğunun farkındaydı. Ona Nîşâbur’da müderrislik teklif etti. İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri (Kuddise Sirruhû) müderrislik vazifesi sayesinde devlet adamlarından uzak kalabileceği düşüncesiyle teklifi kabul etti ve talebe okutmaya yeniden başladı.
Nîşâbur’da bulunduğu dönem onun için bilhassa Mevlânâ Ebû Ali Fâremedî (Kuddise Sirruhû) Hazretleriyle tanışması ve istifadesi açısından daha büyük bir önem taşır. O, Mevlânâ Ebû Ali Fâremedî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nden istifadesini, sâdık rüyaların ehemmiyetine ve konunun mükâşefe ile alakasına dair bir hatırası üzerinden şöyle anlatmıştır:
“Hatta ben şeyh Ebû Ali el-Fâremedî’den dinledim. Bana müridin şeyhine karşı edebli olmasının vâcib (şer‘î vâcib değil de tarîkat âdâbı açısından vâcib) olduğunu ve müridin kalbinde şeyhin bütün söylediklerine karşı bir inkârın olmaması, diliyle şeyh ile mücadele etmemesi gerektiğini anlatıyordu. Bu esnada dedi ki: ‘Ben şeyhim Ebû Kasım el-Kirmânî’ye bir rüyamı hikâye ederek dedim ki: ‘Seni rüyamda gördüm. Bana bir şey için ‘şöyledir’ dedin. Ben de ‘Neden öyle olsun!’ diye sordum.’
“Bunun üzerine şeyh Ebû Kasım, beni bir ay bırakıp benimle konuşmadı ve dedi ki: ‘Eğer senin içinde (şeyhinden) delil istemenin câiz olma fikri ve sana söylediğimi inkâr etme düşüncesi caiz olmasaydı uyku halinde senin dilinden bu çıkmazdı.”[1]
İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri ve Yûsuf en-Nessâc (Kuddise Sirruhumâ)
İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, Mevlânâ Ebû Ali Fâremedî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nden başka sûfîlerden de istifade etmiştir. Yûsuf en-Nessâc (Kuddise Sirruhû) bu zâtlardan biridir. İmâm-ı Ğazâlî Hazretleri (Kuddise Sirruhû)nun hâl tercemesini kaydeden eserlerdeki zabıtlara göre babası, o ve kardeşi henüz küçük yaşlardayken vefât etmiş ve onları, sûfî bir dostunun himayesine bırakmıştı. Bu sûfî zâtın kim olduğu kaynaklarda tam olarak belirtilmemişse de Yûsuf en-Nessâc (Kuddise Sirruhû) olduğu yönündeki anlatımlar güçlü görünmektedir.
İmâm-ı Ğazâlî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri yaşadığı buhranlı dönemleri tasavvuf vesilesiyle atlattığını, o tür bunalımlardan korunmanın yolunun da rûhu terbiye eden tasavvuf yolu olduğu gerçeğini “el-Münkizu min ed-Dalâl” adlı eserinde detaylarıyla anlatmıştır. O, Nîşâbur’a gitme kararında görmüş olduğu rüyaların ve İslâm büyüklerinin hâl tercemelerinde kayıtlı bulunan tecrübelerin ne derece etkili olduğunu şöyle anlatmıştır:
“Bu mesele hakkında kalb ve müşâhede erbabından, yani mutasavvıflardan bir cemaatle istişarede bulundum. Hepsi artık halk içine karışmak, köşeyi terk etmek lâzım geldiğini ittifakla söylediler. Allah (Celle Celâluhû) yolunda yürüyen bazı iyi kimseler tarafından görülüp tevâtür derecelerine varan birçok rüyalar da bu fikre kuvvet verdi. Bu rüyalar bu hareketin, Cenâb-ı Hakk’ın bu asrın başında takdir ettiği bir hayrın, doğruluğa dönmenin başlangıcı olduğunu gösteriyordu…”[2]
İmâm-ı Ğazâlî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin, sözünü ettiğimiz çalkantılı dönemi atlatmasında en büyük payın, Yûsuf en-Nessâc Hazretleri ve Mevlânâ Ebû Ali Fâremedî (Kuddise Sirruhumâ)ya ait olduğu ve bu başarısının, yetiştiği çevredeki sûfîlerden edindiği tasavvufî tecrübeye dayalı olduğu ifade edilir. Tasavvufla ilgili birtakım mülâhaza ve hâllerini de yine Yûsuf en-Nessâc (Kuddise Sirruhû)ya aktardığı ve müşküllerini, onun îzâhlarıyla izâle ettiği anlatılır.
İmâm-ı Ğazâlî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin işbu yönü de bizler için tasavvufun önemi konusunda mühim bir ders niteliğindedir. Mevlâ Te‘alâ hissedâr eylesin.
Dipnotlar
[1] İmâm-ı Ğazâlî, İhyâ-i Ulûmiddîn, Bedir Yayınevi (Trc. Ali Arslan), İstanbul, 1979, c.1, s.593
[2] İmâm-ı Ğazâlî, el-Münkizu min ed-Dalâl Tercemesi, Maarif Vekâleti Yayınevi, Ankara, 1960, s.81-82