Âlemlerin Rabbi olan Allah Te‘âlâ’ya hamd, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)e, Ehl-i Beyti’ne ve Ashâb-ı Kirâm’a Salât ve Selamdan sonra…
Yüce dinimiz İslâm’ın ilme ve âlimlere verdiği değer, farklı ifadelerle birçok âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf ve büyüklerimizin sözlerinde önümüze çıkmaktadır. Yer yer Osmanlı kitabelerinde görülen: “رُتْبَةُ العِلْمِ أعْلىَ الرُّتَبِ” “İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir”[1] sözü de ecdadımız ve onların şahsında İslâm dininin ilme verdiği değeri gösteren veciz sözlerdendir. İslâm dininin ilme verdiği değeri gösteren, meziyet ve faziletleri beyân eden deliller pek çoktur.
İlim Kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de En Fazla Yer Alan Kelimelerdendir
Kur’ân-ı Kerîm ve Arap dili ile ilgili eserleri bulunan meşhur âlim Mecdüddîn Fîruzâbâdî: “İlim lafzı (Kur’ân-ı Kerîm’de) çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.”[2] buyurmaktadır. Nitekim “ilim” kelimesinin, Kur’ân-ı Kerîm’de mazi, hâl (şuan) ve gelecek, emir ve ism-i fâil gibi farklı sığalarda çokça kullanıldığını görmekteyiz.[3]
İlim, Allah Te‘âlâ’nın (Sübûtî) Sıfatlarındandır
Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerîmede Allah Te‘âlâ’nın ilim sıfatına işaret edilmiş,[4] diğer bir kısmında ise Allah Te‘âlâ’nın ilminin, her şeyi kuşattığı ifade edilmiştir. Bu anlamdaki bir kısım ayet-i kerimeler şunlardır:
﴾اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِۚ﴿
“O (münafık ola)nlar bilmediler mi ki, gerçekten Allâh onların (içlerinde gizledikleri nifak) sırlarını da, (İslâm ve Müslümanlar aleyhine yaptıkları) fısıldaşmalarını da bilmektedir ve şüphesiz ki Allâh, (kullardan gizli kapalı olan) tüm gaybları hakkıyla bilen bir Zât’tır!”[5]
وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ﴿
﴾اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
“O, karada ve denizde olanı bilir. Hiçbir yaprak onun ilmi olmadan düşmez. Ne yerin karanlıklarındaki tek bir tane, ne yaş, ne de kuru hiçbir şey yoktur ki, her şeyi açıklayan kitap (Levh-i Mahfuz)’da olmasın.”[6]
اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ﴿
﴾…اِلَّا بِعِلْمِه۪
“(Kullardan gizlenen azap, sevap, rızık ve ecelle ilgili) gayb anahtarları ancak O’nun nezdindedir ki, Kendisinden başkası bunları bilemez. Karada ve denizde olan (canlı-cansız varlıklar)ı sadece O bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki O onu(n düşüşünden önceki ve sonraki tüm hâllerini) bilmesin!”[7]
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ﴿
﴾يَتَنَزَّلُ الْاَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙوَاَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا
“Allâh’tır ancak O Zât ki; yedi (kat) göğü, yerden de onların mislini yaratmıştır! O (İlâhî) emir(; kaza ve kaderden ibaret olan yaratma ve yönetme işi) o (yedi kat gökle yedi kat yeri)n (tabaka)lar(ı) arasında sürekli inmektedir. (Böylece Allâh’ın, hayat ve ölüm, zenginlik ve fakirlik, kuvvet ve acziyet gibi buyrukları tüm yaratıklarda geçerliliğini sürdürmektedir.) Tâ ki siz bilesiniz ki, gerçekten Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir ve şüphesiz ki Allâh ilim bakımından her şeyi muhakkak çepeçevre kuşatmıştır.”[8]
Bir kısım âyet-i kerîmeler ise, Allah Te‘âlâ’nın bazı şeylerin ilmini kendine has kılarak bunların ilmini kimseye bahşetmediği ifade etmektedir. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:
اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَۚ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْاَرْحَامِۜ﴿
﴾وَمَا تَدْر۪ي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًاۜ وَمَا تَدْر۪ي نَفْسٌ بِاَيِّ اَرْضٍ تَمُوتُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ
“Şüphesiz ki Allâh, o (kıyâmet) ânın(ın ne zaman gerçekleşeceğinin) bilgisi sadece Kendi katındadır! Yağmuru (takdir buyurduğu zamanda) sadece O indirmektedir! (Anaların) rahimler(in)de bulunanları(n tüm hâllerini) ancak O bilmektedir! (Bu gün ne yaptığını herkes biliyorsa da) yarın (şerden ve hayırdan, zarardan ve kârdan) ne kazanacağını hiçbir kimse bilemez! (Hatta çoğu kere yapmaya azmettiği işin tersini yapmaya bile mecbur kalabilir. Herkes doğduğu yeri bilmekteyse de) hiçbir nefis hangi yerde öleceğini bilemez! Şüphesiz ki Allâh (her şeyi lâyıkı vechile bilen bir) Alîm’dir, (her şeyin dışını bildiği gibi, iç yüzünden de kavrayıcı şekilde haberdâr olan bir) Habîr’dir.”[9]
Dipnotlar
[1] Bu söz büyüklerin veciz sözlerinden olup hadîs-i şerîf olarak Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)den sabit değildir.
[2] Mecdüddîn el-Fîruzâbâdî, Besâiru Zevi’t-Temyîz fî Letâifi’l-Kitâbi’l-Azîz, el-Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut, c. 4, s. 47.
[3] Muhammed Fuad Abdulbaki, “İlim”, el-Mu‘cemu’l-Mufehres li-Elfâzi’l-Kur‘ani’l-Kerîm, Dâru’l-Hadîs, Kâhire, s. 469-481.
[4] Muhammed Fuad Abdulbaki, el-Mu‘cemu’l-Mufehres li-Elfâzi’l-Kur‘âni’l-Kerîm.
[5] Tevbe Sûresi:78; Mücâdele Sûresi:7.
[6] En‘âm Sûresi:59.
[7] Fussilet Sûresi:47’den.
[8] Talâk Sûresi:12. Diğer âyet-i kerîmeler için bkz. En‘âm Sûresi:80; A’râf Sûresi:89; Tâhâ Sûresi:98; Mü’min Sûresi:7.
[9] Lokmân Sûresi:34. Diğer âyet-i kerîmeler için bkz. En‘âm Sûresi:124; İbrahim A’râf Sûresi:9 ve 187; İsrâ Sûresi:85; Kehf Sûresi:22; Tâhâ Sûresi:52; Râd Sûresi:43; Müddessir Sûresi:31.