Üç sınıf Vardır ki Allah Teâlâ Onlarla Konuşmaz
Ebû Zerr (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için elîm (can yakıcı) bir azap vardır.”
Râvî dedi ki: Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu cümleyi üç kere tekrarladı. Sonra Ebû Zerr (Radıyallâhu Anh): “O hâlde bu kimseler tam bir mahrumiyete ve hüsrana uğramışlardır. Onlar kimlerdir, ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordu. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek ticaret malını iyi bir fiyata satmaya çalışandır” cevabını verdi.”[1]
Minnet Etmek Günahtır
Bir kısım büyük günahlar vardır ki, kıyâmet günü Cenâb-ı Hakk onları işleyenlerle konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları tezkiye edip temize çıkarmayacaktır. Ehemmiyetine binâen de verilecek cezayı üç defâ tekrar etmiştir. Minnet etmek yani başa kakmak da bu günahlardandır. Başa kakmak; hakkı eksiltmek, kesmek, kısaca iyilik yaptığı kimseye karşı bu iyiliği bir şey saymak ve az çok yaptığı iyilikle övünmektir ki, gönül bulandırır ve iyiliğin değerini eksiltir veya keser.
Hakikaten bu duruma düşen bedbahtlar, Ebû Zerr (Radıyallâhu Anh)ın ifade ettiği gibi tam mânâsıyla mahrûmiyete ve hüsrâna uğramışlar, çok ağır bir cezaya çarptırılmışlardır. Böyleleri, Allah’ın gazabını hak eder, şiddetle cezalandırılır ve neticede cehenneme müstahak olurlar.
Allah Teâlâ’nın bir kimseyle konuşmaması, ona yüz vermemesi, sâlih kullarına gösterdiği kabulü ve hoşnutluğu ona göstermemesi, o kişiye fayda sağlayacak ve onu memnun edecek sözler söylememesi demektir. Cenâb-ı Hakk’ın bir kimsenin yüzüne bakmaması, ondan yüz çevirmesi, ona lûtuf ve merhametiyle muamele etmemesi mânâsına gelir. Allah Teâlâ’nın bir kimseyi temize çıkarmaması da o kişiyi günah kirlerinden ve ceza görmesine sebep olacak kötülüklerden arındırmaması manasına gelir.
İşte bu büyük cezaya çarptırılacak olan mahrumlar; kibirli, iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek ticaret malını iyi bir fiyatla satmaya çalışan kimselerdir.
İyiliği başa kakanlar ve riyâ için mallarını harcayanlar hakkında Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: “Ey îmân etmiş olan kimseler! Kendisi Allâh’a ve o son güne inanmazken, insanlara gösteriş için malını (boş yere) harcamakta olan o (münafık) kimse gibi, başa kakma ve incitme sebebiyle sadakalarınız(ın sevabın)ı iptal etmeyin. İşte (riyâ için infakta bulunan) o (münafık) kimsenin şaşılacak hâli; üzerinde az bir toprak bulunan sert ve kaygan bir kayanın durumu gibidir ki; kendisine iri damlalı bir yağmur isâbet etmiş de onu (topraktan arındırarak) dümdüz bir hâlde bırakmıştır. (Böyle bir kayanın üzerindeki topraktan kimse istifade edemeyeceği gibi) o (gösteriş için infakta buluna)nlar (da) işlemiş olduklarından herhangi bir şey(in sevabından istifâdey)e güç bulamazlar.”[2]
Sonrasında Başa Kakmaktansa Hiç Vermemek Daha Hayırlıdır
Birine tasaddukta bulunup ardından ona üstten bakarak ezâda bulunmaktansa, güzel bir söz ve “kusura bakma, verecek durumda değilim” şeklinde mazeret beyan edip bir şey vermemesi daha hayırlıdır. Bu âyet-i kerimede riyânın, minnet ve ezâ ile infakta bulunmanın kâfirlerin özelliklerinden olduğuna dair bir tariz bulunmaktadır. Dolayısıyla bir mü’minin bu tarz davranışlardan son derece sakınması ve uzak durması gerekmektedir.
Başa Kakmayana Âhirette Korku Yoktur
Yapılan iyiliği başa kakmayanlarla alakâlı Kur’ân-ı Hakîm’de övgü dolu âyetler vardır. Cenâb-ı Hakk onlar hakkında şöyle buyuruyor: “O kimseler ki; mallarını Allâh yolunda (cömertçe) harcarlar da sonra vermiş oldukları şeyin peşine ne (yaptığını anlatarak) bir başa kakma, ne de (zâlimâne ve küstahça davranarak) bir eziyet katmazlar, işte (bu kişilerin yaptıkları harcamaların) sevapları Rableri katında onlara âittir. (Ecirlerinin eksik verilmesi husûsunda veyâ âhiret azabından dolayı) onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve (dünyâda bıraktıklarına) ancak onlar üzülmeyeceklerdir.”[3]
İyilik Yap Denize At Balık Bilmezse Hâlık Bilir
İnsan iyiliği bir görev diye yapmalı ve unutmalı; yaptığı bir iyiliğe göz dikmek, onu kendine yapmamış saymaktan doğar. Sevap ise, niyete bağlıdır. Bundan dolayı, “İyiliği yap, denize at, balık bilmezse Hâlık (yani Yaratan Allah Teâlâ) bilir.” denilmiştir.
Cenâb-ı Hakk cümlemizi verirken ve infâk ederken bunun kâidelerine riâyet edip kendisini râzı edecek şekilde yapabilmeyi nasip ve müyesser eylesin. Bir iyilik yaptıktan sonra o iyiliği minnet ederek başa kakmaktan ve insanların gönlünü yaralamaktan muhafaza buyursun. Âmîn Ya Muîn…
Dipnotlar
[1] Müslim, Îmân, 17.
[2] Bakara Sûresi, 264.
[3] Bakara Sûresi, 262.