13 yıl süren Osmanlı-Avusturya savaşı müddeti içerisinde, Sadrazam Damad İbrâhim Paşa’nın ordusu tarafından, Avusturya’ya ait olan, Kanije kalesi 1600 yılında fethedildi. 40 günlük direnişin akabinde, kale fethedildikten sonra içerde 9000 yeniçeri ve 100 küçük top bırakıldı. Lakin kalede yeterince erzak ve cephane yoktu.
Macaristan’ın batısında Transdanubya bölgesinde tepelik bir alanda bulunan bu kale çok muhkem ve alınması zor bir mevzide bulunuyordu. Aslında çok mühim bir mevki olmayan Kanije kalesi, Zigetvar kalesinin Osmanlılar eline geçmesiyle, çok önemli bir mevki haline gelip, Avusturya tarafından tahkim edilerek, elde tutulmaya çalışılmış ama muvaffak olunamamıştı.[1]
Kuşatmanın başlaması
Osmanlı Ordusunun geri çekilmesini fırsat bilen, ileriki yıllarda Kutsal Roma İmparatoru olacak, Avusturya Hükümdarı Arşidük II. Ferdinand, bir haçlı ordusu teşkil ederek, İtalyan, Malta, İspanya ve Papalık askerlerininde bulunduğu 100 bin kişilik bir ordu ile Kanije kalesi önlerine geldi. Kalenin bütün çevresiyle olan bağlantısını keserek, muazzam bir kuşatma hattı kurdular. Yeterince erzak ve cephaneden mahrum olan Osmanlı askerleri müşkil bir duruma düşmüştü.
Kanije kalesi fethedildikten sonra buraya komutan olarak Tiryaki Hasan Paşa atanmıştı. Kahveye düşkünlüğü sebebiyle, ”Tiryâki” lakabı ile tanınmıştır. Osmanlı kayıtlarında “Hamiyetli, doğru, akıllı, tedbirli, sâdik ve köse bir zat idi. ”[2] olarak geçen paşa, kaleyi sonuna kadar müdafaa etmeye karar verdi. İlk olarak elindeki topları ateşlemeyerek, sadece tüfek ateşi yaptırdı. Böylece düşman, kalede top olmadığı vehmine kapılarak hücuma kalktı. Hücum başlayınca topları ateşleyen yeniçeriler, haçlı ordusuna çok büyük kayıp verdirdi.
Sahte mektuplar
Tiryaki Hasan Paşa çok zeki ve tecrübeli bir komutan idi. Elindeki kısıtlı imkanlarla, düşmanı mağlup etmesinin çok zor olduğunu bildiği için, şaşırtma ve yanıltma usulleri ile kaleyi olabildiğince müdafaa etme üzerine hamleler yapıyordu. Bu sebeple kalenin dışında kaybettiği askerlerin ceplerine sahte mektuplar yerleştirdi. Bu mektuplarda, kalenin çok iyi durumda olduğu ve Padişah’ın çok yakında yardıma geleceği gibi yazılar vardı. Bu mektupları ele geçiren düşman askerlerinin moralleri bozuldu.
Haçlı kuşatma ordusu komutanı, Arşidük II. Ferdinand ise verdiği ağır kayıplar ile sarsılmış ve bu mektuplar ile iyice çileden çıkmıştı. Çok büyük bir ordu ile gelmiş olması ve kuşatmanın bir türlü galibiyete ulaşmaması, onu ve askerlerini büyük bir ruhi bunalıma sokmuştu. Tiryaki Hasan Paşa ise kale içinde sürekli mehter marşları çaldırarak, düşmanın kuvveti maneviyesini iyice düşürüyor ve kalede yeterince erzak ve cephane olduğu izlenimi veriyordu.
Barut üretimi ve Huruç
Tiryaki Hasan Paşa ve kaleyi savunan Osmanlı yeniçerilerinin bütün gayretlerine rağmen, 2 aydır süren kuşatma sonucunda, cephane ve barut tamamen tükenmişti. Umutların tükenme noktasında ise, Ahmed Ağa isimli bir subay, kendisinin barut yapabileceğini söyledi. Gerekli olanaklar sağlandıktan sonra kalede barut üretimi yapıldı. Bu sayede 2-3 haftalık barut ihtiyacı karşılanmış oldu. Lakin bu mühimmat kısa sürede tükendi.
Üretilen barutun tükenmesi ve erzak sıkıntısı had safhaya ulaşınca, Tiryaki Hasan Paşa artık tek çarenin, elindeki bütün askerler ile düşmana “Huruç” harekâtı düzenlemek olduğunu anladı. Düşmana hissettirmeden gerekli hazırlıklar yapıldı. Gece vakti kalenin kapısı ansızın açıldı ve Tiryaki Hasan Paşa ve komutanlarıda dahil olmak üzere kaledeki bütün Osmanlı askerleri, haçlı askerleri üzerine amansız bir baskın yaptı.
Bu beklenmedik ve ani saldırı karşısında şaşıran haçlı askerleri bozguna uğradı. Beklenen yardımın ulaştığını sanan ve Padişah’ın ordusu ile karşı karşıya olduklarını zanneden, Arşidük II. Ferdinand savaş alanından kaçtı. Geride 47 büyük top, 14. 000 tüfek, 60. 000 çadır, 15. 000 kazma kürek, binlerce erzak ve altın tahtını bırakmıştı. Bu başarıdan sonra, Tiryaki Hasan Paşa beylerbeyi ünvanı verildi. Bu şanlı zafer üzerine birçok eser ve kitap telif edilmiştir.
Dipnotlar
[1] Topçular Kâtibi, s. 229
[2] Sicill-i Osmani C. II s. 129