Kıbrıs’ın kurtuluş hadisesi, Cumhuriyet tarihinin en önemli başarılarından biridir. Kıbrıs, Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh) döneminde fethedildikten sonra uzun süre Müslümanların hâkimiyetinde kalmış ve çevreye düzenlenen deniz seferleri açısından önemli bir merkez olarak hizmet görmüştür.Bu başarılı harekâta, müslümanlar tarafından ilk fethinde olduğu gibi, i‘lâ-yi kelimetullâh davasına bağlılıkla kararlılık göstererek vesile olanları rahmetle ve minnetle yâd ediyor, hâlen aramızda bulunan gazilerimize sağlık, sıhhat, selâmet ve âfiyetler diliyoruz.
Gerçekleşen hadiseler zahirî sebeplere bağlı olarak gerçekleştiği gibi, bir de mânevî sebepler söz konusudur ki, asıl saikler de bunlardır. Günün anlam ve önemine bağlı olarak, Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizin sohbetlerinden, bu başarının mânevî arka planının anlatıldığı kesiti sizlere yazılı olarak sunuyoruz.
“Sonra da onların üzerine size tekrar bir galibiyet verdik ve size mallar ile oğullar ile imdat ettik ve sizi aşiretçe (düşmanlarınızdan) daha ziyade kıldık. Eğer iyilik etmiş olursanız, kendi nefisleriniz için iyilik etmiş olursunuz ve eğer fenalık etmiş olursanız, kendi nefisleriniz için etmiş olursunuz.”[1]
Müslüman devletlerin düşmanlarına karşı ne yapmaları lâzım? Birbirleriyle savaşmaları mı? Hayır, hayır birleşmeleri lâzım. Kimse ile harp etmeye gerek yok. Bütün İslâm devletleri birleşse düşmanlar kaçacak yer ararlar.
Kur’ân-ı Kerîm kütüphanelerimizde pek çok hakikatlerle dolu olarak durur. Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak kolay iş değildir.
Ders âyet-i celîlemiz, Kıbrıs harbinde sırrını gösterdi. Rumlar yerleşmiş oldukları menzillerden gemiden inen Müslüman askerlere ateş açıyorlardı. Müslüman kumandan gemiden çıkan askerlere: “Allah, Allah” diyerek çıkmalarını emretti. Bu emre uyunca mayıs yağmuru gibi yağan kurşunlardan hiçbiri askerlerimize isabet etmez oldu. Savaşa katılan şahıslardan biri şöyle anlatmıştır: “Üzerlerine yürürken, düşmanın attığı mermiler bize isabet edeceği anda gaipten bir el çıkıp onu engelliyordu.”
Kıbrıs’ta sadece Rumlarla harp ettik zannetmeyin. Rus, Amerika ve diğer bütün kâfir devletlerle savaştık. Bu savaşta: “İşte bu (Kur’ân, faydası ve hayrı bol olan) çok mübârek bir kitaptır ki, onu (size) Biz indirdik! Öyleyse siz o (Kur’â)na hakkıyla uyun ve (hükümlerine muhalefetten) iyice sakının, tâ ki siz (gönderdiği kitapla amel ettiğiniz için Allâh-u Te`âlâ tarafından) merhamet olunasınız!”[2] âyet-i celîlesinin sırrı tecelli etti.
Bizim şu an esir gibi yaşamamız ise, Benî İsrâil gibi edepleri, sünnetleri diğer müstehapları ve diğer Şer‘î hükümleri terk etmemiz sebebiyledir. İstanbul’da bir milyon kişi namaz kılıyor, diyebilir miyiz? Hayır! İşte onun için zelil bir durumdayız. Allâh-u Te‘âlâ bizi akıllı etsin de on paralık zevklere esir olmaktan kurtarsın.[3]
Dipnotlar
[1] İsrâ Sûresi:6-7
[2] En‘âm Sûresi:155
[3] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, Siraç Kitabevi, İstanbul, 1999, c.4, s.139