Kudüs, peygamberler tarihinin başşehri konumunda bulunan, yeryüzünün en eski yerleşim birimlerinden biri ve pek çok medeniyetin beşiği olmuş muazzez bir şehirdir. Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ, Allah Te‘âlâ’nın müşerref kıldığı, mukaddes bir arazidir. Bu arazi ilk defa Hazreti Âdem (Aleyhisselâm) tarafından belirlenmiştir. Tarihî kaynaklarda yer alan bilgilere göre bu arazide ilk kez bir bina inşa edenler de Hazreti Âdem (Aleyhisselâm)ın çocuklarıdır.
Tarih ve tefsir kitaplarımızda yer alan bilgilere göre Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ, semâda buluna mânevî yapılardır ve yeryüzünde inşa edilmiş olan mescidler de semâdaki mânevî mescidlerin izdüşümüne tekabül etmektedir. Hakikat bu olduğundan, ‘Harem’ olarak ta‘zîm olunan bu arazilerin semaya doğru olan ciheti de tıpkı arazisi gibi mukaddes kabul edilmiştir.
Hazreti Süleyman (Aleyhisselâm) ve Beytü’l-Makdis
Hazreti Dâvûd (Aleyhisselâm)ın sınırlarını çizerek belirlediği araziye Hazreti Süleyman (Aleyhisselâm) tarafından büyük bir mâbed inşa edilmiş ve bu mâbedin yapımına Kur’ân-ı Kerîmde de temas edilmiştir. İnşaatında, Hazreti Süleyman (Aleyhisselâm)ın emrine verilmiş olan cinlerin de çalıştığı beyan edilen mescid, daha sonra gerçekleşen istilâlar sebebiyle yıkılmış ve birden çok kez tekrar inşa edilmiştir. Beytü’l-Makdis’ten kalan birtakım bölümler günümüze ulaşmış durumdadır. Sonraki asırlarda bölgenin Hristiyanların egemenliği altına girmesiyle beraber Beytü’l-Makdis’in enkazının üzerine büyük bir kilise inşa edilmiştir.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Tasviriyle Mescid-i Aksâ
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mi‘râcdan döndükten sonra haberin yayılmasının ardından müşriklerin münkirane tavırları üzerine Mescid-i Aksâ’yı onlara tasvir etmiştir. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) Kudüs’ün fethini müteakip, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in tarif ve tasvirinden yola çıkarak Mescid-i Aksâ’yı tespit etmiştir.
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) ve Kudüs’ün Fethi
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) Kudüs’ü fethettikten sonra Beytü’l-Makdis’in bulunduğu yeri temizleterek imam olup mü’minlere namaz kıldırdı ve günümüzde Kıble mescidi ya da Aksa Camii olarak anılan mescidin bulunduğu yere müslümanlar tarafından ahşaptan bir mescid edinildi. Mü’minler, Beytü’l-Makdis’den kalan parçaları da itina ile muhafaza ettiler.
Mescid-i Aksâ Neresidir?
Mescid-i Aksâ, Kubbetü’s-Sahrâ ve Kıble mescidini de içine alan, etrafı çevrili 144 dönümlük alanın tamamıdır. Bu alanın çevresinde ve içinde, muhtelif devirlerde inşa edilmiş binalar, medreseler ve daha pek çok yapı yer almaktadır.
Kıble Mescidi
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın yaptırdığı ahşap mescid, uzak mescid anlamında Aksa Camii veya Kıble Mescidi olarak anıldı. Emevîler döneminde birkaç kez genişletilen mescid, 1027 senesinde meydana gelen depremde ağır hasar gördü. 1034 senesinde tamamlanan tamiratı sonucunda yenilenerek tekrar hizmet vermeye başladı. Hristiyanların Kudüs’ü ele geçirmelerinin ardından kilise olarak kullandıkları yapı, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin fethini müteakip yeniden mescid olarak hizmet vermeye başladı.
Kubbetü’s-Sahrâ
Sahrâ ifadesi lügatte, kum, kaya gibi anlamlara gelmektedir. Kubbetü’s-Sahrâ’nın üzerine inşa edildiği kaya, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mi‘râca yükseldiği kaya olmasının yanı sıra, bölgede yaşamış olan peygamberlerle de önemli hatıraları olan bir kayadır.
Mescid-i Aksâ’nın kuzeyinde kalan Kubbetü’s-Sahrâ, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mi‘râca çıkmak üzere yükseldiği kayanın üzerine Emevî halîfelerinden Abdülmelik ibni Mervan zamanında 691 senesinde inşa edildi. İsmini de bu kayadan alan mescid ilerleyen dönemlerde vuku bulan depremlerde hasar görmesi sebebiyle birkaç kez tamir edildi. Kubbetü’s-Sahrâ, altın kubbesi ve diğer mimarî özellikleriyle de özellikle dikkat çeken bir yapıdır.
Mescid-i Aksâ ve dahi Kudüs günümüzdeki görünümüne, Osmanlıların yapmış olduğu tamirat, düzenleme ve eklemelerle kavuşmuştur. Kudüs’te Mescid-i Aksâ dışında daha pek çok tarihî yapı bulunmaktadır.