Mescid-i Aksâ, Mescid-i Harâm ile birlikte yeryüzünde inşâ edilmiş olan en kadîm mesciddir. Mescidin asıl adı Beytü’l-Makdîs’tir. Aynı kökten gelen ‘Kudüs’ kelimesi de bu mescidi ifade için kullanılmaktayken daha sonra mescidin bulunduğu şehrin adı hâline gelmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu mescid, Mekke-i Mükerreme’ye mesafesi bakımından ‘Mescid-i Aksâ’ yani ‘uzak mescid’ olarak anılmıştır. Kaynaklarımızda Mescid-i Aksâ’nın 16 kadar adı olduğu kaydedilmektedir. Surlarla çevrili olan bu alan aynı zamanda ‘Harem-i Şerîf’ olarak anılmaktadır.
Mescid-i Aksâ’dan Kur’ân-ı Kerîm’de İsrâ hâdisesi vesilesiyle bahis geçmiştir:
“(Bir mekânda bulunmaktan ve yüce Zât’ına yakışmayacak her türlü acziyet vasfından takdis, arılık ve) tenzîh O Zât’a ki; bir gece kulunu Mescid-i Harâm’dan, etrafını bereketli kıldığımız o Mescid-i Aksâ’ya götürmüştür. Tâ ki ona bazı âyetlerimizi gösterelim diye! Şüphesiz ki, Semî’ de, Basîr de ancak O’dur!”[1]
Bu mübârek bölge bir başka âyet-i kerîmede Hazreti Mûsâ (Aleyhisselâm)ın ümmetine hitâbı içerisinde yer almaktadır: “Ey kavmim! Allâh’ın (Levh-i Mahfûz’da) sizin (meskeniniz olması) için (ayırıp) yazmış olduğu o mukaddes (ve kutsal Şam arazisinde bulunan Kuds-ü Şerîf) toprağ(ın)a girin! (Orada bulunan azgın kimselerden korkarak) arkalarınıza doğru (gerisin geri) dönmeyin, sonra (dünya ve âhiret sevabını) kaybeden kimselere dönersiniz/(iki cihan saâdetini) kaybedenler olarak (geri) dönersiniz/.”[2]
Hazreti İbrâhim ve Lût (Aleyhimasselâm) ile ilgili bazı âyet-i kerîmelerde de yine Filistin bölgesinin mukaddes bir bölge olduğu beyân edilmiştir: “(Bunun üzerine onlar onu büyük bir ateşe attıklarında,) Biz: “Ey ateş! İbrâhîm’e karşı tam bir serinlik ve mükemmel bir esenlik ol!” buyurduk. Böylece onlar ona büyük bir hile yapmak istediler, Biz onları en çok zarara uğrayan kimseler hâline getirdik. Biz onu ve Lût’u âlemler için kendisinde (maddî ve manevî birçok) bereketler yarattığımız o (Şam ve Filistin) toprağ(ın)a ulaştırıp kurtardık!”[3]
Bölgenin mukaddes bir bölge olduğu husûsu Kur’ân-ı Kerîm’de başka âyetlerde de vurgulanmaktadır:
“(Öteden beri oğulları boğazlanarak ve zor işlerde köle olarak çalıştırılmak suretiyle hor görülüp) zayıf tutulmakta bulunmuş olan o (Benî İsrâîl) toplumu ise, (bol rızıklara sahip bulunması ve peygam berlerin meskeni olması münasebetiyle maddeten ve mânen) kendisinde bereketler yarattığımız o (Beyt-i Mukaddes) arazinin doğularına ve batılarına (düşen Şam ve Mısır topraklarının tümüne) mirasçı kıldık…”[4]
Kur’ân-ı Kerîm’de Meryem Sûresi’nin âyet-i kerîmelerinde Hazreti Zekeriyya (Aleyhisselâm)ın mescidi olarak bahsedilen; Hazreti Meryem (Aleyhisselâm) ile ilgili mucizelerin gerçekleştiği ve Hazreti Zekeriyyâ (Aleyhisselâm)ın Hazreti Yahyâ (Aleyhisselâm)ın peygamberliğiyle müjdelendiği mescidin de yine Mescid-i Aksâ olduğu belirtilmiştir.[5]
Mescid-i Aksâ, Mü’minlerin bir dönem kıblegâhı olması yönüyle de büyük bir önem taşımaktadır. Bu durum âyet-i kerîmede şöyle ifâde buyrulmuştur:
“(Ey Rasûlüm!) Biz (kıblenin Kâ’be’ye döndürülmesi hakkında gelecek vahiy beklentisiyle) yüzünün gökte dönüp durduğunu çokça görmekteyiz. İşte şimdi seni kendisinden râzı olacağın bir kıbleye kesinlikle döndürüyoruz. Artık (namaz kılarken) yüzünü o Mescid-i Harâm tarafına çevir! (Ey inananlar!) Siz de her nerede bulunursanız, artık yüzlerinizi onun tarafına çevirin! O kendilerine kitap verilmiş olan (Yahudi ve Hristiyan)lar, şüphesiz ki o (kıblenin döndürülme mevzuu)nun gerçekten Rablerinden (gelen) bir hak olduğunu elbette bilmektedirler…”[6]
Dipnotlar
[1] İsrâ Sûresi:1.
[2] Burada geçen “Arz-ı Mukaddese”nin neresi olduğu hakkında birkaç görüş varsa da, Katâde (Radıyallâhu anh)dan rivayet edilen Şam toprakları görüşü, bütün manaları içine almaktadır. Zira Şam denince, şu anda bili nen Şam vilâyeti kastedilmeyip, Erîha, Dımeşk, Filistin ve Ürdün dâhil, Tûr dağı ve civârına uzanan bölgenin tamamı konu edilmektedir.
[3] Enbiyâ Sûresi:69-71.
[4] A‘râf Sûresi:137.
[5] Meryem Sûresi:11, 37 ve 39.
[6] Bakara Sûresi:144.