1 Ocak tarihi İslâm ordusunun Mekke-i Mükerreme’nin fethi amacıyla Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin emrinde Medîne-i Münevvere’den hareket ettiği gündür. Bu hareketten on gün sonra 11 Ocak 630 miladi tarihinde (H. 20 Ramazan 8) Mekke-i Mükerreme’nin fethi gerçekleşmiştir. Sitemizde Mekke-i Mükerreme’nin fethiyle ilgili daha önceki senelerde yayımlanmış yazılarımız bulunduğundan biz bu sene ‘Kur’ân-ı Kerîm’de Mekke-i Mükerreme’ başlıklı bir serî kaleme almayı uygun gördük. Site içeriğimizden Mekke-i Mükerreme’nin fethiyle ilgili daha evvel yayımlanmış olan yazılarımıza erişim sağlayabilirsiniz.[1] Serînin ilk yazısına erişim sağlayabilmek için tıklayınız…
Kur’ân-ı Kerîm’de Mekke-i Mükerreme Üzerine Yemin Edilmesinin Hikmetleri
“Yemin ederim işte şu (yasaklı) belde (olan Mekke-i Mükerreme)’ye! Oysa (bu beldenin otunu bile koparmak haramken,) sen(in gibi hürmetli bir zât) işte bu beldede (avlanılacak bir şey yerine konmayıp) helâl (görülerek türlü türlü eziyetlere müptelâ edilmekte)sin! /Sen (Mekke’yi fethederek) işte bu beldede konaklayıcısın!”/[2]
Beled Sûre-i Celîlesi Arpların kasem (yemin) için kullandıkları bir ifade ile başlamaktadır. Yemin Kur’ân-ı Kerîm’de birkaç sebebe binâen kullanılmıştır. Yemin edilen şeyin faziletini vurgulamak, beyan edilen hususu te’kid ve yemini müteakip beyan edilecek hususlara dikkatleri yoğunlaştırmak bu konuyla ilgili olarak zikredilen başlıca sebeplerdendir.[3]
Sûrenin hemen başında üzerine yemin edilen beldenin Mekke-i Mükerreme olduğu konusunda müfessirler ittifak etmişlerdir. Âyet-i kerimenin diğer bazı kıraatlerindeki okuyuş farklılıkları için yemini te’kid etmek ya da olumsuzluk harfiyle beraber kullanımıyla Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in faziletine vurgu yapıldığı beyan edilmiştir.
Devamındaki ifadeler haram (kendisine mahsus yasakları) olan bir bölgede yeri geldiğinde savaşarak düşmanları öldürmenin Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) için meşrû olduğu beyan edilmiştir. Nitekim Mekke-i Mükerreme’nin fethi esnasında bu çevrede zarûrî olarak savaşılmış ve müşriklerden bir kısmı öldürülmüştür.
Bu konuyla ilgili detayları Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle açıklamıştır: “Allah, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Mekke’yi haram (saygın) bölge yapmıştır. Binâenaleyh Mekke, kıyamet kopuncaya kadar haramdır. Benden önce hiç kimse için mübah olmamıştır. Benden sonra da hiç kimseye mübah olmayacaktır. Bir gündüz, bir saat müstesnâ bana da helâl kılınmadı. Dolayısıyla onun ağaçları kesilmez, otları koparılmaz, av hayvanı ürkütülmez (avlanılmaz), yitiği ancak kaybeden için helâldir.” Bunun üzerine Hazreti Abbâs (Radıyallâhu Anh), “Ey Allâh’ın Rasûlü izhîr otu hariç olsun, çünkü o evlerimiz ve kabirlerimiz içindir” deyince, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): “İzhîr otu hariç…” buyurmuştur.[4]
Âyet-i kerimede ayrıca müşriklere de mantık yönünden tenkit getirilmiş, Mekke-i Mükerreme’yi ağaç kesmenin ve avlanmanın dahî haram olduğu bir yer olarak görmelerine rağmen Hazreti Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kanını dökmeyi helal saymalarındaki tutarsızlık açık bir şekilde beyan edilmiştir.
Hülâsa; üzerine yemin edilmesi, Mekke-i Mükerreme’nin fazîletini vurgulamak içindir. Peygamberlerin diyarı olması, Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm)ın makamını barındırması ve hâssaten Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğduğu, yaşadığı ve risâletle müşerref kılındığı yer olması Mekke-i Mükerreme’yi mübârek kılan başlıca unsurlardır.
Sûre-i Celîle’nin devam eden âyet-i kerîmelerinde câhiliye karanlıklarında kalmış insanların fazîlet ve güç anlayışları da tenkit edilerek hakiki gücün ne olduğu konusunda açıklamalarda bulunulmuştur. Ulemânın büyüklerinden Ömer Nasûhî Bilmen (Rahmetullâhi Aleyh) sûredeki bu vurguları şu şekilde özetlemiştir: ’’Bu mübârek sûre, insanların nasıl bir tabiatta yaratılmış olduklarını gösteriyor. Ve insanların kendi kuvvetlerine nasıl böbürlendiklerini bildiriyor. Kerem Sahibi Yaratıcının, insanlara ihsan buyurmuş olduğu nimetleri hatırlatıyor, insan için kurtuluş ve selâmet yolunu, nefis ve arzularıyla cihâd usulünü tâyin ediyor. Kimlerin nîmet ve saadete ereceklerini, kimlerin de mutsuzluğa, azaba tutulacaklarını beyan buyurmaktadır.’’[5]
Kur’ân-ı Kerîm’de Tîn Sûresi’nin başında da Mekke-i Mükerreme üzerine yemin edilmiştir: “Bir de işte şu çok güvenli şehir (olan Mekke-i Mükerreme’y)e (andolsun).”[6]
Âyet-i kerimede “emîn belde” (güvenli şehir) olarak ifade edilenin Mekke-i Mükerreme olduğu konusunda müfessirler ittifak etmiştir. Şehrin güvenli olma vasfı özellikle “Kendilerine güvenli, kutsal bir belde yaptığımızı…”[7] âyet-i kerimesi, Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm) üzerinden ifadeyle: “Hani biz Kâbe’yi insanlara vaktiyle bir sevap mahalli ve emin bir sığınak yapmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den namaz kılacak bir yer edinin.”[8] ve “Biz onları, her şeyin ürünlerinin toplanacağı emin bir Harem’de yerleştirmedik mi?”[9] âyet-i kerimesiyle birlikte ele alınmak sûretiyle Mekke-i Mükerreme’nin ‘harem’ vasfına vurgu yapılmış ve ‘Beled-i Emîn’ bu şekilde açıklanmıştır. Nitekim şehrin bu evsâfı ileride detaylı bir şekilde açıklanacaktır.
Sonuç olarak İbnü Âcîbe el-Hasenî (Rahimehullâh)ın da el-Bahrü’l-Medîd’inde dediği gibi: “Fezâili ve hususiyetleri sebebiyle Mekke-i Mükerreme’ye yemin edilmesinin sebepleri üzerinde konuşulmayı (ve yazmayı) dahi gerektirmeyecek kadar açıktır…”[10]
>devam edecek<
Dipnotlar
[1] Mekke-i Mükerreme’nin fethi arşivimize erişim sağlayabilmek için lütfen tıklayınız…
[2] Beled Sûresi:1, 2
[3] ‘’Eğer: Yüce Allah’ın yemin etmesinde hikmet nedir? Zaten insanlar o dönemde ya tasdik eden ya da yalanlayan olmak üzere iki sınıftı. Doğrulayan yeminsiz de doğrulamaktadır. Yalanlayan ise yemin ile birlikte de tasdik etmemektedir, denilecek olursa şu şekilde cevap verilebilir: Kur’ân-ı Kerim Arapça nâzil olmuştur. Araplardan herhangi bir kimse sözünü pekiştirmek istediği takdirde sözünün doğruluğuna yemin eder. Şânı yüce Allâh da onlara karşı konulan delile kuvvet kazandırmak istediğinden dolayı Kur’ân-ı Kerîm’in, kendi katından gönderilmiş olduğuna yemin etmektedir.’’ (İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, Bakara Sûresi tefsîrinden naklen.)
[4] Buhârî, İlim, 37; Tirmizî, Hacc, 1 (3/173)
[5] Ömer Nasûhî Bilmen, Kur’ân Tefsiri, Beled Sûresi tefsiri.
[6] Tîn Sûresi:3
[7] Ankebût Sûresi:67
[8] Bakara Sûresi: 125
[9] Kasas Sûresi: 57
[10] el-Bahrü’l-Medîd, Tîn Sûresi tefsiri.