Tam adı Kuss ibni Sâ‘ide ibni Amr el-İyâdî’dir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in risâletle vazifelendirildiği 610 senesinden yaklaşık on sene evvel 600 senesinde vefât etmiştir. Kuss ibni Sâ‘ide, câhiliyye devrinde yaşayan fakat Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm)ın dîninden kalan vahiy ürünü malûmatla tevhîd akîdesine bağlılığını muhafaza eden, müşriklerin putperestliğinden uzak kimselerdendi.
Necran çevresindeki İyâd kabilesine mensup biriydi. Necran, bölgede yetişen hatipleriyle ün yapmış bir yerleşim birimiydi. Kuss ibni Sâ‘ide de böyle bir yerde büyüyüp yetişti ve güçlü bir hatip olarak temayüz etti. İyi bir şâir olan Kuss ibni Sâ‘ide’nin, çevresindeki insanlara nasihat ettiği gibi aralarında Irak ve Suriye topraklarının da bulunduğu bölgelere giderek muhtelif yörelerde yaşayan insanlara da hitap ettiği hatta kendisinin Bizans tarafından da hürmet gördüğü ve nasihatlerinden onların da nasibdar oldukları nakledilmiştir.
Ukâz panayırı, dönemin en önemli ticaret pazarlarından biriydi. Kuss ibni Sâ‘ide insanlara olan nasihatlerini daha geniş kitlelere ulaştırabilmek amacıyla bu panayırları değerlendirmeyi ihmal etmezdi. Burada kızıl devesinin üzerinde bulunduğu sırada verdiği bir hutbeyi Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Hazreti Ebû Bekir es-Sıddîk (Radıyallâhu Anh) da dinlemiş ve Hazreti Sıddîk (Radıyallâhu Anh) bu hutbeyi yıllar sonra ezberinden nakletmiştir.[1]
Kuss ibni Sâ‘ide’nin Hutbesi
“Ey insanlar! Dinleyiniz ve belleyiniz; bir şeyi bellediniz mi ondan faydalanınız.
Gerçek şudur ki yaşayan ölür, ölen yok olur; olacak olur. Gelmekte olan şey elbet bir gün gelecektir. Yağmur yağar, otlar biter; çocuklar doğar, anaların babaların yerini tutar. Sonra hepsi mahvolur gider. Vukuâtın ardı arkası kesilmez; hepsi birbirini tâkib eder.
Dikkat edin, söylediklerime kulak verin!
Gökte haber, yerde ibretler vardır. Kapkaranlık gece, burçlar, sema, vadilerle yarılmış yer ve dalgalı denizler… Bana ne oluyor ki insanların daima gittiklerini, fakat geri dönmediklerini görüyorum. Acaba vardıkları yerden memnun oldukları için mi orada kalıyorlar; yoksa alıkonulup da uykuya mı dalıyorlar?
Yemin ederim, Allâh’ın indinde bir dîn var ki, şimdi bulunduğunuz dînden daha sevgilidir. Ve Allâh’ın gelecek bir Peygamber’i var ki, gelmesi pek yakındır. O’nun gölgesi başınızın üzerine düştü. Ne mutlu o kimseye ki, O’na îmân edip de, O dahî ona hidâyet eyleye! Vay o bedbahta ki, O’na isyân ve muhâlefet eyleye! Gaflet sahiplerine, geçmiş milletlere ve eski asırların halklarına yazıklar olsun!
Ey İyâd halkı!
Gafletten sakının! Her şey fânîdir, ancak Cenâb-ı Hak Bâkî’dir. Birdir, şerîk ve nazîri yoktur. İbâdet edilecek yalnız O’dur. O doğmamış ve doğurmamıştır. Evvel gelip geçenlerde bizler için ibretler çoktur.
Ey İyâd halkı!
Hani babalarınız ve dedeleriniz? Hani mal ve evlâd? Hani hastalar ve ziyaretçileri? Hani müzeyyen kâşâneler, taştan hâneler yapan, binalar kurup da yükselten, yaldızlayıp süsleyen Âd ve Semûd? Nerede o haddi aşıp azan, servet toplayıp yığan ve kavmine hitâben: “Ben sizin en büyük Rabbinizim” diyen zorba firavun ve Nemrud? Onlar sizden daha çok servete sahip ve uzun ömürlü değil miydiler? Bu yer, onları değirmeninde öğüttü toz etti. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri de yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi gaflet etmeyin. Onların yolundan gitmeyin. Her şey fânî; ancak Cenâb-ı Hakk Bâkî’dir.
Ölüm ırmağının girecek yerleri var; ama çıkacak yeri yok! Küçük büyük herkes göçüp gidiyor. Herkese olan bana da olacaktır…”[2]
Dipnotlar
[1] Mehmet Ali Kapar, “Kus ibni Sâide”, DİA, c.26, s.460
[2] Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, 2/264; İbni Kesîr, el-Bidâye, 2/234-241; Heysemî, 2,/418