İslâm medeniyetinin üzerinde yükseldiği müesseselerin ilki olan Mescid-i Nebevînin inşası, milâdî 622 senesinde başlamış ve 623 senesinin nisan ayında tamamlanmıştır. Mescid-i Nebevî’yi ziyaret etmek ve orada bulunmak büyük bir bahtiyarlıktır.
Resûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)in hicretten sonra Medine-i Münevvere’de yaptırdığı ve aynı zamanda kendisinin de medfûn bulunduğu mesciddir. Bu husûsiyetleriyle Kâbe-i Muazzama’dan sonra yeryüzünün en fazîletli mescididir. Resûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ile beraber Hazreti Ebûbekir ve Hazreti Ömer de (Radıyallâhü Anhümâ) burada medfûn bulunmaktadırlar.
Resûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) döneminde ilk inşa edildiğinde sütunları hurma kütüğünden, çatısı hurma dallarından, duvarları ise taşlardan oluşmaktaydı. Mescidin bir bölümü de ‘suffa’ adıyla, eğitim görenlere ve ihtiyaç sahiplerine ayrılmıştı.
Müslümanların sayısının zamanla artmasıyla birlikte, mescidi genişletme ihtiyacı hâsıl olmuş ve Osman (Radıyallâhü Anh), Resûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)den almış olduğu müsaade ile mescidin etrafındaki bölümü satın almış ve mescid genişletilmiştir. Ebûbekir (Radıyallâhü Anh) döneminde inşaatında değişiklik yapılmayan mescid, Ömer (Radıyallâhü Anh) döneminde ve sonraki dönemlerde günümüze kadar sürekli tamir ve tâdil edilmiştir.
Emevî halifelerinden Velîd bin Melik zamanında Mescid-i Nebevî’nin üç koldan genişletilmesiyle birlikte, Resûlullâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)in hücre-i saadetleri de mescid içerisine alınmıştır. Bu büyük genişletme faaliyeti, Medine valisi Ömer bin Abdülazîz (Radıyallâhü Anh)ın denetim ve kontrolünde gerçekleşmiştir. Daha sonraki halifeler döneminde devam eden tamirat ve tâdilatlarla Mescid-i Nebevî, günümüzdeki halini almıştır.
Mescid-i Nebî, günümüzdeki yapısıyla annelerimizin evlerinin yanı sıra, Hazreti Ebûbekir, Hazreti Ca‘fer, Hazreti Abbâs, Hazreti Ammâr, Hazreti Abdullah bin Mes‘ûd, Hazreti Talha ve Hazreti Abdurrahman bin Avf ve gibi pek çok sahâbînin evini de içine almış durumdadır. Hazreti Ebû Talha’nın evi ve bahçesindeki Ha’ kuyusu da günümüzde Mescid-i Nebevî sınırları içerisinde kalmış durumdadır.