İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) 571 yılında Kameri aylardan Rebiülevvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye “Mevlid Gecesi” denir. O’nun (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah (Celle Celâlühû) inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.
Yaşanacak bu olayların akabinde, dünyaya bir ahir zaman peygamberinin yollanacağını ve bu zatın eli ile bütün şer ve zulümâtın def olacağı, Tevrat ve İncil’de bildirilmişti. Arap Yarımadasında yaşayan Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler. O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp “Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur.” dediler.[1]
Bu Gece Doğan Çocuk
Bîr Yahudi ileri geleni Mekke’de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda, “Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?”diye sordu. “Bilmiyoruz” diye cevap verdiler. Yahudi ise: “Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum! Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin’in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var.” dedi.
Toplantıda bulunanlar Yahudi’nin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. “Bu gece Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) koydular.” haberini aldılar.
Ertesi gün Yahudiye vardılar: “Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?” dediler. Yahudi:“Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?”dedi. Onlar, “Öncedir ve ismi Ahmed’dir.” dediler. Yahudi, “Beni ona götürün.”dedi.
Ellerinden Kitap da Gitti
Yahudi ile beraber kalkıp Hazreti Âmine’nin evine gittiler, içeri girdiler. Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi, Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada, “Ne oldu sana, yazıklar olsun.” dediler. Yahudi, “Artık İsrailoğullarından peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir. Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir.” dedi.[2]
Gerçekten olaylar, Yahudi bilginin okuduğu kitaplardaki haberlere muvafık olarak gelişecek ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), insanları hak dine davet edecek, bu yolda mücadele verecek ve İslâm dini bütün dünyaya yayılacaktı. Yahudiler ise buna mani olamayacaklar ve mağlub olarak zelil bir şekilde, Arabistan yarımadasını terk edeceklerdi.
Geceyi İhyâ İçin Yapılabilecek Bazı Ameller
Mübârek geceleri ihyânın en azı, yatsı ve sabah namazlarını cemaatle edâ etmektir. Bu gecenin varlığından haberdar olarak sadece Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumuna ve gönderilişine sevinmek dahî bu geceyi ihyânın bir yönüdür.
Muhtaçları gözetmek, hayr-ı hasenât ve tasaddukta bulunmak, ilim yuvaları ve dinî müesseseleri sadaka-i câriye ile desteklemek ve sohbet meclislerinde bulunmak da yine büyük fazîletlere ve bol miktarda ecre ulaşma noktasında, bu gece unutulmaması gereken işlerdendir.
Bu hatırlatmalardan sonra, Rasûlüllâh Efendimiz’in (simge) dünya âlemini teşrif ettiği Mevlid Gecesinin; sünnet-i seniyyenin öneminin anlaşılmasına ve dinî hayatın toplum içerisinde yeniden yaygınlaşmasına, ümmet-i Muhammed’in başta salgın hastalık olmak üzere tüm sıkıntılardan halâsına vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ederiz.
Dipnotlar
[1] İbn-i Sa’d, Tabakat, s. 60.
[2] İbn-i Sa’d, Tabakat, s. 162.