Nakşibendî tarîkatının Müceddidî kolunu İstanbul’a ilk olarak getiren Muhammed Murâd el-Buhârî Hazretleri, h.1050/m.1640 yılında Semerkand’da doğdu. Henüz üç yaşında iken felç geçirdiği için ayaklarından kötürüm oldu. Ama bu onu ilim irfan yolculuğundan alıkoymadı. İlk tahsilini memleketi Semerkand’da tamamladıktan sonra, ilim tahsil etmek için Hindistan’a gitti. Burada bir taraftan zâhirî ilimleri tahsil ederken, diğer taraftan mânevî arayış içerisine girdi. Bir süre sonra Nakşibendiyye tarîkatının Müceddidiyye kolunun kurucusu İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin oğlu ve aynı zamanda halifesi olan Mevlânâ Muhammed Ma‘sûm Hazretleri ile karşılaştı ve ona intisap etti.[1]
Zâhirî ve bâtıni ilimlerde yetişip seyr-i sülûkünü tamamladıktan sonra Mevlânâ Muhammed Ma‘sûm Hazretlerinden hilâfet aldı. Ardından hac vazifesini eda etmek için yola çıktı. Seyahati sırasında Buhârâ’ya giden Muhammed Murâd el-Buhârî Hazretleri, burada Belh ve Semarkand meşâyıhı ile görüştükten sonra Bağdat’a, ardından İsfahan, Mısır, Kudüs ve Şam’a uğradı. Zikredilen bölgelerde ulema ve meşâyıhtan birçok kimse ile dostluk ve irtibat kurdu.
Hac Seferi ve İstanbul’a İntikali
Beş defa hacca giden Muhammed Murâd el-Buhârî Hazretleri, ikinci hac görevini ifa etmesinin ardından Kahire’de ilim tahsiline devam etti. Şam’da ikamet ettiği sırada burada evlendi ve iki çocuğu oldu.[2] Şam’da verdiği ders ve tasavvufî sohbetleriyle geniş halk kitleleri tarafından yakından tanındı. İstanbul’daki ulema ve tasavvuf erbabı arasında şöhreti hızla yayıldı. Bu çevrelerin kendisini davet etmesi üzerine h.1092/m.1681 yılında İstanbul’a geldi. İstanbul’da meşâyıh, ulema ve devlet ricâli tarafından yakın ilgiyle karşılanan Muhammed Murâd el-Buhârî Hazretleri, beş yıl kadar Eyüp’te Nişancı Mahallesi’nde ikamet etti.
İstanbul’da bulunduğu yıllarda Sultan 4. Mehmed başta olmak üzere Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi, Şeyh Mehmed Emin Tokâdî, La‘lîzâde Seyyid Abdülbâkî ve Şeyhülislâm Hacı Veliyüddin Efendi gibi pek çok mümtaz şahsiyet onun sohbet ve feyzinden istifade etti.
İstanbul’da beş yıl ikamet ettikten sonra, tekkenin postnişînliğini halîfesi Kilisli Ali Efendi’ye bırakarak h.1097/m.1686 yılında Şam’a, oradan da üçüncü defa Hicaz bölgesine gitti. Yaklaşık bir yıl burada kaldıktan sonra tekrar Şam’a döndü. Şam’da kurduğu Berrâniyye Tekkesinde uzun bir müddet hizmet verdikten sonra oğlu Muhammed Bahâeddîn el-Murâdî’yi yerine halife tayin ederek h.1120/m.1708 yılında tekrar İstanbul’a geldi.
Muhammed Murâd el-Buhârî Hazretlerine duyulan büyük teveccühden rahatsız olan Sadrazam Çorlulu Ali Paşa, “Şeyh hazretlerini hacca götürüyoruz” bahanesiyle donanma ile yola çıkarttı ancak Alanya sahillerinde gemiden indirtti. Muhammed Murâd el-Buhârî Hazretleri, önce Konya’ya daha sonra Kütahya üzerinden Bursa’ya ulaştı, burada altı yıl kadar ikamet etti.
Hicri 1130/miladi 1718 yılında Bursa’dan İstanbul’a üçüncü defa gelen Şeyh Murâd Buhârî Hazretleri bir süre Eyüp’te Hüseyin Efendizâde’nin bahçesinde bulunan evde, ardından Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’nın babası Nuh Efendi’nin yalısında ikamet etti. Son olarak Kilisli Ali Efendi’nin (vefatı h.1147/m.1734) uhdesine bıraktığı Eyüp’teki tekkede tekrar postnişîn oldu ve vefatına kadar bu görevini sürdürdü.
Vefâtı ve Cenâze Namazı
12 Rebîulâhir 1132 / 21 Şubat 1720 Salı gecesi Rahmet-i Rahmân’a kavuşan Murâd el-Buhârî Hazretlerinin cenaze namazında, Eyüp Camii ve meydanı kâfi gelmediğinden cemaat bir müddet yerinden kımıldayamamıştır.[3] Kılınan cenaze namazından sonra kendi adına tahsis edilen Nişancı Meydanındaki tekkenin dershane kısmına defnedilmiştir.
Şeyh Murâd el-Buhârî Hazretlerinin en önemli özelliği, ayaklarından kötürüm olmasına rağmen ömrünü hac, ilim, irfan faaliyetleri çerçevesinde Semerkand, Hindistan, Kudüs, Hicaz, Belh, İsfahan, Bağdat, Kahire, Buhara, Şam, Bursa ve İstanbul gibi illere uzun yıllar süren seyahatlerle geçirmiş olmasıdır.[4]
Diğer belirgin vasfı ise onun Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye kolunu İstanbul’a ilk getiren mutasavvıf olmasıdır. Bilindiği üzere Nakşibendîliğin Müceddidiyye kolunun kurucusu İmam Rabbânî Hazretleridir. Şeyh Murâd el-Buhârî Hazretleri, İmam Rabbânî Hazretlerinin oğlu Mevlana Muhammed Ma‘sûm Hazretlerinin halifesidir. Dolayısıyla Nakşibendîliğin Müceddidî kolu, ilk olarak Murâd el-Buhârî Hazretlerinin tarîkat faaliyetleri vesilesiyle İstanbul’da yayılmaya başlamıştır.[5]
Eserleri
– Câmi‘u’l-Müfredâti’l-Kur’ân: Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç lisanda yazılmış olan bu eser, Kur’ân ilimleri ile alakalıdır.
– Silsiletü’z-Zeheb: Tasavvuf ile alâkalı olan küçük hacimli yazma bir eserdir.
-Mektûbât: Şeyh Murâd Efendi’nin yazdığı mektupların yer aldığı bu eser, Arapça olup yazma nüsha hâlindedir. Bu eser, Murâd el-Buhârî Hazretlerinin irtihâlinden sonra müridleri tarafından hazırlanmıştır.
-Mesmû‘ât mine’s-Seyyid Muhammed Murâd-ı Buhârî: Şeyh Murâd Buhârî’nin sohbetlerinden derlenen bu yazma eser, Türkçe olup tasavvufla ilgilidir.
-Menâkıb ve Takrîrât-ı Muhammed Murâd-ı Buhârî: Bu eser Türkçe olup Şeyh Murad Efendi’nin Bursa’daki sohbetlerinde tutulan notların bir araya getirilmesiyle teşekkül etmiştir.
-Risâle-i Nakşibendiyye.
Dipnotlar
[1] Halil el-Muradî, Silkü’d-Dürer, 4/129; Mehmet Mermi Haskan, Eyüp Sultan Tarihi, 1/136; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-Cevâmî‘, 1/ 292; Halil İbrahim Şimşek, 18. Yüzyıl Osmanlı Tasavvufunda Müceddidiyye Hareketi, s. 83.
[2] Halil el-Muradî, Silkü’d-Dürer, 4/129-130.
[3] Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-Cevâmî‘, 1/293.
[4] Halil İbrahim Şimşek, 18. Yüzyıl Osmanlı Tasavvufunda Müceddidiyye Hareketi, s. 86.
[5] “Nakşibendîlik”, DİA.