Konuşmak: İnsanın kendisini sözlerle ifade etmesidir. Düşünmek ve konuşmak, insanı diğer canlı türlerinden ayıran en belirgin özelliklerdendir. Bu haslet, yalnızca ahsen-i takvim sıfatı ile muttasıf olan insanoğluna lütfedilmiştir. Konuşmak kişinin seviye ve fikir yapısını gözler önüne seren bir alâmettir.
Hilkati itibarıyla üstün meziyetlerle donatılan Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e Mevlâ Te‘âlâ tarafından mükemmel bir hitabet, kusursuz bir konuşma yeteneği bahşedilmiştir. Bu özellikleri vesilesiyle fesahât ve belâgatin şiarı olarak temayüz etmiştir. Zira o, müşerref olduğu Kur’ân-ı Kerîm ile tüm şair ve edipleri hayrete düşürüp aciz bırakmıştır.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bu hüviyeti, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmiştir: «“Ey Muhammed! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar, yine de onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.”»[1] Aynı konuyu vurgulayan bir başka âyet-i kerîmenin hitâbı da şöyledir: “Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.”[2]
Fesahâti ve Cevâmi‘u’l-Kelim Husûsiyeti
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de fasih bir lisana sahip olduğunu ve bunun Allah Te‘âlâ’nın kendisine bir lütfu olduğunu ashâbına şu sözlerle beyan etmiştir: “Ben Arapların en fasih konuşanıyım! Çünkü ben, Kureyş kabilesine mensup bulunmakla beraber, Sa‘doğulları topraklarında yetiştim![3] “Ben, sizin aranızda dili en güzel konuşanınızım! Zira ben, Kureyş kabilesindenim; lisanım da, Sa’d ibni Bekiroğulları’nın lisanıdır.”[4]
Bir başka hadîs-i şerîfinde, az sözle çok şey ifade etmesi anlamına gelen cevâmi‘u’l-kelim hususiyetini vurgulamıştır: “Ben, cevâmi‘u’l-kelim (özlü söz sahibi) olarak gönderildim.”[5] “Bana, cevâmi‘u’l-kelim yeteneği verildi.”[6]
Muteber kaynaklarımızda Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in çok yönlü üstün bir şahsiyet olduğu ve bir yönüyle; vâiz, müftü ve hâkim; diğer yönüyle muallim, terbiyeci ve aile reisi; duruma göre de bir diplomat, bir kumandan ve bir fatih olduğu ifade edilmektedir. Bununla beraber, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in; dost-düşman, müslim-gayrimüslim, zengin-fakir, büyük-küçük, kadın-erkek her kesimle muhatap olan bir cemiyet reisi olduğu da zikredilmektedir.
Hitâbet Üslûbu ve Nezâketi
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), söylediklerini herkesin takip edip anlayabileceği bir şekilde, tane tane, açık seçik ve ağır ağır konuşurdu. Şöyle ki, dinleyenler kelimelerini sayacak olsalar, hiç zorluk çekmeden teker teker sayabilirlerdi. Yerine ve duruma göre konuşma esnasında önemli gördüğü cümle ve kelimeleri üçer defa tekrarlardı.[7] Az söz ile çok manalar ifade ederdi.[8] Yerine göre mütevazı, şefkatli ve merhametliydi. Hitabında tatlı bir dil kullanırdı.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), yerine göre de şakacı, gönül alıcı, müjdeleyici, teşvik edici bir üslup benimserdi.[9] Bazı zamanlarda ise kinaye ve teşbih ihtiva eden, düşünmeye sevk edici ve ufuk açıcı cümleler tercih ederdi.[10] Bazı konuşmalarında ise yarı tavsiye, yarı talimat vererek sorumluluk bilinci aşılardı.[11]
Dilde Nebevî Hassasiyet
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), İslâm’a söz getirecek ve ters düşecek hiçbir hareketten hoşlanmaz ve yerine göre bazen sert bir dille uyarıda bulunurdu. Bu gibi durumlarda hiddeti artar ve buna bağlı olarak gözleri kızarır ve sesi yükselirdi.[12] Durumuna göre hüzünlü bir dille konuşur; durumuna göre de sessiz kalıp sükût ederdi.[13] Bir şeye gazaplandığı vakit kontrolünü kaybetmeden ikazlarda bulunurdu.[14]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bazı konuşmalarında “mıhsara” adı verilen asâsı ile işaret ederek meramını ifade ederdi.[15] Kelâmına besmele ile başlayıp hamd ile bitirirdi.[16] Bütün bunların yanında ses tonu, telaffuzu, konuşma hızı, konuşurken takındığı tavır ve mimikleri de muktezayı hâle mutabık olurdu.
Dipnotlar
[1] İsrâ Sûresi:88
[2] Nahl Sûresi:44
[3] Taberânî el-Mu‘cemü’l-Kebîr, 5, No. 5437.
[4] İbn Sa‘d, Tabâkât, c. 1, s. 113.
[5] Buhârî, Cihâd, No. 2977.
[6] Müslim, Mesâcid, No. 523.
[7] Tirmizî, Menâkıb, No. 3640.
[8] Buhârî, Cihâd, No. 2977.
[9] Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ashâbına karşı merhametli davrandığı Kur’ân-ı Kerîm’de özellikle vurgulanmıştır (Bkz. Âl-i İmrân Sûresi:159; Furkân Sûresi:70). Lâtife yaptığı ve gönül alıcı bir tavır benimsediği bazı hâdiseler de hadîs kitaplarımızda kaydedilmiştir (Bkz. Tirmizî, Birr, No. 1990; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, c. 1, s. 223).
[10] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân, 17; Ebû Dâvûd, Edeb, No. 4998.
[11] Ebû Dâvûd, Edeb, No. 5156.
[12] Buhârî, Enbiyâ, 54, Megâzî, 53, Hudûd, 11-12; İbn Sa‘d, Tabâkât, c. 1, s. 377.
[13] Bezzâr, el-Müsned, No. 4150; Şuârâ Sûresi:3; Nahl Sûresi:127; Yûsuf Sûresi:86; Tirmizî, Kıyamet, No. 2501.
[14] Ebû Dâvûd, c. 3, No. 3646.
[15] İbn Sa’d Tabakat, 1. 377
[16] Yûnus Sûresi:10