Kur’ân-ı Kerîm’de “haram aylar” mefhûmu üzerinde önemle durulmuş, konunun hukukî boyutu özellikle vurgulanmıştır. Bu noktada, haram aylar mefhûmunun tarihî arka plânından haberdar olmak, âyet-i kerîmelerin anlaşılması noktasında önem taşımaktadır. Nitekim müfessirlerimiz de bu konuya dair geniş malûmatı tefsirlerine derç etmişlerdir. Konuyla ilgili âyet-i kerîmelerden birinin hitâbı şöyledir:
”Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: ‘Onda savaşmak büyük (bir günah ve cürümdür). Ama Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük (bir günahtır). Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, artık onun bütün yaptıkları (ameller) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve o, ateşin halkındandır, onda süresiz kalacaktır.”[1]
Receb-i Şerîf Ayında Umre
Bazı müfessirler haram ayların bu şekilde isimlendirilmesinin sebebinin, hac ve umre olduğunu bildirmişlerdir. Çünkü aylar, savaşmanın ve kervanlara saldırı gibi fenalıkların da yasaklandığı ve genellikle bu yasağa uyulan aylardır.
Bu görüşte olanlara göre, Zilkade ayı, hac yolculuğu yapılan ay olması sebebiyle haram kılınmıştır. Zilhicce ayının haram kılınması ise, hac menâsikinin bu ayda îfâ edilmesindendir. Muharrem ayının haram kılınma sebebi ise bu ayın hacdan geri dönülen ay olmasıdır. Böylece hac için evinden ayrılanlar tekrar evine dönünceye kadar emin bir şekilde hac yapmış olurlar.
Receb ayı ise senenin bir başka devresinde umre yapılabilmesi için haram kılınmıştır. Bu açıdan Receb-i Şerîf ayı, peş peşe gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem gibi üç haram ayın dışında, onlara nazaran senenin ortasında bulunan bir aydır ve bu özelliğiyle senenin bir başka bölümünde emin bir şekilde umre yolculuğuna imkân sağlayan bir ay olmaktadır.[2]
Receb-i Şerîf ayında umre yapmanın fazîletli olduğu da hadîs-i şerîflerde bildirilmekte ve eslâfımızın tatbikatından anlaşılmaktadır.
Surre Alayları
Osmanlı tarihinde “Surre Alayı” Receb-i Şerîf ayında yola çıkardı. Haremeyn’in (Mekke ve Medine) ihtiyaçlarının karşılanması için İstanbul’dan Hicâz’a deve kervanı çıkarılırdı. Alay, Topkapı Sarayı’nda yapılan teferruatlı bir merasimle surre eminine teslim edilir ve padişah tarafından dua ile bizzat uğurlanırdı. Surre alayı, Efendiler Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e hediye göndermek isteyenlerin hediyelerini toplamak için İstanbul’u dolaşırdı.
Hediyesi olanlar hediyelerini görevlilere teslim eder, böylece kervan ihtiyaç ölçüsünde deve sayısı artırılarak büyürdü. Kâbe-i Muazzama örtüsü de her sene Topkapı Sarayı’nda padişahın emriyle özel kumaşlardan ve altın işlemelerle süslenerek hazırlanır ve surre alayıyla Kâbe-i Muazzama’ya gönderilirdi. Zaman içerisinde raylar döşenip de Osmanlı Devleti’nde trenin kullanılmaya başlanmasıyla surre alayı için tren yolu tercih edilmiştir. Yol müddeti kısaldığından, surre alayı yola Şevvâl ayında çıkmaya başlamıştır. Surre alayları hakkında detaylı malûmata buradan ulaşabilirsiniz.
Dipnotlar
[1] Bakara Sûresi:217
[2] Bkz. İbni Receb el-Hanbelî, Letâfiü’l-Me‘ârif, s. 222.