Te’lifinin üzerinden iki yüz elli seneden fazla bir zaman geçen, bize şeriatın inceliklerini ve tarîkat-ı aliyyenin esaslarını bugün de en veciz şekilde anlatan Risâle-i Kudsiyye’nin müellifi Büyük Şeyh Efendi Seyyid Mustafa İsmet Ğarîbullah Hazretlerini (Kuddise Sirruhû) rahmet ve hasretle yâd ediyoruz. Allah Te‘âlâ sırrının kudsiyyetini ziyade etsin! Hayatını, tarîkat-ı aliyyeye intisabını, zühdünü ve takvasını ve Risâle-i Kudsiyye hakkında bilgileri ihtivâ eden makalelerimiz için tıklayınız.
Büyük Şeyh Efendi Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sırruhû), aslen (Balkan yarımadasında hâlen Yunanistan sınırlan içinde bulunan bir şehir olan) Yanyalı olup doğumu: H.1216; vefâtı: H.1289 dur.
Yaşadığı devirde, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sırruhû)nun Mekke-i Mükerreme’deki halifesi olan Abdullâh-ı Mekkî (Kuddise Sırruhû)nun Ebû Kubeys dağı üzerinde bulunan dergâhında yetişmiş olup Şeyhinin vefâtından sonra Anadolu’ya gelerek bir müddet Edirne’de Sultan Cami-i Şerîfinde irşâd hizmetlerine devam etmiştir.
Sonra İstanbul’da müridleri çoğalmış hatta Sultan Abdülmecid Hân kendilerine intisap etmişlerdir. İstanbul’daki müridleri, Büyük Şeyh Efendi’nin İstanbul’a gelmesini çok arzu ettiklerinden buraya gelerek, önce Kocamustafa Paşa tarafında, daha sonra da Fatih-Çarşamba’da hâlen kabr-i şerifinin de bulunduğu, kendi ismiyle anılan İsmet Efendi Dergâhını kurup hayatının sonuna kadar da orada hizmete devam etmişlerdir.
Risâle-i Kudsiyye’nin Basım İzni ve Ruhsatı
Büyük Şeyh Efendi Seyyid Mustafa İsmet Ğarîbullah (Kuddise Sirruhû), Maarif Nezareti’ne yazdığı arzuhâlinde, te’lif ettiği kitabı Risâle-i Kudsiyye’nin baskısı için ruhsat (izin) istiyor. Arzuhâlin üzerinde tarih yok. Fakat verilen cevaplardan anlaşıldığı üzere, söz konusu başvuru hicrî 1274 senesinde vuku bulmuş. Zaten Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Risâle-i Kudsiyye’sinde “Sebeb-i te’lif-i risâle ve tesmiyesini beyan” babında şöyle buyuruyor:
Sene bin iki yüz yetmiş bir idi,
Muharremden dahi gün onbir idi,
Budur galib o günlerden biri idi,
Gece idi gönülde dert bir idi,
Dediler gel aziz Hakk’a gidelim,
Cemali ba kemale seyr edelim.
Buradan tarihin 1271 senesinin Muharrem ayı olduğu anlaşılıyor. Nezarete müracaatının ise Safer veya Rebiülevvel ayında olduğunu tahmin ediyoruz.
Maarif Nezareti konuyu ve kitabı tetkik edilmek üzere Maarif Meclisi’ne havale ediyor. Maarif Meclisi tetkik sonrası müellif hazretlerini ve kitabını methederek: “Yüce saltanatın bekası için hayır dualara vesile olması” dileği ile kitaba ruhsat verilmesini ve müellifinin de bir maaş ile kayırılmasını mazbatalarında beyan ediyor.
Maarif- i Umumiye nazırının tezkeresiyle Meclis-i Maarif’in ekli mazbatası, görüşü alınmak üzere Sadaret’e takdim ediliyor.
Sadaret de Evkaf-ı Hümayun Nezareti ile muhabere ederek müspet görüş bildirip kitabın te’lifine ruhsat verilmesini ve müellifi; Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû)nun bin kuruş maaşla taltif edilmesini Sadaret tezkeresiyle bildiriyor.
Neticede sadaret tezkeresiyle bildirilen görüş üzerine Padişah Sultan Abdülmecid Hân’ın İrâde-i Seniyyesi ile 16 Rebiülahır 1274 tarihinde “Tarikat-ı Aliye-i Nakşibendiye Meşayihinden Mustafa İsmet Efendi’nin kitabının bastırılmasına ve bin kuruş maaşla taltif edilmesine” izin veriliyor.
Büyük Şeyh Efendi Seyyid Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) yazdığı arzuhâlinde, Şeyhi Seyyid Abdullâh-ı Mekkî (Kuddise Sirruhû)nun emriyle Edirne şehrine geldiğini, burada Padişah Hazretlerine; onun bütün erkân ve askerlerine ve bütün mü’minlere hayır dualar etmek şartıyla; Hak yolunun taliplerine seyr-i sülûk ettirmek; onlara vaaz ve nasihatlerde bulunmak vazifesi ile sekiz seneden beri Sitti Sultan Hatice Cami-i Şerifi’nde bulunduğunu beyan ediyor.
Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) arzuhâlinin sonunda da “An Meşayih-i Nakşibendiyye-i Halidiyye es-Seyyid İsmet Yanyevî el-mücaviri bi-mahrusa-i Edirne fî Camii Sitti Sultan.” diyerek yine Sitti Sultan Camii’nde vazifeli bulunduğunu beyan buyuruyor.
Senelerden beri Risâle-i Kudsiye’sinde okumakta olduğumuz beytinde Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) “Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Hâlidiyye’de Şehinşaha dua etmenin usul olduğu babında” şöyle buyuruyor:
Edirne’de hususa kemter İsmet,
Ki Sultan Camii’ndedir ikâmet,
Dua-yı padişahla istikamet,
Eder lüyl-ü nehar, yok asla gaflet,
Teveccüh üzreyim Hakk’a gidelim,
Cemali ba kemale seyr edelim.
Bu beyitte geçen Sultan Camii, Sitti Sultan Cami-i Şerifidir.
Sitti Şah Sultan Camii
Edirne, İstanbul’un fethinden önce payitaht idi. Bu vesileyle padişahların bulunduğu ve sayısız âlim ve velînin ikamet ettiği ilim ve maneviyat merkezi hüviyetine sahipti. İslâm’ın Rumeli bölgesine yayılması konusunda mânevî üs bölgesi olma özelliği taşıyordu. İstanbul’un fethiyle beraber payitaht İstanbul olsa da, Edirne bu hususiyetlerini hiçbir zaman yitirmemiş, tarih boyunca muhafaza etmiştir.
Daha önce de geçtiği üzere, Büyük Şeyh Efendi Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) bir süre Edirne’de bulunmuş ve irşâd hizmetlerini Sitti Sultan Camii’nde sürdürmüştür. Risâle-i Kudssiyye de kendisine, burada bulunduğu dönemde ilhâm olunmuştur. Bu açıdan Edirne ve Sitti Sultan Camii bizler için ayrı bir hususiyete sahiptir.
Sitti Şah Sultan Camii, tarihî kaynaklardan anlaşıldığı üzere; Fatih Sultan Mehmed Hân’ın zevcesi ve Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızı olan Sitti Hatun tarafından, 1743 yılına kadar ayakta olan sarayın bir bölümüne cami olarak 1482’de yaptırılmıştır. Cami, halk arasında Sitti Şah Sultan Camii, Sitti Sultan Camii ve Hatuniye Camii olarak da bilinmektedir. 1980 ve 1990’lı yıllarda onarıma girmiştir. Yapının 1520, 1530, 1574 tarihli üç vakfiyesi bulunmaktadır. 1530 tarihli vakfiyede, Keşan’ın Tavruk ve Kratoya köylerinin;1573-1574 tarihli vakfiyede ise, yukarıda adı geçen iki köye ek olarak Depeli Köyü’nün bu camiye vakfedildiği belirtilmektedir.