Şu dünyaya gelişimiz ve mezarla dünyayı terk etmemiz Mevlâ’yı bilmek ve ona ibadet etmek içindir. Bu hayata (doğuş ve gidişe) göre ahiret hayatımız tanzim edilecek. O halde o vazifeyi en tamam şekilde yapmak en büyük vazifemizdir. Çünkü bununla ahiret hayatı temin edilecek. Burada işimize ciddi isek, orada verilen nimetler ciddi olacak.
Hangimiz dünyalık verilince,”İstemeyiz” deriz? İnsan daima ilerisini arzu eder. Rasûlüllah (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) bunu şöyle izah ediyor: “Ademoğlu’nun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü bir vadi daha ister. Ademoğlu’nun karnı doymaz ancak toprak doyurur. Allah tevbe nasip eder, tevbe edene” Çukurbostan 24 dönüm arazidir, vadi ise Çukurbostan’dan çok daha geniş olur. Bu vadi, altınlar, beşi birlikler, pırlantalar, gümüşler ile dolu olsa insan ne diyor? İkinci bir vadi daha olsa. Hadi onu da verseler, üçüncüyü ister. Bunu Allah’ın Rasûlü buyuruyor o nefsinden konuşmaz.” Rasûlüllah (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) hevadan söz söylemez. O ancak bir vahiydir, vahyolunanı söyler. ”[1]
Suret ile Kifayet Etmek
Ey Beni Adem! Sende, bende kanaat varsa doyarız yoksa doymayız. Dünyada bu kadar arzulu olan insan,”Ben cennete gireyimde, suretlede idare ederim. ” deyip, ahiretin hakikatinden ehven tutarsa laubalidir. Şeriatinde sureti var hakikati var. Eğer sen dersen ki “Suret olsun yeter” o zaman hakikatten nasibin olmaz. İmanımızı, şeri şerifimizi, itikadımızı, amelimizi hakikate çıkarmanın yolu tarikatla oluyor. Tarikat, gönül sarayını yabancılardan temizlemektir. Hakikat, temizlenen saraya sahibinin tecelli etmesidir. Onun için tarikat lazımdır. Tarikat, şeri şerifin yardımcısıdır.
Hadis-i Kutside ne buyuruluyor? “Beni semam ve arzım almaz, ancak mümin kulumun kalbi alır”[2] Bunları hep biliyoruz ama yaptığımız işler bilmediğimize işaret ediyor. Bilmek yetmiyor belki yapmak bile yetmiyor, illa ihlas istiyor. Biraz mürekkeb yaladın diye bir şey oldu sanma. Bu nefis fındık faresi gibidir. Bu nefis dünyayı görünce, ilminide, amelinide atar, ahiretide unutur avam olur. Tasavvuf dediğimiz tarikat, Mevlâ’yı ziyadesiyle memnun etmek için en azından nefsi mutmainne etmek için lazımdır. Ey İnsan! Dersin ki bidayette şeriat sonunda da şeriat lazımdır. O halde tarikatla, hakikate ne lüzum var? Tarikat, şeriatin ötesinde bir şey değildir. Tarikat, şeriati ciddi bir şekilde yaşamaktır. Rasûlüllah (Sallâllâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)i takip ve kopya eden mürşidi kâmilin kalbinden feyz almaktır. Yalnız başına beceremezsin.
Biz, Kelime-i Tevhid çekiyoruz ama gönül sahamıza bir nazar edici hakikat gözüyle baksa yalancısın der bize. Lâ İlâhe İllallâh derken, Allah’tan başka ilah yok ancak Allah var, Allah’tan başka istenilecek, yaslanılacak yok diyoruz ama hakikat gözüyle bakan olsa neler diyoruz neler?
Dipnotlar