Allah (Celle Celâlühû), zamanın önemine atıfta bulunurcasına; namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibâdetleri vakit ile sınırlandırmış ve zaman ile insanın mükellef olduğu ibâdetlerin ayrılmaz bir bütün olduğuna işarette bulunmuştur. İnsan, bu birlikteliğin idrâki ile kulluğun şuuruna ulaşır ve kendisini ebedî saadete götürecek olan hakiki îmân mefhûmunun sırrına mazhâr olur.
Zaman, insanoğlunun kendisine sunulmuş, her nefes alışverişinde tükettiği paha biçilemez bir sermayedir. İşte bu sebeple; hayata geliş gayesini hakiki anlamda idrâk etmiş bir Müslüman; içinde bulunduğu zamanı, ham bir altınının işlenmesi gibi işleyip en mükemmel derecede kıymetlendirmesini bilendir.
Allah (Celle Celâlühû) Kur’ân-ı Kerîm’de:
﴾اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ﴿
“Yoksa siz (yaratılış gayesi hakkında kafa yormayıp bu konuda hiçbir doğru bilgiye ulaşmadığınız için) sandınız mı ki; Biz (yaratıkların îcâdını bir hikmete dayandırmayıp) sizi faydasız olarak yaratmışızdır ve gerçekten siz (ölümünüzün ardından) ancak Bize döndürülmeyeceksiniz!?”[1] buyurarak; insanın gayesiz yaratılmadığını, sorumluluklarının olduğunu ifade etmiştir. Âyet-i kerîme, vurgulamış olduğu sorumluluk hakikatiyle, insanın ne derece üstün bir varlık olduğunu da açıklamıştır. Konuya ışık tutan âyet-i kerîmelerden birinde de şöyle buyurulmuştur:
﴾اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًى﴿
“İnsan (emir ve nehiylerle mükellef tutulmaksızın) başıboş bırakılacağını(, ölümünün ardından diriltilip cezalandırılmayacağını) mı sanıyor?”[2]
Muhakkak ki, Kur’ân-ı Kerîm’de dikkat çekilen bu sorumlulukların yerine getirilmesinin yegâne yolu zamanı değerlendirmektir. Zamanını, Allah Te‘âlâ’nın emrettiği şekilde değerlendirmeyenler, hesap gününde büyük bir hüsranla karşılaşacak ve “(Dünyanın ömrü kadar uzun bir süre bağrışmalarının ardından Allâh-u Te`âlâ onları:) Biz sizi o kadar yaşatmadık mı ki, iyice öğütlenmiş olan bir kimse, o (zaman zarfı)nda tam bir öğüt alabilirdi. Üstelik size (peygamber, Kur’ân, yaşlılık ve yakınların ölümü gibi) o uyarıcılar da gelmişti. Öyleyse (bu azâbı) tat(maya bak)ın! Artık (sizin gibi kâfir olan) o zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur!’ (diye azarlayacaktır.)” hitabının muhatabı olacaklardır.[3]
Zaman bilincinin önemi konusunda, bu mefhûm üzerine yemin ihtivâ eden âyet-i kerîmeler de önemli birer hatırlatıcıdır. Bu yemin, zaman nimetinin ne büyük bir nimet olduğunu ifade etmekle beraber, kurtuluş ve helâk açısından ne derece mühim olduğunu işaret içindir.
Vakti İhyâ Bilinci Nebevî Şuurun Tezâhürüdür
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz; yaşlılıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sıhhatin, fakirlikten önce zenginliğin, meşguliyetten önce boş vaktin, ölümden önce hayatın”[4] buyurarak; Müslümanları muhasebe yapmaya, hayatlarını tefekkür üzerine kurarak, her anlarının kıymetini bilmeleri gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Hiç şüphesiz ki, ömrünü Allah Te‘âlâ yolunda en güzel şekilde ihyâ eden, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)dir. Bu büyük nimetin farkında olabilmek ve bihakkın ihyâ edebilmek temennisiyle…
Dipnotlar
[1] Mü’minûn Sûresi:115
[2] Kıyâmet Sûresi:36
[3] Fâtır Sûresi:37’den.
[4] Ebû Abdillâh el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek ‘ale’s-Sahîhayn, Rikâk, No. 7846, c. 4, s. 341.