Doğumu ve Künyesi
Sa’d b. Muâz, o günkü adıyla Yesrib, daha sonra da Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in teşrifiyle ismi Medîne-i Münevvere olan Peygamber şehrinde, Evs kabilesinin Abdüleşhel oğullarının neslinden 590 yılında dünyaya geldi. Künyesi Ebû Amr’dı.[1] Aynı zamanda kabilesinin reisiydi.
Akabe biatlerinde ilk müslüman olanlardan biri olan Esa’d b. Zürâre ile Sa’d b. Muâz hala çocuklarıdır.[2] Annesi sahâbi bir kadın olan Hazrec kabilesinden Kebşe bint. Râfi el-Ensâriye’dir.[3]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)ın mensubu olmuş olduğu Ensâr hem de Abdüleşhel oğulları hakkında methedici sözleri vardır. Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ensâr ve Abdüleşhel oğulları hakkında şöyle buyurmuştur:
“İmânın alâmeti Ensâr’a sevgi, münafıklığın alâmeti de Ensâr’a buğz etmektir”[4]
“Ensâr yurtlarının hayırlısı Neccâr oğullarıdır. Sonra Abdüleşhel oğulları, sonra el-Hâris b. Hazrec oğulları, sonra Sâide oğulları’dır. Ve Ensâr yurtlarının hepsinde hayır vardır.”[5]
Rasûlüllah Katındaki Kıymeti
Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanında muhacirler içinde Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh)ın makâmı ne ise, Ensâr içinde de Hazret-i Sa‘d (Radıyallâhu Anh)ın makâmı o idi. Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onu çok sever ve değer verirdi. Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği doğruluk, ileri görüşlülük, yiğitlik ve her Müslümanın üzerinde taşımakla şeref kazandığı üstün vasıflarla O, kendisine verilen bu dereceye lâyık idi. Kavmi O’nun sözüne itibar ederdi.
Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) İslâm’ı seçtikten sonra kabilesinin yanına dönünce kabilesi ile arasında şöyle bir konuşma geçer ki bu konuşma Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)ın kavmi arasındaki mertebesini de beyan eder niteliktedir. Sa’d (Radıyallâhu Anh) onların yanına geldiğinde “Ey Eşheloğulları! Siz beni nasıl tanıyorsunuz?” dedi. Onlar da “Sen bizim efendimizsin. Fikir bakımından en üstünümüz, nefis bakımından da en temizimizsin” dediler. Bunun üzerine Sa‘d (Radıyallâhu Anh) “Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne îmân edinceye kadar sizin erkekleriniz ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun.” dedi. Daha akşam olmadan önce Abdüleşhel yurdundaki bütün erkekler ve kadınlar Müslüman oldu.[6]
Şecaat ve Mertliği
Arap kabileleri arasında kabileler arası dostluk ve emân çok önemliydi. Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) ile Mekke müşriklerinden Ümeyye bin Halef arasında da eskiden beri devam edegelen bir arkadaşlık vardı. Ümeyye bin Halef Şam’a ticarete gideceği zaman Medîne’de Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)a uğrardı. O da Mekke’ye gittiğinde onun yanında kalırdı. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Medîne’ye hicretinden sonra Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) umre yapmak için Medîne’ye gitmişti. Tavaf için Kâbe’ye gittiğinde Ebû Cehil, Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile müslümanları Medine’ye kabul edip barındırdıkları için onu tehdit etti. Sa‘d (Radıyallâhu Anh) da kendisine bir zarar verildiği takdirde Kureyş’in Şam’a giden kervanlarının tehlikeye gireceğini belirterek bu tehdide karşılık verdi. Ebû Cehil’in karşısında bu şekilde konuşamayacağını söyleyen Ümeyye’yi de yakında öldürüleceğine dair Rasûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den bir söz duyduğunu haber vererek korkuttu ve Mekke’den ayrıldı.[7] Nitekim Bedir Savaşı’nda Ümeyye bin Halef, Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in eliyle öldürüldü. Bu hadise de onun cesaret ve şecaatine delalet eden mühim bir hadisedir.
Sa’d ‘ın Birinci Akabe Biatı ile İkinci Akabe Biatı arasında, Medine’de İslamiyeti seçtiği ve Mus’ab b. Umeyr vasıtasıyla müslüman olduğu bildirilmektedir.
Müslüman Oluşu
Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)ın Birinci Akabe Biatı ile İkinci Akabe Biatı arasında, Medine’de İslâm’ı seçmiş ve Mus‘ab bin Umeyr (Radıyallâhu Anh) vasıtasıyla Müslüman olmuştur.[8] Onun Müslüman olması Medine’nin İslâm beldesi olmasında önemli bir dönüm noktasıdır. Medine’ye geldikten sonra Abdüleşheloğulları’ndan Es‘ad b. Zürâre’nin evine yerleşen ve davet faaliyetini buradan yürüten Mus‘ab bin Umeyr’in çalışmaları Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)ı rahatsız etmiş, kabilesinin önde gelenlerinden Üseyd bin Hudayr (Radıyallâhu Anh)ı ikna ederek Mus‘ab bin Umeyr (Radıyallâhu Anh)ı Medine’den uzaklaştırmaya karar vermişti. Ancak Mus‘ab bin Ümeyr (Radıyallâhu Anh)ın güzel Kur’ân okuyuşunu ve iknâ edici ve etkili konuşmalarını dinledikten sonra önce Üseyd (Radıyallâhu Anh), ardından Sa‘d (Radıyallâhu Anh) Müslüman olmuştur.[9] Bundan hemen sonra geride de anlattığımız gibi kavminin tamamının Müslüman olmasına vesile olmuştur.
Yaptığı Önemli ve Büyük Vazifeler
Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yüz kişilik kuvveti ve iki bin beşyüz devesi bulunan Kureys kervanına saldırıp güçlerini zayıflatmak için çıktığı Buvât Gazvesi esnasında kendisinin yerine vekil olarak Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)ı bırakmıştır.[10]
Bedir Savaşı’ndan önce kavmine yaptığı konuşma ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e İslâm’a yardım edeceklerine ve ahdlerine ne olursa olsun sadık kalacaklarına yönelik yaptığı konuşma ise dillere destan bir hadisedir. O şöyle demişti: Ey Allah’ın Rasûlü! Biz sana iman ettik, Senin getirdiğin Kur’ân’ı ve İslâm hakikatlerini tasdik ettik. Sana mutlak bir şekilde itaat etmek üzere biat ettik. İstediğiniz yere gidiniz. Bizden hiç kimse Sizden ayrılmayacaktır. Sana Kur’ân’ı indiren Allah’a yemin ederim ki, (Yemen’deki bir dağ olan) Birku’l-Gımâd’a kadar atını sür, Yâ Rasûlallah! Bizden tek kişi dahi geride kalmayacaktır. Biz Hazret-i Mûsa (Aleyhisselâm)ın kavminin “Sen ve Rabb’in gidin ve (onlarla) savaşın. Biz burada oturacağız.”[11] dediği gibi diyenlerden olmayacağız. Aksine biz, “Sen ve Rabb’in gidiniz; biz de sizinle birlikte savaşacağız” deriz. Canımız işte burada, istediğin canı al Yâ Rasûlallah! Malımız işte burada, istediğin kadarını al ve istediğin yere ver.”[12]
Bedir Savaşı’nda Ensâr’ın başında yine Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) vardı. Uhud Savaşı’ndan önce Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kapısında nöbet tuttu ve Uhud’a giderken güvenliğini sağlamak için onun önünde yürüdü, savaş boyunca da onu koruyanlar arasında yer aldı.
Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) Hendek Savaşı’nda da önemli görevler yaptı. Benî Kurayza yahudileri bu savaş esnasında ihanet etti. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onlarla yeni bir anlaşma yapması için Sa‘d b. Muâz ile birlikte dört kişilik bir heyet gönderdi. Ancak Benî Kurayza onlara hakaret etti. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke’nin en güçlü müttefiklerinden Gatafân kabilesine kuşatmayı kaldırdıkları takdirde Medîne’nin hurma gelirlerinin üçte birini vermeyi teklif etti. Olumlu cevap alınca Ensâr’ın liderleri Sa‘d bin Muâz ve Sa‘d bin Ubâde ile görüştü. Onlar da eğer Cenâb-ı Hakk’ın bu konuda bir emri yoksa savaşmak istediklerini ifade ettiler. Savaş devam etti ve sonlarına doğru Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) koluna isabet eden bir mızrak ya da ok ile ağır yaralandı. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onu Mescid-i Nebevî’nin yanındaki hasta ve yaralı çadırına götürdü ve tedavisiyle bizzat ilgilendi. Hendek Gazvesi’nden sonra Resûl-i Ekrem, Benî Kurayza üzerine yürüyüp kalelerini kuşattı. İslâm’a girmeyi ve şartsız teslim olmayı kabul etmeyen Benî Kurayza kabilesi muhasaranın ardından İslâm’dan önceki dönemde müttefikleri olan Sa‘d b. Muâz (Radıyallâhu Anh)ın kendileri hakkında vereceği hükme razı oldu.[13] Bunun üzerine Benî Kurayza topraklarına götürülen Sa‘d (Radıyallâhu Anh) da savaşacak durumdaki erkeklerin öldürülmesi, kadın ve çocukların esir edilmesi ve mallarının müslümanlar arasında paylaştırılması yönünde karar verdi.
Vefâtı
Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) Benî Kureyza yahûdileri hakkında hükmünü verdikten sonra Medine’ye döndü. Hendek Savaşında aldığı yara deşildi ve kan yeniden akmaya başladı. Mescid-i Nebevi’nin içinde Gıfar oğullarına ait bazı çadırlar da bulunuyordu. Rivayetlere göre Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)ın kanı onların çadırlarının yanına kadar akmıştır.[14] Annesi vefatı esnasında ağlamaklı bir halde şu mealdeki beyti okudu:
Sa’d’ın annesine eyvahlar olsun!
Annesi O’na çok düşkün ve bağlı biriydi
Orada bulunanlar ‘Sa’d için ağıt mı yakıyorsun’ dediklerinde Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Bırakın onu, onun dışındaki bütün ağıtçılar yalancıdır ama O yalan demiyor” buyurdular.[15] Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Sa’d bin Muâz (Radıyallâhu Anh)ın ölümünün ardından Arş’ın titrediğini, Rahman’ın Arş’ının sarsıldığını ifade etmiştir.[16] Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hazret-i Sa‘d’ın cenaze namazını bizzat kendisi kıldırmıştır.[17] Cenazesine meleklerin iştiraki ile ilgili olarak “O günden önce yeryüzüne inmemiş olan yetmiş bin melek Sa’d’ın cenazesine şahitlik etmiştir.” buyurmuşlardır.[18]
Cenâb-ı Hakk, Allah ve Rasûl sevgisi ve hizmeti ile geçmiş, ölümüyle Arş’ı titreten bu fedakâr sahabenin hayatından ibret alıp tesirini halk eylesin. Cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. Âmîn Yâ Mucîbe’s-sâilîn…
Dipnotlar
[1] İbn Abdilber, el- İstiâb fi Ma’rifeti’l- Ashâb, 2/602.
[2] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, 1/279.
[3] İbn Abdilber, el- İstiâb, 2/602.
[4] Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr, 3.
[5] Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr, 6.
[6] Taberî, Tarihü’l-Ümemi ve’l-Mülûk, 2/237.
[7] Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/400.
[8] İbn Abdilber, el-İstîâb, 2/603.
[9] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l Ğâbe, 2/373.
[10] Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, 1/287.
[11] Mâide Sûresii 24.
[12] İbn Hişâm, 2/266.
[13] İbn Hişâm, 3/257.
[14] İbn Kesîr, el-Bidâye, 4/23.
[15] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, 1/286.
[16] Buhârî, Menâkıbü’l Ensâr, 11.
[17] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/360.
[18] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, 1/295.