Bir adamın köpeği ölmek üzereydi. Adam, köpeği için feryat figan ederek gözyaşları döküyordu. Bir dilenci yanından geçerken, kendisine neden ağladığını sordu. Adam, yol kenarında ölen köpeğini göstererek:
— Bak, köpeğim ölmek üzere. Çok iyi bir köpekti. Benim için gündüzleri avcılık, geceleri ise bekçilik yapardı. Keskin gözlü ve çok hızlıydı, dedi. Dilenci:
— Peki, nedir onun hastalığı? Neden ölüyor? Yaralandı mı yoksa? diye sordu. Adam:
— Hayır, hastalıktan değil, açlıktan dolayı bu hâle geldi, diyerek cevap verdi.
Bunun üzerinde dilenci, köpeğin sahibini teselli etmeye başladı. Sonra adamın elinde dolu bir torba gördü ve torbanın içinde ne olduğunu sordu. Adam, torbada ekmek ve diğer yiyeceklerin olduğunu söyleyince, dilenci şaşkınlıkla, ekmek ve yiyecekten neden o köpeğe vermediğini sordu. Adam:
— Benim merhamet ve insafım bu kadar işte. Ekmek parasız elde edilemez. Gözyaşı ise bedavadır, diye cevap verdi.
Alınacak Hisse
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri’nin Mesnevî-i Şerîf adlı eserinde geçen bu hikâye, insanoğluna önemli öğütler ihtiva etmektedir. İnsanoğlu birçok nimetleri elde etmek ister. Ancak onları kazanmak için fedakârlık yapmaktan çoğu kere kaçınır. Sözde himmetlerimiz çok yüksek gözükmekte, fakat amellere gelince o himmetten bazen bir eser bile kalmıyor. Ahiretin çok kıymetli ve ebedi yurdumuz olduğunu bildiğimiz halde, geçici dünyaya çalıştığımız gibi, belki de onun yarısı kadar, âhiret için gayret göstermiyoruz. Ulvî mertebelere ulaşmak için yeterli çalışmayıp, daha sonra kendimizi aldatarak üzülüp timsah gözyaşları dökmüş oluyoruz.