İslâmiyet’in yayılışı vesilesiyle önce Arap yarımadasında, ilerleyen dönemde geniş coğrafyalarda fıtrata uygun ahlâkî anlayış zamanla yerleşip kökleşti. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bi’setinden önce Mekke ve çevresinde insanî açıdan ciddi eksiklikler söz konusuydu. Yardımlaşma ve dayanışma ahlâkının tesisinden evvel idrak ve şuur noktasında kadınların, kız çocukları ve yetimlerin toplum içerisinde yeri ve konumu Allah Teâlâ’nın rıza ve muradına uygun olarak, adalet esasıyla yeniden belirlendi. İslâm’dan önce var olan ve o devirde hayatın bir gerçeği olan kölelik sisteminin mümkün olduğunca zayıflatılması öncelikli gündemlerden biriydi. Zira insanlar köleleri küçümser, hiçbir hakka malik görmezlerdi. Beytülmalden, kölelik azadı için bütçe ayrılmış olması ve bazı günahlar karşısında köle azadının evleviyetle şart koşulması bu hikmete mebni hükümlerdir.
Yapılan düzenlemeler sayesinde köleler, hürlere yakın bir statüye kavuşmuşlardır. Nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yaptığı bu şuur aşısı karşısında sarf edilen, “Allah’a şükürler olsun ki, babalarımız öldü veya öldürüldü de bugünü görmediler. Habeşli kölenin Kâbe’nin üstünde bağırmasını Allah babalarımıza göstermeyerek onlara büyük lütuflarda bulundu”[1] biçimindeki tepkiler, ikame edilen anlayışın ne kadar köklü bir değişiklik ihtiva ettiğinin beyanıdır.
Kadına Verilen Değer
Modern zamanlarda, İslâm’ın kadınlara hak tanımadığını düşünenlerin aksine, Allah Teâlâ’nın din olarak seçtiği İslâmiyet kadınlara nezih bir statü kazandırmıştır. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, bir erkeğin sınırsız sayıda kadınla evlenebildiği, mal ve haklardan, mirastan mahrum bırakıldığı, boşayanın istediği zaman aynı kadını keyfî olarak tekrar alabildiği; özel günlerindeki kadınların cüzzamlı gibi âdeta karantinaya alındığı, insanî ilişkilerin kendileriyle kesildiği, pişirdikleri ve ikram ettikleri yemeklerin hatta suyun reddedildiği, aynı sofrada oturulmaktan içtinap edildiği bir noktadan, müstesna bir konuma yükselmişlerdir.
Yetimlere Verilen Değer
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in ahlâkî ve sosyal alanda ıslah ettiği hususlardan bir diğeri de yetimlerin konumudur. İslâmiyet’ten önce yetimler, babalarının mirasından mahrum bırakılır ve genellikle hizmetçi olarak kullanılırlardı. “O hâlde yetime gelince; artık sen (güçsüzlüğünden dolayı malı hakkında onu) zor duruma düşürme!” âyet-i kerîmesi ve konuya müteallik diğer âyet-i kerîmeler[2] ve mesele bağlamında mühim hususlara dikkat çeken hadîs-i şerîflerle[3] birlikte, yetimlerin aile ve toplum içerisindeki mühim yeri ortaya konuldu.
Sosyal hayat açısından refah, evvelâ adaletin tesisiyle mümkün olacağından, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) öncelikle adaleti öğretip emretti ve sahâbe (Radıyallâhu Anhum) arasında hâkim kıldı. Sosyal anlayışın gelişimi bu anlayışın ahlâkî açıdan yerleşmesiyle mümkün olacağından, öncelikle ahlâkî yapıyı tahkim etti.
Maddî ve Manevî Yardımlar
Medenî bir varlık olarak yaratılan insanoğlunun yardımlaşması değerlendirilirken, manevî yardımlara öncelik vermek gerekir. Zira bu, hayatın her safhasında cari olan bir durumdur. İnsanlara karşılık beklemeksizin iyilikte bulunmak, tatlı dil ve güler yüzle muamele böyledir. Nitekim bunlar için ne zengin olmaya ne de fakir olmaya gerek vardır.
Hayır işlemeye çağıran; ana-babaya, komşu ve akrabaya, misafire hatta aslen zengin olsa bile birikiminden istifade edemeyecek durumda bulunan bir yolcuya yardımı emreden âyet-i kerîmeler maddî yardımları gündeme getirse de muhtevasındaki “gönül alma” ve başa kakmaktan, böbürlenmekten kaçınma vurguları[4] konunun manevî yönüne de dikkat çeker.
Cemiyet içerisinde sosyal dayanışma; gönüllülük esasıyla, karşılıksız verilen aynî ve nakdî yardımlarla sağlanır. Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın infâk, ihsan, sadaka ve malî açıdan yükümlülük taşıyan ibadetleri, sosyal yardımı daimi hâle getiren amellerdir.
İsmailağa Aşevi Hizmetleri ve Sosyal Yardımlar
Peygamberlerin sünnetinden olan ihtiyaç sahiplerine ikrâm ve yardımda bulunmaya yönelik infâk hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine uzanan mânevî bir köprü vazifesi gören aşevleri ve sosyal yardım müesseseleri ile müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
İsmailağa Derneği, her gün binlerce talebe ve ihtiyaç sahibine sıcak yemek ürettiği aşevleri ve düzenlediği yardım organizasyonlarıyla bu mânevî köprüyü günümüzde de muhafaza etmektedir. Hizmetlerimiz kapsamında zekât ve sadakalarınız, talebelere ve hakikî ihtiyaç sahiplerine hassasiyetle ulaştırılmaktadır. Sizler de bu hizmetlere ve hayra destek sağlayabilir ve bütün bu faaliyetlerden hâsıl olacak ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz.
Aşevi hizmetlerimiz ve kumanya organizasyonumuz konusunda detaylı bilgi için tıklayınız.
Arapça ve Hâfızlık Talebelerimizle ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] Vâkıdî, Kitabü’l-Meğazî, 2/273; Belâzurî, Ensâbü’l-Eşraf, 1/452.
[2] Duhâ Sûresi, 9-10; Mâûn Sûresi, 1-3; Bakara Sûresi, 220; Nisâ Sûresi, 10; Enam Sûresi, 152.
[3] Buhârî, Talâk 25, Zekât 53, Nafaka 1, Vasaya 23; Müslim, Zühd 2, Zekât 34, İman 38; Ebû Dâvûd, Zekât 24; Tirmizî, Birr 44.
[4] Bkz. Nisâ Sûresi 5 ve 35-37.