Hazreti Abbâs (Radıyallâhu Anh)ın yedinci göbekten torunu olan Harun er-Reşîd, Abbâsî halifesi Mehdî-Billâh’ın oğludur. Küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim aldı. Aralarında İmam Mâlik ve yedi kıraat imamından biri olan Ali ibni Hamza el-Kisâî (Rahimehumellâh)ın da bulunduğu devrin büyük âlimlerinin rahle-i tedrîsâtından geçti. Hayatı boyunca ilimden hiçbir zaman kopmadı. Ulemaya hürmet etti ve onlarla daima meşveret hâlinde bulundu.
Genç yaştan itibaren seferlere katıldı ve iyi bir kumandan olarak yetişti. Bu alanda gerçekleştirdiği başarılar neticesinde babası tarafından “Reşîd” unvanıyla taltif edildi.
Anadolu’ya Yönelik Akınlar
768 yılında beşinci Abbâsî halifesi olarak tahta çıktı. Tahta çıktığı ilk devre, Bizans hâkimiyeti altında bulunan Anadolu’ya yönelik seferler açısından büyük önem taşır. Onun döneminde Abbâsî devleti, Anadolu’nun Afyon civarına kadar olan bölümüne hâkim oldu. Ordu Ankara’ya kadar ilerlemeyi başardı; hatta İstanbul’u kuşatma başarısı gösterildi.
Abbâsî Devleti Anadolu’da Abbâsî ve Bizans arasındaki mücadele şiddetini kaybetmeksizin sürdü. Abbâsî hâkimiyeti altında bulunan bazı bölgeler zaman zaman Bizans tarafından geri alındı. Abbâsî orduları 790’da Antalya’da, bir kez daha karşı karşıya geldiği Bizans ordusunu bozguna uğrattı. Bu mağlubiyetler karşısında Bizans sulh talebinde bulundu ve ağır vergi ödemeyi kabul etti.
Harun er-Reşîd’in halifeliğinde gerçekleşen başarılı seferler vesilesiyle devletin toprakları alabildiğine genişledi. O devirde Abbâsîler kadar geniş bir coğrafyaya hükmeden bir başka devlet mevcut değildi.
Halife Harun er-Reşid’in saltanatı sırasında birtakım üzücü hâdiseler vuku bulduğu gibi maatteessüf pek çok iç çekişme de yaşandı. Bu olumsuzluklar sebebiyle devletin gücü dışarıya yönelik hamleler açısından zayıfladı.
Adaleti ve Şahsiyeti
Harun er-Reşîd, devleti her yönden kalkındırdı. Saltanatı devresinde Bağdat’a hastaneler, rasathaneler ve medreseler yapıldı. Bilim, sanat ve edebiyat alanında öyle gelişmelere imza atıldı ki, o dönemde teknoloji de dâhil her konuda diğer medeniyetlerin üzerinde bir medeniyet inşa edildi. Örneğin, gönderdiği çalar saat, o devirde çok geri olan Avrupa’da korku uyandırdı. Batılılar, Abbâsîlerin gösterdiği gelişimi büyük bir şaşkınlıkla takip ettiler.
Harun er-Reşîd’in bu derece başarılı olması, ilim sahibi olup takva hayatını benimsemesi, ilme ve ulemaya hürmet göstermesiyle bağlantılı olarak değerlendirilmelidir. İmamı Ebû Yûsuf (Rahimehullâh)ı sarayında bulundurup onunla istişare etmesi, halifeliğe liyakatini de gösteren bir durumdur.
Harun er-Reşîd’in, devrinin sûfîleriyle olan münasebeti, büyük zâhidlerle olan bazı görüşmeleri sûfî tabâkât-terâcim kitaplarında yer alacak kadar sıkıdır. Nitekim Ebû Nu‘aym (Rahimehullâh) onun Abdullah ibnü’l-Mübârek, Hâtim el-Âsâm, Fudayl ibni İyâd, Fadl ibni er-Râbi‘, Abdurrezzâk ibni Hemmâm, Sufyan ibni Uyeyne, İbnu’s-Semmâk, Behlûl-i Dânâ ve Ebû İshâk el-Fezârî (Rahimehumullâh) ile birlikte pek çok zâtla geçen menkıbeleri, Hilyetü’l-Evliyâ nâm eserinde kaydetmiştir. İmam Mâlik, İmam Ebû Yûsuf, İmam Muhammed eş-Şeybânî, İmam eş-Şâfiî ve İmam Kisâî (Rahimehumullâh) ile olan bazı görüşmeleri de muhtelif kitaplarda derç edilmiştir.
O, bütün bu meziyetleriyle tebaasına adalet dağıttı, huzur ortamı tesis etti. Halkı tarafından da o kadar sevdi ki, en çok sevilen sultanlardan biri olarak tarihe geçti.
Kefenini Kendisi Hazırladı
Saltanatı boyunca baş etmek zorunda en büyük sorunlardan biri de Hâricî isyanlarıydı. Nitekim vefatı da isyan bastırmak üzere çıkmış olduğu bir sefer esnasında vuku buldu. Maveraünnehir bölgesinde çıkan isyanı bastırmak üzere ordusuyla sefer üzereyken yolda hastalandı ve bu hastalık son hastalığı oldu. Vefatı esnasında kefenini bizzat elleriyle hazırladığı ve ruhunu:
﴾مَٓا اَغْنٰى عَنّ۪ي مَالِيَهْۚ ﴿٢٨﴿
﴾هَلَكَ عَنّ۪ي سُلْطَانِيَهْۚ ﴿٢٩﴿
“Malım bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım da yok olup gitti.”{Hâkka Sûresi:28-29} âyet-i kerîmelerini okuyarak teslim ettiği nakledilmiştir. Mevlâ Te‘âlâ rahmet eylesin!