Osmanlı Devleti’nin zayıflayarak, Balkanlardaki Hristiyan milletler üzerinde üstünlüğünü kaybetmesi ile, birçok millet bağımsızlığını ilan etmişti. Batılı devletlerin kışkırtması ve yardımları ile kurulan bu devletler, Osmanlı devleti için büyük bir tehditti.
Sultan Abdülhamid Hân, bu devletlerin kendi aralarında birleşip, devleti hümayuna saldırmalarını önlemek adına gerekli tedbirleri almıştı. ”Kiliseler Meselesi” olarak bilinen bir anlaşmazlığı kasten çözmeyerek, bu devletlerin bir araya gelip, toplu halde Osmanlı’ya hücumunu engellemiş oldu. Böylece, Balkanlarda bir türlü anlaşamayan, Yunan, Sırp, Bulgar, Romanyalı ve Karabağlı milletlerin tehdidi bertaraf edilmiş oluyordu.
İttihatçı Müdahalesi
Osmanlı Devleti’nin başına gelen en büyük musibetlerden biri olan, İttihak ve Terakki Cemiyyeti mensuplarının iktidarı ele geçirmesiyle beraber, her alanda yaşanan çöküş ve verilen yanlış kararlar silsilesi, Balkanlarda da kendini gösterdi. Sultan Abdülhamid Hân’ın kasten çözmediği “Kiliseler Meselesi” çözüldü ve Balkan devletlerinin arasında ihtilaf halledildi. Bu yaptıkları ihaneti sanki çok büyük bir marifetmiş gibi pazarlayan İttihatçılar aslında, yüzbinlerce şehîd ile kazanılmış Rumeli topraklarını, düşmanlarına peşkeş çektiklerinin farkına varamayacak kadar basiretsiz ve ihanet içerisinde idiler.
Balkan devletleri kendi aralarında anlaşıp, peş peşe ittifak antlaşmaları imzalıyorlardı. Bu gelişmelere rağmen, İttihatçı yönetim hala bir tehdit görmüyor hatta Balkanlarda ki askerlerini azaltma yoluna bile gidiyordu. Fransızlar bile bu durum hakkında ikazlarda bulunuyorlar ama İttihatçı yöneticilerden birisi “Balkanlara, imanım kadar güvenirim.” diyerek, bu devletlerin kesinlikle Osmanlıya saldırmayacaklarını beyan ediyordu.
Beklenen Saldırı
Nihayet 8 Ekim 1912 tarihinde beklenen savaş ilanı yapıldı. Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ devletleri, farklı zamanlarda Osmanlı devletine savaş açtılar. O sırada Trablusgarp savaşı ile meşgul olan ve iktidarı ele geçirmiş olan İttihatçıların beceriksiz siyasetinin sonuçları sebebiyle, zayıf bir durumda olan Devlet-i hümayun adeta gafil avlanmıştı.
İttifak kuran düşman ordusunun mevcudu 700 bini aşarken, Osmanlı ordusu ise 350 bin kişi ile savaşa girmek zorunda kalmıştı. Ayrıca ordu içinde siyasi çekişmelerden dolayı bir başı bozukluk hakimdi. Rusya tarafından verilen güvenceye itimat edilerek, savaş öncesi yaklaşık 150 taburluk bir birlik ise terhis edilmişti.
Peş Peşe Mağlubiyetler
Sayıca düşük ve morali bozuk olan Osmanlı askerleri bütün cephelerde peş peşe mağlubiyetler yaşadı. Liyakatsiz veya ihanet içerisinde olan subayların kötü yönetimi de, yaşanılan bozgunun en büyük sebebi idi. Bulgarlar, Trakya’nın önemli kısmını işgal etti. Sırplar; Priştine, Üsküp ve Manastır’ı; Yunanlar ise Serfice, Selânik, Bozcaada, Limni, Sakız ve Midilli adalarını kolayca işgal etti. Sırplar ve Karadağlılar ise Arnavutluk’u paylaştılar. Londra Konferansı sonucu ise anlaşma yapılarak, savaşa son verildi. Osmanlı Devleti’nin toplam toprak kaybı, 167. 312 km² ‘ye ulaşmıştı. Kaybedilen topraklarda kalan Müslüman nüfus, bir anda mülteci konumuna düştü. Çok büyük bir soykırım ve katliam sonrası, yüzbinlerce Müslüman hayatını kaybetti. Kalanlar ise büyük zorluklarla, Anadolu’ya göç ettiler. Yüzbinlerce şehit verilerek fethedilen bu topraklar, yüzyıllar sonra Osmanlı hakimiyetinden koparıldı.
Rabbimiz, başımıza gelen musibetlerden ders çıkarabilmeyi ve bu vesile ile bir tarih şuuru kazanmayı nasip eylesin.