Ey Müminler; hâlâ bize, bizim dinimize bir şey olmaz diyorsunuz. Halkın yüzde doksan dokuzu cahilliğe kapılmış, dininden, imanından haberi yok, kötü yollara gidiyor. Neye güvenerek konuşuyorsunuz. Oğlunuzdan mı hayır var, kızınızdan mı hayır var, torununuzdan mı hayır var, halanızdan, teyzenizden mi hayır var, ananızdan babanızdan mı hayır var.
Bir zuhuratta pîrânımızdan biri tarafından denildi ki: “Kardeşlerinize söyleyin süsü ve altını bıraksınlar.”
Ben sizi süzülmüş altın zannediyorum. Fakat sizler bu iki şeyin (süs ve altının) delisisiniz. Bir evlilik olayında erkek, kız tarafına: “Ne istiyorsunuz?” diye sorunca istekler sıralanıyor. Bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz evlenirken ne gibi modalar tatbik ediyorlarsa, onlara talip olunuyor.
Cehennemin yedi kapısı var. Nefsin de yedi kapısı var. Nefsin kapıları göz, kulak, ağız, mide, el, ayak, bir de erkeklik, dişilik hali. Bu yedi şey var ya cehennemin yedi kapısı gibidir. Her birinden insan Cehenneme girer. Ya Rabbi! Sana sığındık! Bilmeyenlerin yüzünden ve bizim yaptığımız kötülüklerden bizi helak etme.
Allah (Celle Celâlühü), eğer sahip çıkan olursa bu Din-i Mübin-i İslâm’ı koruyacağına söz veriyor. Mevlâ Teâlâ Hazretleri, İslâmiyet’i hiç sahibi olmadan da koruyabilir, ama âdetullah böyledir. Hatta yeryüzünde Allah denildiği müddetçe kıyamet kopmaz. Yeryüzünde Allah Allah diyenler eksile eksile bir kişi kalacak. Cenâb-ı Hakk, o bir kişiyi de bekleyecek, ne zaman o da başını ölüm yastığına koyacak o zaman kâinatı alt üst edecek. Onun için bizi uyandırıyor.
Bütün düşmanlarımız İslâmiyet’i yıkmaya çalışıyor. Nasıl yapıyorlar biliyor musunuz? Bir misal vereyim. Çocukluğumda bir buzağımız vardı. Onu seyretmek için rahmetli anamla ahıra inerdim. Birgün gördüm ki ineğin arka tarafı iki parmak sığacak şekilde delinmiş.
Anama: “Bu ne?” diye sorduğumda, anam: “Oğlum fare deldi.” dedi. Peki bu hayvan bunu hissetmedi mi? Bir sinek konsa kuyruğunu sallıyor?” diye sorduğumda anam dedi ki: “Oğlum, onu üfleye üfleye deldi, yedi.”
İşte bizi de üfleye üfleye, aramıza sokula sokula böyle uyuşturup deldiler. Haberimiz yok. Çocuklarımıza verilecek en önemli şeyin dünyevi bir rütbe olduğu telkin edildi. Çocuklarımıza, eczacı olursan, doktor olursan, mühendis olursan çok para kazanırsın mersedesin olur, evin olur, her şeye sahip olursun denildi.
Evlerde din, îmân kalmamış, hâlâ İslâmiyet’e bir şey olmaz diyorlar. İşte İslâmiyet böyle yıkılıyor. Ama bu arada, bu kadar kurumuş bir ağaç ve odun gibi olmuş anadan babadan bir filiz doğabiliyor. Yorganı atıyor üstlerinden, kalkın diyor, gece namazı kılın diyor.
Medrese hocalarımız, âlî himmet olalım. Artık bezdik bu talebelerle uğraşılmaz demeyelim. Bakarsınız ummadığınız bir talebe ortalığa İslâm’ın nurunu saçar. Mevlâ’dan (Celle Celâlühü) ümit kesilmez, gayret edelim. Ne yapalım, Din-i Mübin-i İslâm’ın ne zaman yüzü güldü ki? Garip geldi, garip gidecek. Ama bu arada: “Gariplere müjdeler olsun.”[1] hadis-i şerifinin muktezasınca inşaallah maksuda ulaşırız.[2]
Dipnotlar
[1] Müslim, Îmân, 232.
[2] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, c.1 s.205.