“Her kim (kelime-i tevhîd ve diğer salih ameller gibi) güzel bir iş (meydana) getirirse, kendisi için onun on misli vardır. Her kim de (şirk ve günahlar gibi) kötü bir şey (ortaya) getirirse, o da onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz. Onlar (sevapları eksiltilerek veya azapları artırılarak) zulme de uğratılmazlar.” (En‘âm Sûresi:160)
Bir Müslüman bir günah işlerse, onun misli bir cezaya müstehak olur. Cenâb-ı Hak affetmezse yalnız o cezaya uğrar. Fakat bir Müslüman bir ibâdette, güzel bir muamelede bulunursa bunun mukabilinde bir lütfu ilâhî olarak en az on kat mükâfata nâil olur. İşte bunun için sâlih ameller işlemeli, nâfilelere devam etmeliyiz.
Kim Duha (kuşluk) namazını on iki rekât kılarsa, Allâh-u Te‘âlâ onun için cennette altından köşk bina ettirir. Bunu kılan kimse cennete girecek ki, onun için köşk yapılıyor.
Her kim Evvabin namazını altı rekât kılarsa on iki senelik ibâdet sevâbı kazanır. Her kim iki rekât Teheccüd namazı kılarsa gündüzün kılınacak olan bin rekât namazın sevâbını alır. Her kim İşrâk namazı kılarsa bir hac, bir umre sevâbı kazanır.
Peki, nâfilelerin sevâbı beyân edildi de, farz namazlarımızın evvellerinde kılmış olduğumuz sünnetlerin ecirleri ne için beyan edilmedi?
Onlar farz namazlarımızı tamamlamak içindir. Bu anlatılan nâfileler de, sünnetleri tamamlamak içindir. Nâfilelerin ecirleri beyân edilmese idi, insanlar onları mühimsemezlerdi.
Ali Haydar Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhû) yatsı namazına çeyrek dakika kalıncaya kadar nâfile namaz kılardı. Evliyaullâh’ın âdetidir, devamlı kıldıkları nâfilelerin vaktini geçirip kılamazlar ise onu kaza ederler.
İktibâs: Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, Siraç Kitabevi, İstanbul, 1999c.4, s.144