Vefâtının sene-i devriyesi olan 22 Şubat tarihi vesilesiyle İbn Haldûn’u rahmetle yâd ediyor, onun hayatı, şahsiyyeti ve ilim dünyasına hizmetleri konusunda malumat aktarmak istiyoruz.
Asıl adı Ebû Zeyd Veliyyüddin Abdurrahman olan İbn Haldûn, meşhur bir tarihçi olmasının yanında sosyoloji, felsefe ve siyaset konularında da evrensel kabule mazhar olmuş bir âlim ve önemi bir devlet adamıdır. Doğduğu yere nispetle Tunûsî, daha çok yaşadığı ve hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği yere nispetle Mağribî nisbeleriyle anılmıştır. Soy şeceresi hakkında çalışmalar yapılmış, tespiti konusunda ifade edilen birtakım endişelerle beraber nesebinin; Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Allâh’ım, Vâil’i ve soyunu mübârek kıl!” şeklinde duâ ettiği rivâyet edilen, Ashâb-ı Kirâm’dan Vâil bin Hucr (Radıyallâhu Anh)a dayandığı kaydedilmiştir. Bu büyük sahâbînin hadis musannefâtında Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den rivâyet etmiş olduğu yetmiş kadar hadîs-i şerîf kayıtlı bulunmaktadır. Daha sonra Endülüs’e yerleşmiş olan Vâil (Radıyallâhu Anh)ın ailesi bu bölgede Haldûnoğulları olarak anılmışlardır. Aile daha sonra çeşitli siyasi sebeplerle Tunus’a yerleşmiştir.
İbn Haldûn bu aileye mensup biri olarak Tunus’ta doğdu. Medrese öğrenimi görerek yetişti. Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi, kıraat ilmini tahsil etti. Arap dili ve edebiyatı konusunda, şiirlerle ilgili çalışmaları da ihtivâ eden ciddî bir tedrisattan geçti. Fıkıh ve Hadis ilmini de tahsil edip bu alanlarda önemli eserleri hocalarından bizzat okudu. Tunus’un işgalinin ardından yakınlarıyla birlikte Fas’a göç ettikten sonra da eğitimine devam etti. Bu evrede kelâm sahasında ilerleyerek mantık ve matematik derslerine ağırlık verdi.
Bir süre Fas emirleri Ebû İnân (1348-59) ile Ebû Sâlim’in (1359-61) yanında çeşitli görevlerde bulundu. Bu dönemde merkezlerde bulunan önemli kütüphanelerde çalışma yapmak ve siyasi sebeplerle bölgeye göç etmiş olan âlimlerden istifade etmek suretiyle ilmini daha da ilerletti. Kuzey Afrika’daki çeşitli hükümdarlara danışmanlık yapmış olan İbn Haldûn Mısır’a geldiğinde, Mâlikîlerin başkadılığına getirilmiştir.
1363’te İspanya’ya giden İbn Haldûn, Beni Ahmer Hükümdarı V. Muhammed’in sarayında görev aldı. Kastilya elçisi oldu. 1364’te Cezayir’e dönmek zorunda kaldı. 1374’te İspanya’ya gittiyse de, ertesi yıl Cezayir’e tekrar döndü. Bundan sonra herhangi bir görev kabul etmeyerek Sahra Çölü’nün ortasındaki İbni Selame Kalesi’ne yerleşti.
Hayatının sonraki kesitinde Tunus’a giden İbn Haldûn, burada dersler verdi. 1382’de hac yolculuğu sırasında uğradığı Kahire’de Memlûk Hükümdarı Berkuk’tan büyük saygı görünce hac dönüşü Kahire’ye yerleşti. Burada müderrislik yaptı, çeşitli devlet görevlerinde bulundu, başkadılığa getirildi. Bu arada Hicaz, Kudüs ve Suriye’ye gitti. Bu son gezisi sırasında, Suriye’yi ele geçiren Timur’la görüştü. İbn Haldûn’dan çok etkilenen Timur, onu yanında alıkoymak istediyse de, İbn Haldûn bu isteği reddederek Kahire’ye döndü ve 303/1406’da burada vefât etti.
Sosyolojinin Öncüsü ve Umran İlminin Kurucusu
Kaleme almış olduğu ‘el-Mukaddime’ adlı eseri vesilesiyle bugün birçok bilgin tarafından Tarih Felsefesinin (kendi adlandırmasıyla Umran İlmi) ve Sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Kendisinden önceki dönemlerde ilim tasnifinde, üzerinde sürekli bir değişim söz konusu olduğu için insana ve tarihe dair ilimler, müstakil ilim dalı olarak sayılmamıştır. İbn Haldûn, insanı bir yanıyla doğal varlık kabul ederek insanın eseri olan tarih ve sosyolojiyi de birer ilim dalı olarak kabul etmiş ve kendisinden sonra gelenlere de bunu böylece kabul ettirmiştir.
Bu alanları, mefhumları ve usulüyle ortaya koyan İbn Haldûn, bilhassa da bu yönüyle, tarihteki kurucu âlimler arasında hak ettiği yeri almış ve bu yerini her geçen asırda kendisinden istifade eden bilginlerin takdirleriyle daha da güçlendirmiştir.