Cuma günü, haftanın günlerinin en hayırlısıdır. Bu mübârek günün ehemmiyyeti ve fazîletleri hakkında detaylı malûmata buradan ulaşabilirsiniz.Pek çok fazîleti bulunan Cuma gününün bereketinden istifade etmek, vazifelerine ve sünnetlerine riâyet etmekle mümkün olur. Nitekim Cuma günü yapılması sünnet olan amellerden biri de kabir ziyaretinde bulunmaktır. Bu günde yapılacak duâlar müstecâb olduğundan, yakınların kabirleri ziyaret edilmeli, onların affı ve mağfireti için duâ edilmeli ve Kur’ân tilâvetiyle beraber sadaka da verilmek suretiyle onların ruhlarına hediye edilerek Cuma gününün fazîletlerinden istifâde etmeye çalışılmalıdır.
Kabir ziyaretleri ve kabirdekilere duâ etmek, onlara Kur’ân-ı Kerîm okumak, şüpheye mahal vermeyecek derecede açık nasslarla sabit, meşrû bir iştir. Bu konuda erkek ile kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Kabir ziyaretlerinin yasaklandığını ifade eden hadîs-i şerîflerin hükmü, daha sonra bu işin serbest bırakıldığına dair vârid olmuş hadîs-i şerîflerin hükmüyle nesh edilmiştir (kaldırılmıştır).
Kadınların kabir ziyaretinden men edildiğini beyan eden hadîs-i şerîflerin illeti ise açılmak, saçılmak, ulu orta konuşmak, feryâd ü figân ederek yüksek sesle ağlamaktır. Bundan emin olunduğu takdirde bir kadının kabir ziyaretinde bulunmasında herhangi bir sakınca yoktur.[1]
Kadınların kabir ziyaretinin meşruiyeti, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) devrinde ve Hulefâ-i Râşidîn (Radıyallâhu Anhüm) döneminde vaki olmuş uygulamalarla ve bilhassa Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ) vâlidemizin bizzat tatbikatıyla sabittir.[2]
Sâlihlerin Kabirlerini ve Türbelerini Ziyaret Etmek
Hayatlarında sâlih bir kimse olduğu bilinen zâtlara vefatlarından sonra da ta‘zîm etmek ve kendileriyle tevessül ve teberrükte bulunmak da câizdir. Zira vefât demek yok olmak değil, bilâkis hakikî hayatın ifadesidir.
Ehl-i Sünnet’in cumhuruna göre ruhların hayat sürmesi ve rızıklandırılması yalnızca şehidlere mahsus bir özellik olmayıp sıddıklara ve sâlih kulların tamamına şâmil bir hususiyettir. Bu durum aynı zamanda, vefât etmiş kimselerin dünya ve dünyadakilerle irtibatının kesilmediğini, dünyadakilere fayda sağlayabilecekleri gibi, dünyadakilerin birtakım işlerinden de fayda görebilecekleri anlamına gelmektedir.
Muhakkik ulemanın beyanlarına göre, kabirdeki bir kimseye duâ ederken kabre doğru yönelmek de câizdir. Bunun meşrûiyetine dair Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den ve eslâfımızdan pek çok sünnet nakledilmiştir. İmâm Mâlik (Rahimehullâh) Hazretlerinin: “Kabirde yatan kimseye saygı göstermek, tıpkı ona hayattayken saygı göstermek gibidir”[3] şeklindeki ifadesi, bu konunun meşrûiyetini açıkça özetlemektedir.
Kabir Ziyareti Büyük Bir Saygı Çerçevesinde Gerçekleştirilmelidir
Kabirde medfûn bulunan kimselerden, sağ olup da karşımızda hazır bulunmaları durumunda göstereceğimiz saygıyı, kabir ya da makamlarına gerçekleştireceğimiz ziyaretlerimizde de esirgememeliyiz.
Muhtelif vesilelerle ulaştığımız bölgelerde kabir ve türbe ziyaretlerimizi gerçekleştirirken Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) başta olmak üzere, peygamberlerden (Aleyhimüsselâm) bazılarının makamlarını ya da medfûn bulundukları haberinin bize ulaşmış olduğu mevkîleri, Ashâb-ı Kirâm’dan (Rıdvânullâhi Te‘âlâ Aleyhim Ecma‘în) büyüklerimizin ve ulemâ-i kirâm hazerâtının (Rahimehumullâh) kabirlerini ziyaret etme imkânımız söz konusu olabilecektir.
Bu ziyaretlerimizi daha önce ifade etmiş olduğumuz şekilde, hayatta olmaları durumunda göstermemiz icap eden saygıyı gözeten bir hassasiyetle gerçekleştirmeliyiz. Zira sünnetin lüzumu da budur.
Âdâba Riâyetin Önemi
Ehl-i Sünnet i‘tikâdına göre, yaratılmışların efdali Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)dir. İnsanların peygamber olanları, meleklerin peygamberlerinden; mü’minlerin peygamber olmayanları ise meleklerin peygamber olmayanlarından üstündür. Peygamber olmayan insanlar arasındaki fazîlet sıralamasında da en başta Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in ashâbı; sırasıyla Hulefâ-i Râşidîn gelir. Sahâbeden olma faziletine erişememiş insanlar arasındaki sıralama ise başta şehidler ve sâlihler olmak üzere, şehidlik ve takvâ mertebelerine göredir.[4]
İşbu i‘tikâdî esasları göz önüne alarak ziyaretlerimizi; ziyaret edeceğimiz büyüklerin fazîletlerini göz önünde bulundurarak, onları layık oldukları şekilde ta‘zîm ederek ve kabir ziyareti âdâbına da riayet ederek gerçekleştirmemiz, müstefid olabilmemiz açısından son derece önem taşıyan hususlardandır.
Ziyaretlerimizi gerçekleştirirken bulunacağımız mekânların ve en mühimi de bu mekânları faziletli kılan manevî unsurların bilincinde olmak ve selâm ileten kimselerin selâmları ile arzu ve istekleri olan kardeşlerimizin isteklerini yerine getirmek; onların duâlarını kutsal mekânlara taşımak, her şeyden evvel kardeşlik hukukuna riayetin ve din kardeşi olmanın yüklediği manevî sorumluluğu yerine getirmenin vesilesi olacaktır. Mevlâ Te‘âlâ ziyaretlerimizi ve duâlarımızı kabul eylesin. Âmîn.[5]
[1] Abdulhak el-İşbîlî, el-Âkibetü fî Zikri’l-Mevti ve’l-Âhire s.213
[2] Hazreti Âişe (Radıyallâhü Anhâ) vâlidemiz kardeşi Abdurrahman (Radıyallâhü Anh)’ın kabrini ziyaret etmiş ve kendisine duâ etmiştir. Bkz. Müslim, no.974; İbnü Abdilberr, et-Temhîd, c.III, s.235; Kabir ziyareti konusuyla ilgili detaylar için bkz. İsmailağa Telif Heyeti, Kabir Ziyareti Ahkâm ve Âdâbı, İstanbul, Siraç Yayınevi.
[3] Kâdı İyaz, eş-Şifâ, s.278
[4] Bu efdâliyet sıralaması Ehl-i Sünnet’in Tahâvî, Nesefî ve Emâlî gibi temel akâid metinlerinde yer almaktadır. Sözünü ettiğimiz ibârede geçen: ‘peygamber melekler’den kasıt, ‘dört büyük melek’ olarak bilinen meleklerdir.
[5] Konuyla ilgili detaylı malûmata İsmailağa Telif Heyetinin hazırladığı ‘Kabir Ziyareti Ahkâm ve Adabı” adlı eserden ulaşabilirsiniz. Kitabı İsmailağa Yayınevi’nden temin edebilirsiniz.