Tahdîs-i nimet ve “Habibim Rabbinin sana verdiği nimetleri anlat”[1] âyet-i celîlesi ile amel etmek kabilinden, Allah Te‘âlâ’nın namazın fazîlet ve kemâlatı ile ümmetin başı ve sonunun fazîletine dair manevî ikramlarını tafsilâtıyla anlatan İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) namazı cemaatle eda etmeye teşvik ettiği 85. mektubunda ise şu tavsiyelerde bulunur: “İbadetlerin, kulu (Mevlâ Te‘âlâ’nın huzuruna) en çok cem edeni, toplayanı namazdır. Allah Te‘âlâ’ya en çok yaklaştıran amel namazdır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in buyurduğu gibi: “Namaz dinin direğidir. Onu ayağa diken, dinini ayağa kaldırmıştır. Onu terk eden ise dinini yıkmıştır.”[2]
Kim namaza devam etmeye muvaffak olursa, münker (dinin tanımadığı ameller) ve fahşadan (dince çok çirkin kabul edilen işler) kendisini alıkoyar. Yüce Mevlâ’mızın şu kavl-i kerîmi: “Muhakkak ki namaz, (kişiyi) münker ve fahşadan alıkoyar.”[3] bu söylediğim sözü destekler.
Sahibini münker ve fahşadan engelleyemeyen namaz surettir, (görünüşte namazdır); onun bir hakikati yoktur! Ancak hakikati elde edilinceye kadar sureti terk etmemek gerekir. Çünkü bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa, onu tamamen terk etmemelidir. Çok ikram edenlerin en keremlisi olan Allah Te‘âlâ’nın surete de değer vermesi ve onu hakikat yerine kabul etmesi uzak değildir. O hâlde huzur üzere, tevazu ile beraber cemaatle namaz kılmaya devam ediniz. Çünkü namaz felâh bulmanın ve kurtulmanın sebebidir. Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki namazlarında huşu üzere olan müminler kurtulmuştur.”[4]
Hâsılı reddedilme tehlikesi bulunması ile beraber amel etmeye devam etmek gerekir. Görmez misin, düşmanın galip geldiği vakitte askerler azıcık bir hareketleri ve silâh atmaları karşılığında büyük bir itibar kazanırlar. Aynı şekilde gençler nefsanî şehvetlerinin kendilerine galip gelmeleriyle beraber nefislerini sâlih amellere zorladıklarından, onların ibadetlerine çok itibar edilir.
Ashâb-ı Kehf, Allah (Celle Celâluhû) katındaki bu rütbelerine, azametlerine ve haşmetlerine (edepli olmalarına) din muhaliflerinden bir kez hicret etmekle, ayrılmaları ile ulaşmışlardır. Rasûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuşlardır ki: “(Hak ile bâtılın) karışıklık (zamanların)da ibadet etmek bana hicret etmek gibidir.”[5]
Dipnotlar
[1] Duhâ Sûresi, 11.
[2] Tirmizî, İman, 8; İbn Mâce, Fiten, 2.
[3] Ankebût Sûresi, 45.
[4] Mu’minûn Sûresi, 1-2.
[5] Müslim, Fiten 130, (2948); Tirmizî, Fiten 31.