Silsile-i Aliyye’nin 16. altın halkası; seyr-i sülûk usûlü, fazîleti ve bereketiyle tarîkat-ı aliyyenin pîri olan Mevlânâ Muhammed Bahâuddîn Nakşibendî el-Buhârî Hazretleri, rehber şahsiyeti ve günümüze ışık tutan manevî hüviyetiyle hayat sürdükten sonra milâdî 2 Mart 1389 Pazartesi günü vefât etmiştir. Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimizi vefâtının sene-i devriyesinde evrâdı, şahsiyeti ve her biri bizler için ayrı birer örnek niteliği taşıyan yüksek menakıbıyla hatırlıyor, hayırla ve minnetle yâd ediyoruz. Hâl tercemesi hakkında detaylı malûmata buradan ulaşabilirsiniz…
Mürşidimiz Mahmud Efendi Hazretleri, Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin şahsiyetinden sıklıkla bahsetmiş ve menakıbından örnekler aktarmıştır. Sohbetin Nakşibendî tarîkatındaki önemini beyan ederken, “Çetin işler, sohbetle hâlloluyor” buyurarak Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin: “Tarîkatü mâ sohbetest” (Bizim tarîkatımız sohbettir, sohbetsiz olmaz.) sözünü nakletmiştir.[1] Sohbetlerinde, Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin tarîkat tarifini ve menkıbelerini anlatmak suretiyle de öğütlerde bulunmuştur…
Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine: “Tarîkat nedir?” diye sordular; “İcmalden tafsile, istidlâlden keşfe geçmektir” diye cevap verdi.
İstidlâl, delil yoluyla Mevlâ Te‘âlâ’yı bilmek ve O’na kavuşmaktır. İstidlâlden keşfe geçmek; delil yoluyla Mevlâ Te‘âlâ’yı bilmekten, keşif ve şühûda, yani gözle görülür gibi hâle gelmektir.
Mesela bir ağaç, uzaktan ufak bir karaltı gibi gözükür. Yaklaştıkça bir ağaç görünümünü alır. Daha yaklaştıkça, yaprakları ve meyveleri fark edilmeye başlanır. İyice yanına yaklaşınca, bizce meyveleri koparılıp yenebilecek bir duruma gelir.[2]
Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin Kabre İndirilişi
Toprağın altı olan kabir ya cennet bahçesi ya cehennem çukurudur. Bunun üstünde edeple gezmelidir. Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretleri kabre indirilirken içerden bir heyet geldi. Onu tahta oturttular. Hurilerden de iki tane geldi. Ona: “Hoş geldin” dediler. Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretleri buyurdular ki: “Ben Rabbimle sözleştim. Bütün manevî evlâtlarımı yerlerine yerleştirmedikçe ve Rabbimin cemalini görmedikçe hiçbir şeyle meşgul olmayacağım.”
Nakşibendî tarîkatının reisi bu! Onlarla Kur’ân’ı tanıyoruz. Üstadımız Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de buyuruyorlardı ki: “Benden sonra benim etrafımdan ayrılmayın!” Birisine de manada zuhur ederek: “İsmailağa’yı ben okutuyorum.” buyurmuştu.
Edep ve Tefekkür
Güneşe karşı tükürmende, büyük abdest, küçük abdest yapmada her şey de edep lâzımdır. Güneş vuruyor. Biz ancak güneşte kaldığımızda güneş bizi kızdırdı der kaçarız. Hâlbuki güneş bizim için bir ayettir, bunu tefekkür etmelidir…[3]
Dipnotlar
[1] Mahmud Efendi Hazretlerinden Duyulan Hikmetli Sözler, Ahıska Yayınları, İstanbul, 2013, s. 317.
[2] Mahmud Efendi Hazretleri, “3. Sohbet”, Sohbetler, Siraç Kitabevi, İstanbul, 2010, c. 1, s. 48.
[3] Mahmud Efendi Hazretleri, “9. Sohbet”, Sohbetler, c. 1, s. 180-181.