“Ey insanlar! Sizler Allah’a ziyade muhtaç fakirlersiniz. Allah ise zengindir, hamda layık olandır.”[1] Mevla Teâlâ “Ey insanlar” buyurmak ile mümin kâfir her iki sınıf insana da umumi bir hitapta bulunmuş oldu. Cenab-ı Hakk; “ey iman edenler” diyecek olsa idi hitap yalnızca iman edenlere olurdu. “Ey kâfirler” diyecek olsa idi bu sefer hitap yalnızca kâfirlere olacaktı.
Ayet-i celilede geçen “fükarâe”, “fakrun” kelimesinin cemisi olup “fakirler, muhtaçlar” manasına gelir. “Fakir” kelimesinin Türkçede karşılığı yoksuldur. Fakat yoksul kelimesi fakir kelimesinin tam anlamını veremiyor. Türkçeye Farsçadan kelime kapılacak, Arapçadan kelime kapılacak ki derin manalı bir cümle kurulabilsin. Müslüman olmasa idik hiçbir şanımız, şöhretimiz, şerefimiz olmazdı. Mevla Teâlâ ne buyurdu: “Ey insanlar Allâh’a muhtaçsınız” Elhamdülillah ki Allâh’a muhtacız. O’na muhtaç olmak en güzel şeydir. O Erhamürrahlmîn. Ekramülekremindir. Kendisine muhtaç olanı yardımsız bırakmaz.
Bir âyet-i celilede şöyle buyurulur: “De ki; sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ve o işitme kuvvetine ve gözlere malik olan kimdir? Ve kimdir ki ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır? Ve kimdir işleri tespit eden? Derhal diyeceklerdir ki “Allah”. Artık de ki: Siz korkmaz mısınız?”[2]
Mevla Teâlâ’dan başka, gökten yağdırıp yerden bitirecek var mıdır? Mevla Teâlâ yağdırır ve yağdırdığında dağlan, taştan, ovadan, kasabaları, köyleri, bağları, bahçeleri her tarafı sular Ne büyük zenginlik ne bolluk ey insanoğlu sen böyle zengin olan Allâh’ını bırakıp da kime uymaya gidiyorsun? Kendin gibi aciz insanlara tabi olmayı mı tercih ediyorsun? Amerika, Rusya, Avrupa ne kadar teknik imkânları varsa ortaya koysunlar da bir tek buğday tanesi veya bir incir tanesi yahut bir üzüm çekirdeğini yaratsınlar. Yaratabilirlerse görelim, yaratamazlar. Peki öyle ise yediklerimizi, içtiklerimizi yaratan ve onları bize yediren, içiren Allâh-u Teâlâ’yı bırakıp da neden onlardan yardım istiyor, medet umuyoruz? Dünyanın her tarafında pek çok fabrikalar kuruldu, birçok sanatlar icra ediliyor. Fakat hiçbirinde tek bir göz olsun, tek bir kulak olsun, tek bir parmak olsun yapılamıyor, yapılabiliyor mu? Hayır. Bu kadar aciz olduğumuz halde nasıl Rabbimize dönmeyiz, onun sözünü nasıl dinlemeyiz? Bizi bu gafletlerden halas eyle yarabbi! Âmin.
Yenilecek gıdalan yaratmak ondan, içilecek suları yaratmak ondan. Onları yemek için, içmek için gerekli sindirim sistemini kuvveti, kudreti yaratmak da ondan. Boğazımızda küçük bir dil vardır. Ona bir felç gelse, ağzımıza aldığımız lokmayı yutamayız. Demek ki her şey O’ndan. Konuşmamız için dudaklarımızı, dilimizi, ağzımızı o yarattı. Konuşma kabiliyetini de o verdi. İşitmek için kulaklarımızı yarattı, duymasını da o verdi. Ellerimizi yarattı, hareketlerini de o verdi. Tertemiz havayı yarattı, teneffüs etme imkanını da o verdi. Velhasıl bizler Allâh’ımıza muhtacız. Bunlar unutulacak şeyler değildir, dikkatli olalım!
Gündüzlerin ve gecelerin olması için güneşin doğmasını, batmasını, bize gerektiği kadar ışık, ısı göndermesini tedbir eden de Allâh-u Teâlâ’dır. Gezegen, ay ve yıldızlar da Onun emrindedir. Ayet-i celilede buyrulduğu üzere kâfirlere sorulsa “bütün bu sayılanları kim yaptı?” Allâh diye cevap vereceklerdir.
Fakat “Allah yaptı” demek hüner değildir, bu iyilikleri anlayıp onun emrine boyun eğmek hünerdir. Ya Rabbi’ Hocalarımızı zekâ, çalışma, nza-i ilahide ilerleme bakımından günbegün müzdat eyle. Evli olan hanım hocalarımızı kötü koca ve kötü kayınvalideden muhafaza eyle. Kayın valideleri de onların ilimlerinden istifade etsinler. Onların kıymetlerini bilsinler. Âmin
İnsanın nefsi Mevla Teâlâ’nın emirlerini anlamak, ona boyun eğmek istemez. Nitekim Mevla Teâlâ nefsi yarattığında ona “Sen kimsin, ben kimim?” diye sordu. Nefs, “ben benim, sen de sensin’ dedi. Kendisinin acizliğini ifade etmedi. Bu sebepten Mevla Teâlâ onu bin sene ateş azabına maruz bıraktı. O bin seneden sonra Mevla aynı soruyu ona tekrar etti. Nefs, yine hiç haddini bilmeyerek aynı cevabı verdi. Bunun üzerine Mevla Teâlâ onu haddini bilmesi için bin sene aç bıraktı. Ancak bu bin sene açlığın neticesinde Mevla Teâlâ’ya boyun bükerek acizliğini ifade etti. “Ya Rabbi ben senin aciz bir kulunum sen ise benim Rabbimsin” dedi. Nefis, açlıkla terbiye oldu, yola geldi. Demek haddini bilmeyenlere hadlerini bildirmek gerek.
Müslüman hanımlara her kıyafet yakışmaz! Ali Haydar (Kuddise Sirruhû) Efendi babam derdi ki: “Bir eve manto girdi mi küfrün burnunu sokmuş demektir.” Fakat manto giyen Müslüman kardeşlerimize “kafir” diyemeyiz Ancak “giydiğiniz bu manto küfür libasıdır” deriz. Elbiselerimizin kumaşları da Mevla Teâlâ’dandır. Sure-i Araf’da şöyle buyurulur: “Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir örtü ve bir de bir ziynet libası indirdik. Takva libası ise o daha hayırlıdır. Bu işte Allâh-u Teâlâ’nın ayetlerindendir. Umulur ki bunu düşünürler”[3]
Allâh-u Teâlâ gökten yağmur yağdırıyor, onun sebebi ile yerden otlar bitiriyor. Yaratmış olduğu koyunlara o ottan yedirtiyor. 0 koyunlar da gelişiyor, yapağlanıyorlar. İnsanlar da koyunların yünlerinden faydalanarak, kendilerini sıcaktan, soğuktan koruyacak elbiselik kumaşlar yapıyorlar. Evvelden giyilen elbiselerin çoğu yünden yapılırdı, ya da pamuktan. Şimdi naylonda karıştırıyorlar. Peki o nerden oluyor? Petrolden. Petrolü kim yarattı? Allâh-u Teâlâ.
Ne yerseniz ne içerseniz ne giyerseniz ne görürseniz nereye basarsanız bakın her yer, her şey Allâh’ındır. O çok zengindir, her şeyden müstağnidir, kimseye ihtiyacı yoktur. Ziyade hamd olunmuştur. Hamd kime edilir? Nimet verene. Bütün nimetlerimizi o verdiğine, o yarattığına göre, bütün hamdler O’nadır. “Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir halk vücuda getirir. Ve o Allah’a göre zor bir şey değildir.” Mevla Teâlâ dilerse hamd etmeyen nankör kullarını imha eder, onların yerine kendisine itaat ve hamd edecek, ehli sünnet vel cemaat itikatlı, amelli kullar halk eder. Mesela; Rusya, Çeçenleri Sibirya’ya sürecekti amma Mevla Teala Çeçenistan’ı korudu. Rusya’nın Çeçenleri Sibirya’ya sürmesine imkân vermedi. Evet savaş esnasında çok mücahid öldü, hala da ölüyor ama ölenler şehid, geriye kalanlar da gazidir. Nitekim Mevla Teala Sure-i Nisa ayet 74’te şöyle buyurur: “Artık dünya hayatını ahiret mukabilinde satacak olanlar Allah yolunda savaşa atılsınlar. Ve her kim Allah yolunda mukatelede bulunur da katlolunursa veya galip gelirse, ona elbette büyük bir mükafat vereceğiz.”[4]
Tabi ki bu müjdeye nail olmak için âyet-i celilede belirtildiği üzere niyetin halis Mevla Teâlâ’nın rızası için olması gerekir “Bu adam çok cesaretlidir, kuvvetlidir” yahut “memleketimin sınırları genişlesin” gibi niyetler olmamalıdır. Sure-i Nisa’nın bir başka âyeti celilesinde de şöyle buyurulur: “Ve her kim Allah Teala yolunda hicret ederse, yeryüzünde birçok hayırlı barınacak yer ve genişlik bulur. Ve her kim hanesinden Allâh-u Teâlâ’ya ve Resulüne muhacir olarak çıkarsa, sonra da kendisine ölüm yetişirse muhakkak onun mükafatını vermek Cenab-ı Hakk’a aittir. Ve Allâh-u Teâlâ gafurdur, rahimdir.”[5]
Demek ki bir kimse bulunduğu yerden İslâmî daha iyi tatbik edebilmek için, “oranın havası daha temiz, orası daha ucuz, bolluk var” niyetiyle olmamak şartıyla başka bir beldeye hicret etmek üzere yola çıksa yoldayken ona ilahi takdir ulaşıp ölse Mevla Teâlâ o kimsenin mükafatını bizzat kendisi verecektir. Yine bir kimse Allâh rızası için İslami ilimleri tahsile başlasa, ömrü vefa etmeyip ölse Mevla Teâlâ meleklerini hoca kılarak o kimseye İslami İlimleri kabirde tahsil ettirir. Onun hocalık icazetini de bilhassa kendisi verir. Bu müjdeyi duyanlar herhalde İslami ilimleri öğrenmeye başlar!
Dipnotlar
[1] Fâtır Sûresi, 15-18.
[2] Yûnus Sûresi, 31.
[3] A’râf Sûresi, 26.
[4] Nisâ Sûresi, 74.
[5] Nisâ Sûresi, 100.