Üzerimizden nimetlerini eksik etmeyen, bizleri İslam diniyle şereflendiren ve sayısız fetihleri nasip eden Cenâb-ı Hakk’a sonsuz hamd olsun. Âlemlere rahmet iki cihan serveri, Fahri kâinat Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e âl ve ashabına salat-u selam olsun. Kur’ân-ı Kerim’in ve Sünnet-i Seniyye’nin manevi ışığını önüne tutup ilerleyen, Muhammed (Aleyhisselam)ın ordusu diye tarihe yazılan ecdadımızdan Mevla Teâlâ razı olsun.
Orhan Gazi, Devlet-i Âliye-i Osmâniye’nin kurucusu olan Osman Gazi’nin oğlu ve Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahıdır. Babasından aldığı devleti İ‘lâ-yi Kelimetullâh Dâvâsı uğruna kat kat büyütüp oğluna bırakmıştır. Ecdâdımız, tarih boyunca İslâm’ın yayılması hususunda önemli hizmetlerde bulunmuştur. Orhan Gazi de bu öncü şahsiyetlerin başında gelmektedir.
Ecdad’ın Fetihlerden Gayesi
Ecdâdımız, tarih boyunca İ‘lâ-yi Kelimetullâh dâvâsını esas alarak pek çok fetihler gerçekleştirmek sûretiyle, İslâm’ın yayılması konusunda önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Nitekim şanlı ecdadımızın öncü şahsiyetlerinden birisi olan Orhan Gazi de diğerleri gibi kendine Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Kim, İslâmiyet daha yüce olsun diye (İ‘lâ-yi Kelimetullâh uğrunda) savaşıyorsa, o Allâh yolundadır.” [1] Hadîs-i şerifini kendine şiar etmiştir. Kalplerine bu şiarı hakiki manada yerleştiren ecdâdımız Allâh Teâlâ’nın da yardımı ile üç kıtaya fiilî olarak hâkim olmuş, hâkim olduğu bölgenin dışında kalan coğrafyalara da gönül erleri vasıtasıyla İslâm’ın nûrunu ulaştırmaya çalışmışlardır. Bu mukaddes devletin mimârı olan Osman Gazinin “Bizim yolumuz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır; yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir!” sözünden de oğlu Orhan Gazinin nasıl bir terbiye ve gelenekten geldiği anlaşılmaktadır.
Orhan Gazi’nin Şahsiyeti
Şahsiyeti nesillere örnek mahiyette olan Orhan Gazi, halim selim olup, son derece merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve tebeasını kendisinden fazla korurdu. Muharebelerde zayiat durumuna dikkat ederdi. Çok adildi. Ülkede İslam hukukunu tereddütsüz tatbik ettirirdi. Onun İslam ahlakına hayran olup adaletine gıpta eden Hristiyanlar, kendi soyundan ve dininden hanedanların yerine, onun yönetimini tercih ederlerdi. Cesareti, adaleti ve iyi bir idareci olması ile ümmetin gönlünde ulvî bir yer tutmuştu. İlme, âlimlere ve gönül sultanı manevi şahsiyetlere hürmetkârdı. Âlimlerin sohbetinde bulunup, onlarla istişare ederdi. Onların görüşlerine ehemmiyet verirdi. Âlimlerle sürekli yapmış olduğu istişareler neticesinde Mevla Teala Hazretlerinin de lütfu ile Orhan Gazi’ye birçok fetih nasip oldu
Orhan Gazi’nin Faaliyetleri
Orhan bey yaptığı fetihler, kurduğu kurumlarla devleti teşkilatlandırma manasında ciddi bir ilerleyiş katetti. Osmanlı Devleti birçok ilke Orhan Gazi döneminde imza atmıştır. İlk vezir, kadı ve subaşı ataması yapılmış olup, ilk düzenli ordu bu dönemde kurulmuştur. Orhan Gazi’nin fethettiği önemli bölgeler İzmit, Bursa, Karesi ve İznik’tir. Bu fetihlerle Osmanlı Devleti’nin rotası uzun yıllar Trakya bölgesi olmuştur. Orhan Gazi, fethettiği beldelere, ilmi, mimari, sosyal tesis, tekke ve zaviyeler, camiler, hamamlar yaptırmıştır. Bunların çoğu günümüze kadar da ulaşmıştır. Anadolu’nun birçok beldesini Osmanlı Devleti’ne katan Orhan Gazi Haçlılar ile de ciddi mücadeleler vermiştir. Padişahlığı döneminde; eğitim, ulaşım, ordunun düzenlenmesi, donanmanın güçlendirilmesi, sosyal yardımlaşma, kültür ve sağlık gibi birçok alanda yenilikler gerçekleştirip eserler ortaya koydu. Tahtta en uzun kalan Osmanlı padişahlarından biri olan Orhan Gazi, devletin topraklarını altı misli büyüttü. Yeni kurulan bir devlet olmasına rağmen Osmanlı Devleti, Orhan Gazi’nin vefatı sırasında, büyük bir coğrafyaya hükmediyordu. Bunların hepsi Cenâb-ı Hakk’a tam teslimiyet ve samimiyet ile gerçekleşti.
Ecdâdımıza Vefa
Hâlisane bir niyet ve güçlü bir irade ile kurulan Osmanlı Devleti Allâh Teâlâ’nın rızasını her şeyin üstünde tutmuştur. Ümmet bilinci ile mazlum ve mağdur Müslümanların umudu olmuştur. Bugün torunları olarak bize düşen ecdâdımızın mukaddes mirasına sahip çıkıp, onları doğru şekilde tanıyıp, açtıkları gedikten onlar gibi Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ışığında ilerlemektir. Bu şekilde bir yaşantı sürersek ecdâdımızın mîrasına vefa göstermiş, sahip çıkmış oluruz. Cenab-ı Hakk’tan niyazımız İ‘lâ-yi Kelimetullâh dâvâsı uğruna canlarını seve seve feda eden bütün şehidlerimizi ‘‘Allâh(ın dînini yüceltme) yolunda öldürülen (şehit) kimseler için: “(Bunlar) ölüler(dir)” demeyin. Doğrusu, (onlar) dirilerdir velâkin (yaşantıları cismânî olmadığından) siz (onların hayatlarını hissetmek bir yana, vahye dayanmayan şu yetersiz akıllarınızla, onların ne mânâda diri olduklarını bile) anlayamazsınız’’[2] Âyet-i Kerîmesinin sırrına erişenlerden eylesin. Şehidlerimize Mevlâ Te’âlâ’dan ganî ganî rahmet diliyoruz.
Dipnotlar
[1] Buhârî, İlim, 45.
[2] Bakara Sûresi, 154.