Allah (Celle Celâluhû) yolunda karşılıksız harcamada bulunmak, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde îmândan sonra üzerinde en çok durulan hususların başında gelir. Hatta Allah Te‘âlâ’nın insanlara yardımı, sabır ve metanet ihsânı, onların Dîn-i Mübîn-i İslâm ve kardeşlik yolunda yardımlarına bağlıdır.
Dünya malına rağbet etmenin Allah Te‘âlâ’nın rızâsına muvafık olmadığını hayatıyla ortaya koyan ve bu üstün ahlâkı ashâbının ruhuna ilmek ilmek dokuyan Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kıymetli ashâbı infâkta âdeta yarış ederlerdi. Çünkü onlar bunu bir kayıp olarak değil, Allah Te‘âlâ’nın rızâsını kazanmaya ve O’na yaklaşmaya bir vesile olarak görürlerdi. Mekke-i Mükerreme devrinden itibaren başlayan hayırda yardımlaşma, Medîne-i Münevvere’ye hicretle beraber tesis edilen “muâhât”, yani kardeşlik anlaşması ile zirveye ulaşmıştı. Ensâr ve muhâcir, gerek cihâda katılarak canlarıyla, gerekse Allah (Celle Celâluhû) yolunda infâk etmek suretiyle malla olan imtihanlarını başarıyla kazanmışlardı.
Onların bu başarı ve mazhâriyeti Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmiştir: “O kimseler ki iman etmiştirler, hicret etmiştirler ve Allâh(ın davasını aziz kılma) yolunda (olanca güçlerini sarf ederek) cihad etmiştirler, bir de o kimseler ki (fakir muhacirleri ev-bark sahibi edip) barındırmıştırlar ve yardım etmiştirler; işte gerçek bir şekilde iman (ettiklerini ispat) edenlerin ta kendileri ancak onlardır! (Beşeriyet gereği kaçınamadıkları günahlarından ötürü) kendileri için pek büyük bir bağışlanma ve çok hoş bir rızık vardır.”[1]
Şeyhayn ve İnfâk
İdare konusunda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin vezirleri mesabesinde bulunan ve “Şeyhayn” olarak anılan Hazreti Ebû Bekr ve Hazreti Ömer infâk konusunda da müstesna bir mevkide bulunmaktaydılar.
Esmâ (Radıyallâhu Anhâ) anlatıyor: “Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh), Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile beraber Mekke’den Medine’ye hicret ederken, beş bin veya altı bin dirhemden ibaret olan bütün parasını da yanına aldı. Onlar gittikten sonra, dedem Ebû Kuhâfe bize geldi. Gözleri görmüyordu. Bize: ‘Vallahi, Ebû Bekr kendisiyle beraber, servetini de götürerek sizi üzdü’ dedi. Ben o zaman: ‘Hayır dedeciğim, O, bize çok miktarda mal bıraktı” dedim ve bir sürü taş toplayıp babamın servetini koyduğu köşeye koydum. Sonra da üstlerine bir örtü örttüm ve dedemin elinden tutarak: ‘Dedeciğim, elini şu paraların üstüne koy’ dedim. Elini koydu ve: ‘Eğer size bunu bıraktıysa çok iyi, mesele yok’ dedi. Şunu belirteyim ki, Ebû Bekr bize hiçbir şey bırakmadı. Fakat ben bu yaşlı adamı teskin etmek için böyle yaptım.”[2]
Hazreti Ebû Bekr’in babası Ebû Kuhâfe (Radıyallâhu Anh) İslâmiyet’i kabul etmeden önce, oğlunun Allah Te‘âlâ yolunda infâkı ve geniş cömertliğine karşı çıkıyor idiyse de, İslâmiyet’i kabulünün ardından aynı hassasiyete bürünmüş hatta kendisinden bir sene önce vefât eden oğlunun mirasından kalan payın tamamını da torunlarına bırakmıştır.
İnfâkta Yarışmak Onların Şiârıydı
Hazreti Ömer Efendimiz buyuruyor ki: “Bir gün Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bize, ‘İnfâk edin!’ diye emir buyurdular. O vakitte benim bir miktar malım vardı ve kendi kendime, ‘Bugün infâkta Ebû Bekr’i geçeceğim!’ dedim ve malımın yarısını verdim. Sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bana: ‘Yâ Ömer! Ailene ne bıraktın?’ diye sordu. Ben de: ‘Malımın yarısını bıraktım ya Rasûlellâh!’ dedim. Sonra Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh) bütün malını infâk etmiş bir hâlde geldi. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ona: ‘Sen ailene ne bıraktın ey Ebû Bekr?’ diye sordu. Hazreti Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh) da: ‘Yâ Rasûlellâh! Onlara Allah (Celle Celâluhû) ve Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i bıraktım.’ diye cevap verince, ‘Bir daha seni geçmeye çalışmam!’ dedim.”[3]
Allah Te‘âlâ bizlere Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve Ashâbı (Radıyallâhu Anhum)un yolunu takip etmemizi emretmiş ve infâk özelinde birçok mükâfat vaat etmiştir.
İsmailağa Aşevi Hizmetleri ve Sosyal Yardımlar
Peygamberlerin sünnetinden olan ihtiyaç sahiplerine ikrâm ve yardımda bulunmaya yönelik infâk hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine uzanan mânevî bir köprü vazifesi gören aşevleri ve sosyal yardım müesseseleri ile müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
.
İsmailağa, biri Avrupa diğeri Anadolu yakasında olmak üzere her gün ortalama 3 bin kişilik sıcak yemek ikrâmında bulunduğu iki ayrı aşeviyle ve düzenlediği kumanya organizasyonlarıyla bu mânevî köprüyü günümüzde de muhafaza etmektedir. Hizmetlerimiz kapsamında zekât ve sadakalarınız, talebelere ve hakikî ihtiyaç sahiplerine hassasiyetle ulaştırılmaktadır. Sizler de bu hizmetlere ve hayra destek sağlayabilir ve bütün bu faaliyetlerden hâsıl olacak ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz.
.
Aşevi hizmetlerimiz ve kumanya organizasyonumuz konusunda detaylı bilgi için tıklayınız.
.
Arapça ve Hâfızlık Talebelerimizle ilgili detaylı bilgi için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] Enfâl Sûresi, 74.
[2] Heysemî, Mecme‘u’z-Zevâid, 6/59, No. 9913; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 3/179.
[3] Ebû Dâvûd, Zekât, 40.