Allâh (Celle Celâluhû), insanı gerek cismânî, gerekse rûhânî bakımdan “ahsen-i takvîm” üzere yaratmıştır. İnsanların bir kısmını vahyiyle diğerlerinden efdal kılıp somut örnekler oluşturmuş ve fıtratın tezahür mahalli kılmıştır. Geniş bir tercüme yelpazesini haiz olan fıtrat; yaratılış, din, mizaç[1] manalarında kullanıldığı gibi, inananların ittiba etmekle emrolundukları Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) kadim sünnetleri anlamına da gelmektedir.[2] Fıtrat, yaratılıştan gelen ve müdahale edilmemesi gereken bir hâlden ibarettir. Bu hâl, cibilliyeti haysiyetiyle insan tabiatının kendisine meylettiği bir durumdur.
Cenâb-ı Bârî (Celle Celâluhû) her varlığı kendisine mahsus bir tabiatta halk etmiştir. İnsanların bedenlerinde birtakım tüyler yaratmış, fıtratın mucebince bu tüylerin bir kısmının giderilmesi, bir kısmının ise giderilmemesi gerektiğini bizlere Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) aracılığıyla bildirmiştir.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Âişe (Radıyallahu Anhâ) validemizin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur:
“On şey fıtrattandır; bıyığı kesmek, sakal bırakmak, misvak kullanmak, burna su vermek, tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altını yolmak, avret mahallini tıraş etmek ve suyla istincâ yapmak.”[3]
Şârih Hattâbî (Rahimehullâh) Me‘âlimü’s-Sünen’inde bu hadî-i şerîfte geçen hasletlerin, ulemanın ekserine göre kendilerine uymakla emrolunduğumuz Peygamberlerin (Salavâtullâhi ve Selâmuhû alâ Nebiyyinâ ve aleyhim Ecmâ‘în) sünnetlerinden olduğunu söylemiştir.[4] İbn Hacer el-Askalânî (Rahimehullâh) ve diğer şârihler de ona muvafakat etmiştir. Cenâb-ı Hak (Celle Celâlühû), Peygamberlerin yoluna uymamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Bunlar, Allâh’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy.”[5]
Ebü’l-Leys es-Semerkandî (Rahimehullâh) ve diğer müfessirler bu âyet-i kerîmedeki hüdâdan maksadın, Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) sünneti ve tevhîdi olduğunu bildirmişlerdir.[6]
Sakal, Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) Sünnetidir
Sakal, yanaklar ve çenedeki kılların tamamına verilen isimdir.[7] Bir İslâm şiarı olan sakal, Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve diğer Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) sünnetidir. Hiçbir Peygamber, sakalını kazımamıştır. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sakallı olduğuna dair birçok rivayet olup, bu rivayetlerin bir kısmında Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sakalı tavsif edilmiştir. Örneğin, İmâm Tirmizî (Rahimehullâh) Şemâil’inde, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gür sakallı olduğunu bildirmiştir.[8] Bütün işlerinde Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ittibâyı iltizam eden Sahabe-i Kirâm (Radıyallâhu Anhum) da sakalını uzatmış, buna son derece ihtimam göstermiştir.[9]
Yukarıdaki hadîs-i şerîfte tasrih edildiği veçhile erkeğin sakal bırakması fıtrattır. Bu mefhuma muhalif olarak sakalını uzatmayan bir kimse fıtrata aykırı hareket etmiş, onu değiştirmiş olur.[10] Binaenaleyh sakalın, salınması emredilen miktarını kesmek meşru değildir. Bununla birlikte mücerreden sakal bırakmayı emreden birçok hadîs-i şerîf vârid olmuştur.
İbni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ), Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Müşriklere muhalefet edin; sakalları bırakın, bıyıkları kısaltın.”[11]
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Bıyıkları kısaltın, sakalları salın, mecûsîlere muhalefet edin.”[12]
Dipnotlar
[1] İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, Dâru Sadr, Beyrut, V, 55; el-Fîrûzâbâdî, Muhammed b. Ya’kûb, el-Kâmûsu’l-Muhît, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 2005, I/457
[2] el-‘Aynî, Bedruddîn Mahmud b. Ahmed, ‘Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l- ‘Arabî, Beyrut, XXII, 45; en-Nevevî, el-Minhâc Şerhu Sahîhi Müslim b. Haccâc, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, II. Baskı, Beyrut 1392, III, 148; Molla Alî el-Kârî, Mirkatü’l-Mefâtîh Şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, el-Mişkâtü’l- İslâmiyye, II, 301
[3] Müslim, Tahâret 56; Ebû Dâvûd, Tahâret 29; İbn Mâce, Tahâret 8
[4] el-Hattâbî, Ebû Süleyman Ahmed b. Muhammed, Me‘âlimü’s-Sünen, el-Matba’atü’l-‘İlmiyye, Haleb, I, 31
[5] el-En’âm, 6/90
[6] es-Semerkandî, Ebu’l-Leys Nasr b. Muhammed, Bahru’l-‘Ulûm, I, 464
[7] İbrâhîm Mustafa, Ahmed Ziyat, Hâmid Abdülkâdir, Muhammed en-Neccâr, el-Mu‘cemü’l-Vesît, Dâru’d-Da’ve, Kahire, II/820
[8] Tirmizî, Şemâil, Müessesetü’l-Kütübi’s- Sekâfiyye, s. 32
[9] el-Kandehlevî, Muhammed Zekeriyyâ, Vücûbu İ’fâi’l-Lihye, Hanifiyye Kitabevi,1. Baskı, İstanbul, s. 31
[10] ed-Dihlevî, Şah Veliyyullah, Huccetullâhi’l-Bâliğa, Dâru’l-Kütübi’l- Hadîse, Bağdad, s. 386
[11] Buhârî, Libâs 62
[12] Müslim, Tahâret 55