Vatan müdafaası için sınır boylarında nöbet tutmanın fazîleti, açık delillerle sabittir. Konuyla ilgili pek çok hadîs vârid olmuştur. Mürşidimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri bu hadîs-i şerîfleri okuduğunda, kendisinde bir an önce askere gitme arzusunun hâsıl olduğunu ifade etmiştir. Askere gitmeden önce duâsını talep eden ve nasihat isteyenlere bu hadîs-i şerîfleri okumuş ve niyetlerini, ilgili hadîs-i şerîflerin mânâsına uygun bir şekilde yapmalarını tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Askere gidenler illa Allâh rızası için gitsinler ve giderken de şöyle niyet etsinler: ‘Ben askere nice canları, namusları korumak için; vatanımı, İslâmiyet’i müdafaa etmek için gidiyorum.”[1]
Mevlâ Te‘âlâ: “…Yine de siz (gücünüz nispetinde) korunma (tertibâtı)nızı alın!..”[2]buyurmuştur. Bu korunmanın en önemli aşamalarının başında hiç şüphesiz nöbet tutmak, düşmanı hazırlıklı bir şekilde beklemek gelir.
Murâbıt kelimesi, nöbet tutanlar anlamındadır ve Kur’ân-ı Kerîm’de de bu anlamıyla iki âyet-i kerîmede geçmektedir. Bu âyet-i kerîmelerden birinde: “(Ey müminler! Harp araç-gereçlerine yönelik) kuvvet olarak güç yetirmiş olduğunuz şeyleri ve (Allâh yolunda cihat için beslemek ve eğitmek üzere) bağlı (bulunan) atları o (kâfirlerle, özellikle de söz bo za)nlar(la savaşmak) için hazırlayın…”[3] buyrularak bu nöbetin mahiyetine dikkat çekilmiştir. Âyet-i kerîmede “kuvvet” olarak ifade edilen şey, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in tefsirine göre “atmak”tır. Dolayısıyla âyet-i kerîmenin emrini, bugünkü teknolojiye göre düşmanı alt edebilecek silahlarla birlikte nöbet tutma şeklinde anlamak daha isabetlidir.
Allah Te‘âlâ konuyla ilgili diğer âyet-i kerîmede sınırda nöbet tutmanın, felâha erişme vesilesi olduğunu şöyle ifade buyurmuştur:
“Ey iman etmiş olan kimseler! (İbadetlerin meşakkatlerine ve başınıza gelen zorluklara) sabredin, (Allâh düşmanlarıyla cihat ederken) sabır yarışında (onlara) gâlip gelin, (cihada hazır bir şekilde) atlarınızı bağlı tutarak sınırlarda nöbet bekleyin ve Allâh(-u Te`âlâ’nın emirlerine karşı çıkmak)tan hakkıyla sakının! Tâ ki siz (korktuklarınızdan kurtulup, tüm arzularınıza kavuşarak) felâha erebilesiniz.”[4]
Allah Te‘âlâ’nın Yolunda Sınır Nöbeti Tutmanın Fazîleti
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Allah Te‘âlâ’nın yolunda nöbet tutmanın fazîletini şöyle beyân etmiştir: “Allah yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır. Sizden birinizin kamçısının cennetteki yeri, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır. Kulun Allah Teâlâ’nın yolunda akşamleyin veya sabah erken vakitteki yürüyüşü de dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır.”[5]
Sınırda Nöbet Tutanın Amel Defteri Kapanmaz ve Kabir Azabı Çekmezler
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), sınırda nöbet tutan kimselerin, amel defteri açık kalacak kullar zümresine dâhil olduklarını şöyle haber vermiştir: “Allah yolunda düşmana karşı nöbet tutan kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır. Murâbıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabir azabı konusunda emindirler.”[6]
Sınırda Bir Gün Nöbet Tutmanın Fazîleti
Sınırda nöbet tutmanın fazîleti hakkında Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır.”[7] Vazifeleri gereği sınır boylarında günlerce, haftalarca, aylarca hatta yıllarca bekleyen askerlerimiz bu mükâfatlardan katbekat nasiplenmektedirler inşâallâh.
Sınırda Nöbet Tutanlara Kabir Sorgusu Yoktur
Büyük fıkıh kitaplarımızın “Şehid” babında yer alan bilgilere göre hudutlarda nöbet bekleyenler de tıpkı şehidler gibi kabir sorgusuna çekilmezler.[8]
Sınırda Nöbet Bekleyen Gözlere Cehennem Ateşi Dokunmaz
Abdullah ibnü Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ)nın rivâyet etmiş olduğu bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “İki göze cehennem dokunmaz. Birisi Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda bir gece nöbet tutan göz.”[9]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Seriyyeleri Duâ İle Gönderirdi
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) fiilî olarak katıldığı gazvelere çıkarken, muharebe esnasında ve neticesinde dâima duâ etmiş, muzaffer olmak için niyâzda bulunmuş, fiilî olarak katılmadığı seriyyeleri gönderirken de duâ ile göndermiş ve onlar dönünceye kadar duâya devam etmiş, dönüşün ardından da yine şükür için duâda bulunmuştur: “Allâh’ım! Bizi, senin rızan ve mağfiretine ulaştıracak şekilde selâmete çıkar.”[10] Mü’minler de ordularının muzafferiyeti için ilgili âyet-i kerîmelere itaat ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sünnetine imtisâlen dâima duâ etmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm, mü’minlerin girdikleri harpte galip gelme niyazıyla yapmaları gereken duâyı bize şöyle öğretir: “…Ey Rabbimiz! (Cihadın zorluklarına tahammül edebilmemiz için) üzerimize (yağmur gibi) bir sabır boşalt, (düşmanlarımızın kalplerine korku salıp bizim kalplerimizi güçlendirerek er meydanında) ayaklarımızı sâbit kıl ve bu kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!..”[11]
Duâ Ordusu, Askerlerimizin Her Dâim Destekçisi
Dolayısıyla savaşlara fiilî olarak katılmayanların yapması gereken şey, askerlere duâ etmektir. İsmailağa olarak bizler de, vatanımızın şerlerden muhâfazası ve ordumuzun muzafferiyeti için hatm-i şerîf, muhtelif Sûre-i Celîlelerin tilâvetleri, salavât-ı şerîfeler, evrâd ve ezkâr etkinlikleri düzenleyip duâlar ederek, sınır boylarında nöbette olan ve sınır ötesindeki harekâtı icrâ eden askerlerimizin her dâim destekçisi ve harekâtın zaferle neticelenmesi için niyazdayız.
Dipnotlar
[1] Mahmud Efendi Hazretleri’nden Duyulan Hikmetli Sözler, Ahıska Yayınevi, İstanbul, 2013, s.297
[2] Nisâ Sûresi:102’den.
[3] Enfâl Sûresi:60’tan.
[4] Âl-i İmrân Sûresi:200
[5] Buhârî, Cihâd 6, 73, Bed’ü’l-halk 8, Rikâk 2; Müslim, İmâre 113-114
[6] Ebû Dâvûd, Cihâd, 15
[7] Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 39
[8] İbn-i Âbidîn, Reddü’l-Muhtar ale’d-Dürrî’l-Muhtar, c.4, s.121
[9] Tirmizî, Cihâd:12
[10] Vâkıdî, 2/535
[11] Bakara Sûresi:250